‘Eleman’ konuşunca ‘duvar’ yıkılmaz; bir başka müdahil gerek!

(Soldan sağa) Korkut Eken, Mehmet Ağar ve Sedat Peker | Fotoğraflar:DHA

Sedat Peker’in ifşa ve iddialarına ilişkin bu köşede çıkan ilk yazıda (9 Mayıs), onun bugün ‘suç örgütü lideri’ diye resmen dillendirilmeye başlanan pozisyonunun, ‘özel harpçi’ örgütlenmeyle ilişkisinden geldiğini, ‘gayrinizami’ fidelikten yeşerip büyüyen ‘zararlı otlardan’ olduğunu belirtmiştik. Özel harpçi tedrisattan geçmiş Ülkücü unsurlar, 12 Eylül’e giden süreçten bu yana, söz konusu gayrinizami çarkın içinde kullanılmış, döneme ve koşullara göre de bu ‘ayrıcalığı’ kullanmışlardı. Millet-devlet seviciliği eşliğinde mafyatik çıkar ilişkilerinin dayanağı bu ilişkilerdi. Peker de bu zincire 90’lı yıllarda eklemlenmişti. Onun, daha 20’li yaşlarında ‘Veli (Küçük) Abi’siyle, ‘Korkut (Eken) Abi’siyle hukuğunun olması buradan geliyordu...

Yazıya hangi menşeyden geldiğini tahmin edebileceğimiz bir tepki mailinde, “ortada isimleri geçmezken” Veli (Küçük) Paşa ve Korkut Eken gibi “efsanevi kahramanlardan” söz etmiş olmamız, “devlet ve asker karşıtı ezberle malul” olmamıza bağlanıyordu. Sedat Peker’in ‘özel harple’ ne ilgisi olabilirdi? Bir mafyacıdan devlet eleştirisi çıkarma kaygısı, “devlet/millet düşmanlığının” dışa vurumuydu, vs...

Yazıdaki özet çerçeve mafya/siyaset/devlet denkleminin abc’siydi oysa. Peker’in nereden türediğini bilmek için Ağar’dan, Veli Küçük’ten ya da Korkut Eken’den bahsetmesi gerekmiyordu. Nitekim, Peker’in Kürt iş adamları, Uğur Mumcu  ve Kutlu Adalı cinayetlerine ilişkin söyledikleri ve gelen ‘yanıtlar’ bunu açıkça ortaya koyuyordu zaten. Adalı suikasti ve Kıbrıs ilişkileriyle ilgili Korkut Eken ismi mevzuya dahil oldu hemen. Ağar’dan bahsederken, “Korkut abiyle odaları yanyanaydı...” diyordu Peker. Düşünsenize, daha 20’li yaşlarda bir genç, devletin özel bir örgütlenmesinin ‘üs’ünde tanık olduklarını anlatıyordu. Eken’in talebi üzerine, Adalı cinayeti için bizzat kardeşini önermişti. Kardeş Peker de bunu doğrulamış, verdiği (ama görmezden gelinen) ifadesinde Eken’le Kıbrıs’a nasıl gittiklerini, kendisine Uzi silahın nasıl kullanılacağını öğrettiğini, Adalı’nın evinin çevresinde keşif yaptıklarını anlatıyordu. Korkut Eken ise A. Peker’le Kıbrıs’a “Ağar’ın emriyle” gittiklerini kabul ediyordu ama gerekçesi pek tabi ki “PKK’yle mücadele”ydi!  “PKK’yla çatışma olursa yanımda biri olsun” diye Atilla Peker’i götürmüştü yanında, “efsanevi komutan.”!

***

Kutlu Adalı cinayetinin neden, nasıl işlendiği değil konumuz. Bu mesele, özellikle Kıbrıs’ın demokratik çevrelerince bütün bağlamlarıyla biliniyor zaten. Sedat Peker’in ‘özel harpçi’ ağdaki mevcudiyetine dair bir örnek olarak hatırlatmış olduk sadece. Hem Peker’in ülkeden çıkışta gittiği yerlere bakıldığında da anlaşılacaktır bu ilişki. Peker, özel harpçiliğin etkinlik alanlarında barınmıştır hep. Makedonya, Kosova, Arnavutluk gibi Balkan coğrafyasında bulunan yerler Peker için su yoludur adeta. Ki Türk Özel Harpçiliğinin yoğun olduğu alanlar bunlar. Yine, Sovyetler dağıldıktan sonra ‘Türkî cumhuriyetler’ denilen bölge de öyle. Bir dönem Azerbaycan’da darbeye bile kalkışıldığı iddia edilmişti. İşte o Azerbaycan’dan türeme oligarklar ve Türkiye’deki akçeli ilişkileri, Peker’in de ilgi duyduğu konular. “Rusya’ya gidemem, Çeçenistan konusunda beni sevmezler” diyor mesela. Bunun Çeçenlere dair bilinen özel harpçi yönelimle ilgisini kurmamak mümkün mü? Ayrıca, Suriye’deki işlere dair ucundan bazı sinyaller veriyor Peker. Oradaki cihatçılara tırlarla araç göndermişti de ‘bir vatanseverin vatan aşkı’ babından haberler yapılmıştı. Özel harpçi örgütlenmenin son yıllarda en etkin olduğu sahaydı Suriye. Kurulan cihatçı örgüt ve koordinasyonlar, değiştirilen örgüt isimleri, falan filan... Bu ‘bereketli’ sahada Peker’in de bir şekilde ilişkisinin olması ve ‘bakın anlatırım ha’ diye birilerini tehdit etmesi tesadüfi olabilir mi?

90’lı yıllarda Kürt illerinde yaşananlar peki? Jitem’in ve diğer istihbarat birimlerinin merkezinde bulunduğu, faili meçhullerden kesilen haraçlara, “panzerlerle uyuşturucu taşınırdı” haberlerine kadar uzayan gayrinizamî karanlık ilişkiler... Şimdi Peker’in “bana işadamları düşerdi” diyerek işaret ettiği o özel harpçi etkinlik sahasına atıfta bulunması da tesadüf değil. O, bu ilişkiler ağından türeyen bir ‘eleman’dır sonuçta.

***

Korkut Eken, beraberinde Kıbrıs’a götürdüğü kardeş Peker için boşuna ‘eleman’ demiyor. Yan cepte taşınanların titri bu ‘resmî’ alemde ‘eleman’ diye geçiyor olsa gerek. İçişleri Bakanı Soylu da çıktığı ‘soru çok/yanıt yok/nutuk çok’ programında ağzından mı kaçırdı, özellikle mi zikretti, bilemiyoruz ama Sedat Peker için ‘bir eleman’ dedi. Evet, ‘bir eleman’ çıkmış ‘içeriden’ konuşuyor şimdi! Onun anlattıkları devletin ‘rutin dışına’ çıkmayı ‘hak’ bellemiş birimlerinin olağanlaşmış suç bilançosundan aktarılan örneklerdir sadece. 90’ların çarkı sonrasında işbaşındaki iktidara eklemlenmiş ve denizin altındaki dalga gibi bugüne kadar gelmiştir. Şimdi elbette ki paylaşım ve çıkar kaynaklı bir iç mücadele ve kırılma yaşanmaktadır.

“Bir tuğla çekersem bütün duvar yıkılır” demişti ya Ağar. Doğru değildi. Şimdi iç sarsıntıyla  o tuğlalardan biri yerinden söküldü mesela. Ama duvar ayakta. Bu duvar kendiliğinden yıkılmaz. Sarsılabilir belki ama yıkılmaz. Yargı kımıldamıyor. Bakan istifa etmiyor. Meclis etkisiz eleman. Bilindik muhalefet ise seçimi bekleyin demenin ötesine özellikle geçmiyor. Bir başka müdahil ve müdahale gerekiyor. Seçimi beklemeden de siyaset yapılabileceğini gösterebilecek, “pisliğin içinden” konuşanın ifşa ettiği pisliğin temizlenmesini toplumsal talep haline getirecek bir siyasal müdahale...

Bu talebi kim yaratacak? Seçimi bekleyin diyenler değil elbette. Devrimci demokrat partilerin ortak bildirisi bir başlangıç olabilir belki. Gecikmiş olsa da bir başlangıç. Nereden ve nasıl devam edilebilir? Tamam, bir bakanın istifasıyla da bu duvar yıkılmaz, çark bozulmaz ama şunu unutmamak gerek: Şimdi zincirin en zayıf halkası durumundaki malum bakanın istifasının halkın talebi haline getirilmesi, o bakanın istifasından çok daha önemlidir. Böyle bakmak lazım. Farklı çevreleri ve en geniş kesimleri bir talep etrafında yanyana getirmek... Devrimci siyasetin özü de bu olsa gerektir. Ne değişir ki demeyelim. Talep etmeye başlayan halk değişecektir en başta. Değişmesi gereken de budur öncelikle.

Evrensel'i Takip Et