31 Mayıs 2021 00:46

Sedat Peker 8: Suriye'de malumun ilamı!

Sedat Peker, 8. videosunu 'Fırtınalarla Büyüyen Fidanlar Rüzgarlarla Yıkılmazlar' başlığıyla yayımladı

Ekran görüntüsü: Sedat Peker/YouTube

Paylaş

Organize Suç Örgütü Lideri Sedat Peker, bir dönem kendisinin de içinde yer aldığı iktidarı sarmalayan kirli çıkar ilişkileri ve örgütlenmeleriyle ilgili ifşa videolarına devam ediyor. Peker, dün sabah yayımlanan 8. videosunda Suriye’ye kendisinin gönderdiği “yardım” tırlarıyla birlikte el Nusra’ya (şimdiki adı ‘Heyet Tahrir eş-Şam’-HTŞ) silah yollanması iddiasına yer verdi. İddiasında bu silahların Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ) üzerinden gönderildiğine yer verdi.

Sedat Peker’in iddiaları aslında Erdoğan iktidarının Suriye’deki savaş suçlarıyla ilgili malumun ilamıydı. O yüzden bunları bir iddia olmaktan çok Peker’in bu savaş suçlarının kendisinin de içinde yer aldığı kısmını ifşa etmesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Peker’in ifşa ettiği savaş suçlarına geçmeden önce şunu da belirtmek gerekiyor: Bu videosunda Suriye ve Libya’dan söz ederken “Suriye’ye girilmeli mi, girilmeli, kalınmalı mı, kalınmalı”, “Libya’da olmamız çok önemli, Mavi Vatan” gibi ifadeler kullanan Peker de yayılmacı politikalar konusunda iktidardan farklı düşünmüyor. Peker, “milli çıkarlar” örtüsü altında buradaki ganimetlerin hep aynı kişi/gruplar tarafından paylaşılmasına itiraz ediyor.

Peker, videosunda kendisinin kasım 2015’te Bayırbucak Türkmenlerine gönderdiği “yardım” tırları ile birlikte “Sizin tırlarla birlikte ek tırlar gönderelim” denildiğini ama gönderilen ek tırların MİT ya da askeriye tarafından değil, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi’nin başında bulunduğu SADAT tarafından organize edildiğini söylüyor. Peker ayrıca bu tırlarda silah olduğunu da eklemeyi unutmuyor. Daha sonra oradaki Türkmenlerin bu silahların el Nusra’ya gittiği bilgisini verdiğini ve kendisinin de Şii Türkmenlerle savaşan el Nusra’ya neden silah gönderildiği sorusunu sorduğunu anlatıyor.

Peker’in bir diğer önemli iddiası da el Nusra ile yapılan milyarlarca dolarlık silah ve ham petrol ticaretiyle ilgiliydi. Peker, bu ticaretin önce Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı’nın onayından geçtiğini ve ardından da Murat Sancak ve Ramazan Öztürk’ün başında bulunduğu MT Grupun El Nusra’nın iktisat sorunlusu Ebu Abdurrahman ile devreye girdiklerini söylüyor. Murat Sancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en yakın sermaye kuruluşlarından biri olan ve askeri-savunma sanayinde başı çeken BMC’nin de yönetim kurulu üyesi olmasıyla dikkat çekiyor.

Önce Peker’in iddialarının SADAT ile ilgili kısmından başlayalım. SADAT, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı ve yakın arkadaşı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından kurulan ve bu nedenle Erdoğan’ın “paramiliter gücü” olarak adlandırılan bir “özel güvenlik şirketi”! Bu “şirket” Erdoğan iktidarının bölgesel güç olma ve Sünni İslam’ın liderliğini yapma iddiasıyla öncülüğüne soyunduğu Suriye savaşının ilk dönemlerinde 2012 başlarında kuruluyor. Bu arada İP Genel Başkanı Meral Akşener’in SADAT’ın Konya ve Tokat’ta eğitim kampları olduğu bilgisine ulaştıklarına dair açıklamaları bulunuyor.

Burada Peker’in bu silahların neden MİT ya da ordu üzerinden değil, SADAT üzerinden gönderildiği sorusunun yanıtı bakımından öncesindeki gelişmelere dönüp bakmak gerekiyor.

Mayıs 2013’te o dönem başbakan olan Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile Beyaz Saray’da görüşüyor. Suriye savaşında ABD’nin hem Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının denetimi ve geçiş yollarının güvenliği ve hem de İsrail’in güvenliği bakımından tehdit olarak gördüğü radikal İslamcı güçlerin giderek egemen güç haline gelmesi nedeniyle ABD ile bu cihatçı çeteleri destekleyen Erdoğan iktidarı arasındaki ayrışmanın ortaya çıkmaya başladığı dönemde gerçekleşen bu görüşmede Obama, MİT Müsteşarı Fidan’a “Suriye’de radikallerle neler yaptığınızı biliyoruz” diyordu.

Ocak 2014’te Erdoğan ve eski ortakları Gülenciler (sonradan FETÖ) arasında yaşanan çatışmaya bağlı olarak Hatay Kırıkhan’da ve Adana Ceyhan’da Suriye’ye gönderilmek üzere yola çıkan MİT tırları durduruluyor. Bu tırlarda tıbbi malzeme altına saklanmış yüz binlerce silah ve savaş mühimmatının saklandığı ortaya çıkıyor.

Aynı dönemlerde Esad rejiminin en önemli destekçisi olan Rusya, sık sık ellerinde Erdoğan iktidarının IŞİD, el Nusra ve Suriye savaşındaki diğer cihatçı çetelerle iş birliğinin kanıtı olan belgeler bulunduğuna dair açıklamalar yapıyor.

İşte bu tablo, Suriye’deki savaş suçları ve insanlık düşmanı cihatçı çetelerin desteklenmesi nedeniyle uluslararası alanda giderek sıkışan Erdoğan iktidarının neden “özel güvenlik şirketi” SADAT’ı devreye soktuğu sorusunun da yanıtını veriyor. MİT tırlarının kendisini uluslararası arenada soktuğu müşkül durumdan ders çıkaran iktidar, bundan sonra bu ilişkilerini gayriresmi bir kuruluş olan SADAT üzerinden sürdürme kararını alıyor. Bu politikaya bağlı olarak SADAT, daha sonra Libya savaşında da devreye sokuluyor.

El Nusra ve sonra IŞİD ile gerçekleştirilen kirli ticaret ilişkileri için Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoly Antonov, 2015’te yaptığı açıklamada “Elimizdeki bilgilere göre, ülkenin en üst düzey siyasi liderliği, Erdoğan ve ailesi bu suç faaliyetine karışmış durumda” diyordu.

Peker, Suriye ve Libya’da “vatan-millet”, “milli çıkarlar” adı altında sürdürülen bu kirli çıkar ilişkilerini anlatırken “Buradaki ihaleler neden hep aynı 5-10 aileye, şirkete veriliyor” (bunları Berat Albayrak’ın ekibi olarak tanımlıyor) diyerek şikayet ediyor. Peker’in şikayeti, bugün yaşadıkları çatışmanın arka planındaki nedenleri göstermekle kalmıyor; aynı zamanda halka “milli çıkarlar” olarak yutturulmaya çalışılan yayılmacı politikanın kimlere hizmet ettiğini de gözler önüne seriyor.

Sonuç olarak, Peker’in bu iddialarını kendisinin de bir parçası olduğu savaş suçlarının bir itirafı olarak okumak gerekiyor. Bu itiraflar, “vatan-millet” örtüsünün altına gizlenen kirli ilişkileri ortaya çıkarmak ve bu çürümüş düzenden hesap sormak için olup biteni seyretmenin ötesine geçmenin zamanının çoktan geldiğini gösteriyor. Çünkü Türkiye halklarının insanca yaşayacakları demokratik bir düzen ve bölgede halkların kendi geleceklerini belirleme haklarına ve ülkelerin egemenliklerine saygı temelinde barışçıl bir gelecek kurmak için gelinen yerde halk güçlerinin birleşik mücadelesinden başka bir seçenek bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa