04 Haziran 2021 00:46

Biden'ı beklerken!

Erdoğan ve Biden

Erdoğan fotoğrafı: DHA, Biden fotoğrafı: jlhervàs/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

İç politikada Sedat Peker’in ifşa videoları nedeniyle zor günler geçiren iktidar, dış politikada 14 Haziran’da başlayacak NATO zirvesinde yapılacak Biden-Erdoğan görüşmesine kilitlenmiş durumda. Bilindiği gibi ABD Başkanı Biden, iki ülke yönetimleri arasında yaşanan sorunlar nedeniyle göreve başladığı 20 Ocak 2021’den sonra Erdoğan’ı üç ay aramamış ve 23 Nisan’da gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde ise, sorunları çözümü için NATO zirvesini adres göstermişti. Bölgesel dengelere bağlı olarak manevra alanı bulabildiği dönemlerde ABD yönetimine karşı üst perdeden açıklamalar yapan Erdoğan ve iktidar sözcüleri, şimdilerde kapalı kapılar ardında ABD ile ilişkileri “Normalleştirmek” için mesai harcıyorlar. Bu kapsamda geçtiğimiz günlerde Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştiren ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, bu ziyarette zirve öncesinde sorunların çözümü konusunda ABD’nin tutum ve beklentilerini iletti.

Zirve öncesinde tabloyu daha görünür hale getirmek için şu noktalara dikkat çekmek gerekiyor: Öncelikle ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olan Erdoğan iktidarı, ülkenin ekonomik olarak önemli oranda bağımlı bulunduğu batılı kapitalistlerin (ve onların finans merkezlerinin) desteğine ihtiyaç duyuyor.

İkinci olarak; Libya ve Doğu Akdeniz’deki paylaşımı mücadelesinde batılı emperyalistlere ve Mısır, İsrail, B.A.E, S. Arabistan gibi bölgesel müttefikleriyle kapışarak pay ve pozisyon alma politikasının açmaza girmesi, Erdoğan iktidarını bu güçlerle de “Normalleşme” arayışı içine girmeye ve bu temelde adımlar atmaya zorladı.

Üçüncüsü; Karadeniz’de NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesiyle de bağlantılı olarak Erdoğan’ın Kanal İstanbul Projesini hayata geçirebilmesi ve bu proje üzerinden yeni pazarlıklar yapabilmesi, ABD ve NATO ile yeni bir pozisyon almayı zorunlu kılıyor.

Dördüncüsü de bu gelişmelere bağlı olarak Rusya ile sürdürülen iş birliğinin giderek sorunlu bir hale gelmesidir-ki, bu durum Erdoğan iktidarının manevra alanını daraltmaktadır.

Bu konuyu biraz daha açmak gerekirse, Karadeniz’de NATO ve Rusya arasında Ukrayna üzerinden sürdürülen egemenlik mücadelesinde-ki, buradaki egemenlik mücadelesi, hem Kafkasya enerji kaynaklarının denetimi ve hem de Asya’daki paylaşım mücadelesi için bir ön cephe pozisyonundadır- Erdoğan iktidarı, NATO’ya bağlı ve Ukrayna’yı askeri olarak destekleyen bir çizgide bulunuyor. Rus yönetimi bu durumdan duyduğu rahatsızlığı son dönem yaptığı açıklamalarda açıkça ortaya koyuyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, geçtiğimiz günlerde Erdoğan iktidarının Ukrayna’yı destekleyici ve Kırım’ı geri alma konusunda teşvik edici tutumunu eleştirerek, “Umuyoruz ki Ankara izlediği çizgiyi meşru endişelerimiz uyarınca düzeltir” demişti.

Putin yönetimi ve Erdoğan iktidarı arasında Suriye sahasındaki iş birliği de uzunca bir süreden beri İdlib’de kilitlenmiş olarak duruyor. Rusya, buradaki iş birliğini Türkiye’yi NATO’da sorunlu bir noktada tutmak ve dahası ABD ile karşı karşıya getirmek için kullanışlı bir politika olarak görüyor. Bu nedenle bugüne kadar Erdoğan iktidarının İdlib’de M4 Otoyolu’nun kuzeyinde askeri üsler kurmasını ve el Kaideci Nusra’nın devamcısı HTŞ’nin belirli alanlardaki egemenliğinin devam etmesini ‘idare eden’ bir politik tutum izledi. NATO zirvesinde ve Biden-Erdoğan görüşmesinde Erdoğan iktidarının Rusya’ya karşı açık bir tutum alma noktasına gelmesi -ki, ABD ve NATO’nun dayatmaları ve beklentileri bu yöndedir- açıktır ki, Rusya’nın buradaki “İdare etme” tutumunun da değişmesine yol açacaktır. Bu durumda Erdoğan iktidarının Suriye ve özellikle İdlib’deki pozisyonu ciddi bir açmaza sürüklenmekle kalmayacak, destekçisi cihatçı grupların işgali altındaki bölgelerde yeni çatışmaların da önü açılmış olacaktır.

Erdoğan iktidarı turizmi, ekonomik darboğazdan kurtuluş yolu ve Rus turistleri de en büyük umut olarak gördüğü halde Rusya, Türkiye’ye uçuş yasağını 21 Haziran’a kadar uzattı. Erdoğan iktidarının bütün girişim ve temaslarına rağmen Putin yönetimi tarafından alınan bu karar, Rusya’nın Türkiye’ye yönelik tutumunu NATO zirvesine göre belirleyeceği konusunda verilmiş açık bir mesaj olarak okunmalıdır.

Tam bu noktada Biden yönetiminin, Rusya’dan alınan S-400 hava savunma siteminin iptalini Türkiye ile ilişkileri “Normalleştirme”nin ön koşulu olarak öne sürmesi, Erdoğan iktidarının nasıl bir sıkışmışlık içine girdiğini göstermek bakımından açıklayıcıdır. Çünkü ABD ve batılı emperyalistler “Normalleşme”yi, Türkiye’nin “yakın tehdit” olarak görülen Rusya’ya karşı kalkan haline getirilmesi ve yeniden Ortadoğu’daki ileri karakol rolüne dönmesinden bağımsız ele almıyorlar. Burada Erdoğan iktidarının S-400’ler karşısında ülkede Kürt sorununda uyguladığı politikayla bağlantılı olarak bir tehdit olarak gördüğü Suriye Kürtlerine (Suriye Demokratik Güçleri) ABD’nin verdiği destek konusunu gündeme getireceği bir sır değil. Ancak şunu da söylemek gerekir ki, yapılacak pazarlıklara bağlı olarak ABD’nin tıpkı PKK’nin Irak’tan çıkartılması konusunda olduğu gibi bu konuda da Erdoğan iktidarına kısmi tavizler vermesi, Türkiye’de yaşayan halklar için bir kazanım olmayacaktır. Aksine böylesi bir adım, ABD emperyalizminin iş birlikçi ülke gericiliğini kendi politikalarına bağlamak için Kürt sorununu kullanması anlamına gelecek ve dahası sorunun çözümüne hiçbir katkı sunmayacaktır.

Sonuç olarak gerek ekonomik kriz ve gerekse iç ve dış politikadaki açmazları nedeniyle oldukça sıkışmış olan Erdoğan iktidarı, önümüzdeki günlerdeki zirvede ülkenin geleceğini pazarlayarak ABD ve NATO’dan destek almaya çalışacak. Öyleyse bugün bu politikadan hiçbir çıkarı bulunmayan işçi sınıfı ve halk güçlerinin ülkenin geleceğini pazarlık masasına yatıran iktidara ve emperyalizme karşı açık bir tutum almaları, kendi geleceklerine sahip çıkmaları olarak anlam kazanacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa