04 Haziran 2021 00:05

Halkın diplomasisi

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Emperyalist ülkelerin diplomatları, diplomasinin etkili ve sonuç alıcı olabilmesi için savaş gemilerinin harekete geçmesi, orduların hazır olması vb. gerektiğini söylerler. Bu gerici politika hep uygulanmıştır ve kapsamı genişlemiş halde halen de uygulanmaktadır, yani tarihte kalmamıştır. Örneğin borçların ödenmesini bir referandum ile reddeden Yunan halkının üzerine Almanya önderliğinde AB toptan çullanmış, “Borcun referandumu mu olur” diyerek icra heyeti görevi yapmış, iktidara boyun eğdirerek borçların ödenmesine devam edilmesini garanti altına almıştı. Bu emperyalist diplomasinin en “kibar” hallerinden birisiydi.

Bu “diplomasi” anlayışını iç politikada, halkın mücadelesine uyarlamak olanaklı mı? Bir örnekle bu düşünceyi açayım; bugün Peker videoları dizi izler gibi izleniyor ve pek çoğu aslında bilinen olaylar şimdi içeriden birinin itiraf ve anlatımları ile doğrulanıyor ve belgeleniyor. Muhalif kesimler doğal ve haklı olarak Mecliste bir araştırma komisyonunun kurulmasını, savcıların harekete geçmesini talep ediyorlar. Burada sorun şu, Meclisin yapısını ve mevcut hukukun durumunu dikkate aldığımızda bu soruşturmalar açılsa bile, bunların olayların üzerini kapatmamasını engelleyecek bir mekanizma var mı?

Böyle bir mekanizma bu kurumlar içinde yoktur ve ne Meclisteki muhalefetin gücünün ne de halktan gizli pazarlıklarla alınan HSK’de üç sandalyenin bu hesap sormaya yetmeyeceği açıktır. Daha köklü tepkilerin olduğu bir zamanda bile Susurluk Komisyonunun akıbeti ve sonuçlar ortadadır. Buradan şuraya geliyoruz; bu tip soruşturmaların etkili sonuçlara ulaşması için halkın gücünü harekete geçirmesi, meydanları, sokakları, fabrika ve iş yerlerini işin içine sokması, büyük bir baskı gücünü -halkın diplomasisinden kasıt budur- harekete geçirmesi gerekiyor.

Burada şu soru akla gelebilir; böyle harekete geçme yeteneğini gösteren bir halk bu kadarla yetinir mi? Kitleler harekete geçtiğinde bu kadarla yetinmeyeceği, ekonomik olarak ezilmenin, yoksullaşmanın, ağır sömürü koşullarının, pandemi sırasında uygulanan ve ölümlerin çoğalmasına yol açan iktidar politikalarının hesabını sormaya doğru genişleyeceğini -belki de ilk buralardan başlayacak- öngörmek gerekiyor. Kolombiya ve Brezilya örnekleri ortadadır ve bu hareketlerin yaygınlaşacağı bir döneme girilmektedir.

Parlamento içindeki düzen içi muhalefet işlerin bu yana doğru genişlemesinden en az iktidar kadar korkmakta, iplerin elden kaçırılabileceği korkusuyla sürekli sağ duyu çağrıları yapmaktadır. Sosyalist, sol, demokrasiyi savunan partiler ise halkı mücadele etmeye direnmeye çağırmaktadır. Ancak şu ana kadar yerel düzeyde birkaç olumlu örnek dışında halkın önüne birleşik mücadeleyi geliştirecek, onu daha fazla cesaretlendirecek, mücadeleci sendikaları, meslek örgütlerini de mücadeleye teşvik edecek bir merkez olacak platform, örgütlenme vb. de -belki bunun için görüşüp, tartışıyorlar- koyamamışlardır.

Bunun için bugünkü koşullardan daha uygun bir zemin ve koşullar bulunabilir mi? Halkın şu anki acil ve temel talepleri üzerinde anlaşmalarını ummak ve beklemek gerek. Başka türlü halkın bir adım önünden gitmek nasıl olanaklı olabilir ki? Herhalde bu kesimlerin hiç birisi ‘Ey halkım sen çık mücadele et, biz arkandan geliriz’ anlayışı ile hareket etmiyor! Ülkenin sosyal mücadeleler tarihi de bunun tersinin geçerli olduğunu zaten yeterince kanıtlıyor. O zaman geriye ne kalıyor? Kalan, ideoloji ile politika arasındaki ayrımları bilerek, halka ve tarihe karşı büyük sorumlulukla hareket etmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa