Dünyanın çöpü, denizin salyası
Fotoğraf: DHA
Bu hafta içinde bir gün, Başakşehir’de plakasız bir hafriyat kamyonu yol kenarına çöp döküp ortadan kayboldu. Belediye ekipleri ne olduğu belli olmayan bu yığının kimyasal atık olabileceğini düşünüp üzerini toprakla kapattılar…
Şu haber de 2018’den: Büyükçekmece gölünün kıyısına gece saat 02.30’da gelen bir kamyon tarafından bırakılan atık, 17 milyon insanın su ihtiyacını karşılayan bir rezervi zehirleme riski taşıyordu. Zamanın Büyükşehir Belediye Başkanı gölün farklı farklı bölgelerine değişik zamanlarda bırakılan atıklardan ve yol açtığı zararlardan söz edip “yeter artık” demekteydi.
Her iki olayda da kentte gelişigüzel boşaltılan atıkların kaynağı bilinmiyor. Yerli-milli sanayi atıkları da olabilir. CHP Milletvekili Bakan’ın dikkat çektiği üzere, Türkiye’nin çöp sömürgesi haline getirilmesinin bir sonucu olarak “Siz zehirlenmeyin getirin bize, biz hallederiz” denilerek satın alınmış dış kaynaklı, kökü dışarıda çöp de olabilir. Kimyasal, nükleer ve plastik atıklarla ilgili dünyanın birçok ülkesinde yeni sınırlamalar getiriliyor. Atıklarını kendi ülkelerinde tutmak istemeyen ülkeler için çöp önemli bir ihracat malzemesi. Daha önce en fazla çöpün alıcısı durumundaki Çin, kapısını kapatınca ortaya çıkan boşluğu dolduranlar arasındaki Türkiye bugün çöp ithal eden üçüncü ülke konumunda.
Türkiye’nin dışarıdan ithal ettiği çöp 2018 yılından bu yana yüzde 173 oranında arttı. Greenpeace’in raporuna göre 2020 yılında Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere’den toplam 659 bin 960 ton plastik atık ithal edildi. Bu, her gün 241 kamyon dolusu plastik demek. Türkiye 2020 Avrupa plastik atık ihracatının yüzde yüzde 28’ini karşıladı.
Çevre örgütlerinin, Meclisteki muhalefet partilerinin tepkisi nedeniyle geri dönüşümü yapılamayan plastik atık ithaline mayıs ayında belirli bir sınırlama getirildi. Ne var ki bir yandan biriken çöp dağları hâlâ geri dönüştürülmeyi veya imha edilmeyi bekliyor. Öte yandan bu yasakların hiçbir hükmü yok. Zira artık geri dönüşümü olmayan ithal çöpün mafyanın yürüttüğü suç ekonomisine bir girdi olduğu Interpol raporunda var. Sağda solda çıkan yangınlar, insan sağlığını tehlikeye atacak biçimde şehir ortasına gizli saklı çöp boşaltmalar bunu ister istemez düşündürüyor. CHP’li Vekil Murat Bakan Mecliste şöyle konuştu: “Interpol’ün raporu doğrultusunda yaptığımız araştırmada 2018 yılında bu sektörde 10 şüpheli yangın var. 2019’da 39, 2020’de 63, 2021’in ilk dört ayında 46 yangın var ve bu yangınlar geri dönüştürülmesi mümkün olmayan plastik atıklardan oluşuyor.”
Sadece plastiği ilgilendirdiği kadarıyla bile bu tablo korkunç. Buna başka kimyasalları ve nükleer atıkları da eklemek lazım. Memleket bir açık çöplüğe çevrildi.
Yoğun politik gündemin gürültüsü içinde pek dikkat çekmiyor; sadece İstanbul’u değil Marmara’da kıyısı olan kentleri de etkileyen ve giderek ulusal bir sorun haline gelen müsilajı da (deniz salyası) hesaba kattığımızda çürümenin boyutu çok açık. Trakya-İstanbul, Kocaeli-Bursa aksında kurulu sanayi tesislerinin atıklarının boşaltıldığı Marmara’nın yüzeyine vuran pislik, derinlerdeki canlı hayatı da öldürerek yayılıyor.
Yerin üstü İngiltere’nin, Almanya’nın, Hollanda’nın çöpleri, suyun altı ise yerli milli sanayi burjuvazisinin atıklarıyla kokuşuyor. Arıtma tesisine yatıracakları parayı kârdan zarar gören toplum asalaklarının sebep olduğu pisliğin bir kısmını Prof. Onur Hamzaoğlu Dilovası çalışmasında göstermişti. Arıtılmayan kimyasallar içme suyuna, ve hatta anne sütüne karışmaktaydı.
Suyun rengi kızıla dönünceye, tarım arazilerini ve insan sağlığını bozarak tehlike çanları çaldırıncaya kadar Ergene’deki kirlenmeye gözünü kapatan, yerel halkın şikayetlerini kulak arkası eden ve hatta çevre gönüllülerinin ısrarlarına onları tehdit ederek yanıt veren yerel ve merkezi yöneticiler vaktinde almadıkları önlemler yüzünden bugün Ergene’nin ulaştığı suların kirlenmesinden de sorumlular.
Kanal İstanbul, şirketlerin kanalizasyonuna dönüşen böyle bir Marmara’ya yapılacak. Fecaati muhakkak katlayarak. ’90’lardan bu yana sanayileşme yerleşkesi olarak belirlenen alanların toplumsal maliyetini en aza indirmek için gerekli fizibiliteyi bile bile ihmal eden, artan nüfusun ihtiyacına uygun altyapıyı değil yerin üstündeki devasa inşaatların rantını düşünen ekonomi yönetimi Marmara’dan elde kalanı da bitirmek üzere. Sorun sadece Marmara’yı da ilgilendirmiyor; diğer denizlerle bağlantılı bu iç denizdeki her değişimin uzun vadeli sonuçları kendisiyle sınırlı olmayan alanı ilgilendiriyor.
İktidar hırsı ve hesapsızlığı yüzünden sanayi patronlarının saldığı atıklar kentlerimizi, gelişmiş kapitalist ülkelerin atıkları ülkemizi kirletiyor. Bu atıklar konulacak yer bulunamadığı için artık neredeyse kapımızın önüne dökülüyor.
Kayıp 128 milyar dolar 20 yıllık ekonomi politikanın özeti sayılır. Buna şimdi çöp dağlarını eklemek lazım. Çürüyen her şeyden yayılan koku sokaklara, sahillere yayılıyor ve bu hiç de bir metafor değil.
Not: Bugün Çevre Günü. Doğanın, canlıların, kentsel çevrenin geleceğine musallat olan siyasi kötülüğe karşı, başta İkizdere halkı olmak üzere, kendi yaşam alanlarını savunan, mücadele eden herkesin günü kutlu olsun.
- Aile hekimliği yönetmeliğinin yakın sonucu güvencesizlik, şiddet ve çeteleşmedir 06 Aralık 2024 06:10
- 28 Şubat yaşıyor, yaşatılıyor! 01 Aralık 2024 04:58
- Gerisi gözaltı, yasak 29 Kasım 2024 06:25
- Ya bendensin ya da her şey kötü olacak 22 Kasım 2024 06:27
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00