05 Haziran 2021 00:50

‘Duvardan tuğlayı çekmek’ için mi, duvara payanda yapmak için mi?

Kutlu Adalı sol elini duvara yaslamış poz veriyor

Kutlu Adalı | Fotoğraf: Yenidüzen gazetesi

Paylaş

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 1 Haziran 2021 günü yaptığı açıklamada, Mafya Lideri Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’in Gazeteci Kutlu Adalı cinayetine ilişkin iddialarıyla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu.Konuyla ilgili olarak savcılık açıklamasında, “Soruşturma kapsamında cinayet olayının gerçekleştiği KKTC adli makamlarından ihtiyaç duyulan bilgi ve belgelerin temin edilmesi amacıyla gereken yazışmaların yapılmasına başlanmıştır” denildi.

Sedat Peker’in kamuoyunda ciddi merak uyandıran videoların “Gösterime sokulması”nın üstünden 1 aydan fazla zaman geçmiş olmasına karşın, savcıların “derin sessizliği” karşısında bunalan vatandaşlar, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının bu girişimi karşısında, “oh nihayet” demiş olmalılar!

Yargının birazcık bile bağımsız hareket edebildiği her ülkede, her biri bırakalım savcılığı, resmi ve sivil her kurumu harekete geçirecek Peker’in ifşaları karşısında savcıların haftalardır süren “derin sessizliği” karşısında bir savcılığın harekete geçmesine ilk tepkinin “Oh nihayet” olması elbette ki normaldir.

NEDEN KUTLU ADALI CİNAYETİ İÇİN HAREKETE GEÇİLDİ?

Ama, uzun bir zamandan beri, yargının “birazcık” bile bağımsızlığından söz edilemeyen ülkemizde, İstanbul Anadolu Savcılığının bu adımı karşısında, ülkedeki gelişmeleri az çok izleyen T.C. vatandaşlarının “oh nihayet” rahatlığı uzun sürmemiş olmalı.

Çünkü haftalardır Peker’in ifşalarını kan dondurucu bir umursamazlıkla izleyen Türkiye’nin savcılarının, KKTC’de savcılığın, 25 yıldır adliyenin tozlu raflarına bırakılmış olan “Kutlu Adalı cinayeti” dosyasını yeniden açmasından sonra harekete geçmesi elbette ki, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının girişimi karşısında, “neden”li ve “acaba”“kuşku” içeren sorulara ve “oh nihayet”ten bir adım geri atılmasına neden olmuştur.

Elbette “acaba” ve “neden”le başlayan “kuşku” ifade eden cümlelerin akla gelmesinin nedeni Türkiye’deki savcıların KKTC’de dosyanın yeniden açılmasından sonra harekete geçmesinden ibaret değil.

Tersine 1 aydan fazla bir zamandan beri süren Peker’in ifşalarında; Venezuela’dan Türkiye’ye gelen uyuşturucu trafiğinin yeniden düzenlenmesi için Erkam Yıldırım ve çevresine, SADAT üstünden Suriye’ye el Nusra’ya silah-cephane gönderilmesine, “Ağar’ın Yalıkavak Marinası’na çökmesi” etrafındaki organize ilişkilere, Soylu’nun bir siyasetçinin Peker’den ayda 10 bin dolar “maaşa” bağlanmış olmasına... kadar çok ciddi iddialar olmasına karşın savcılardan hiçbiri harekete geçemezken, Adalı cinayetiyle ilgili KKTC’de soruşturmanın başlatılmasıyla Anadolu Başsavcılığının alelacele harekete geçmesi ve kamuoyuna uzun bir açıklama yapması, “acaba” ve “neden”le başlayan endişeleri akla getirmektedir.

KKTC’DE SAVCILARIN ‘DUVARDAN TUĞLA ÇEKMESİ’NDEN Mİ KORKULDU?

Susurluk skandalı sürecinde Başaktör Mehmet Ağar’ın “Duvardan bir tuğla çekilirse duvar hepimizin üstüne yıkılır” diyerek, kontra cinayetler merkezli devlet-siyaset-mafya ilişkileri üzerinden “devletin duvarındaki tuğla” olduğunu iddia etmişti.

Hiç kuşkusuz bu söz, kamuoyu karşısında Ağar tarafından dile getirildiği için devlet-mafya-siyaset ilişkisi etrafındaki organize faaliyetler için çeyrek yüzyıldır hep Ağar’ın bir tespiti gibi gündeme getirilse de gerçekte bu söz devletin bu ilişkilere yaklaşımının veciz bir ifadesidir; yani devletin temel felsefesidir.

* Bu yüzden de devlet-mafya-siyaset ilişkileri etrafındaki suçlar hiçbir dönemde açıkça ortaya çıkarılmamıştır.

* Bu yüzdendir ki çeyrek yüzyıl önce Susurluk skandalının sorumlularının bugün de “görevlerinin başında” olduğunu görüyoruz.

* Bu yüzdendir ki onca açık kanıtlara ve AİHM’nin ‘Soruşturmanın gereken ciddiyetle yapılmadığı’ kararına karşın onca yıldır gündemde olmayan Kutlu Adalı cinayetine ilişkin, KKTC’de dosyanın yeniden açılması üzerine alelacele harekete geçilip, soruşturma başlatılması, ister istemez, “duvardaki tuğla” metaforunu yeniden akla getirmektedir.

Buradaki can alıcı soru; “Kutlu Adalı cinayeti dosyasının yeniden açılmasının nedeni, Adalı cinayetinde kanıtların gösterdiği yolda sonuna kadar gidilerek cinayetin tetikçilerinden azmettiricilerine, koruyup kollayıcılarına kadar mümkün tüm sorumluların açığa çıkarılması mıdır, yoksa davayı kontrollü bir mecraya çekerek duvardaki tuğlanın çekilmesini önlemek midir?​” sorusudur.

DUVARDAN TUĞLAYI KİM ÇEKEBİLİR?

Devletin geleneksel tutumu dikkate alındığında bu sorunun öne çıkan yanıtı, KKTC’de davanın kontrolden çıkarak duvardan tuğlayı çekmese de yerinden fazlaca oynatabileceği ihtimalinden çekinildiği için Adalı cinayeti dosyasının yeniden açılmak istendiği doğrultusundadır.

Yargının tek adam yönetimine bağlandığı bir dönemde bu sorunun “Bütün sorumluların ortaya çıkarılarak cezalandırılması” olabilmesinin tek gerçekçi yanıt vardır. Ki o da bu davayı (Eğer dava açılabilirse) bağımsız yargı mücadelesinin, dolayısıyla demokratik Türkiye mücadelesinin bir dayanağı olarak ele alan bir mücadele çizgisine girmektir.

“Tuğla” da ancak, ülkede bağımsız yargı ve demokratik Türkiye mücadelesi veren güçler tarafından çekilebilir.

Çünkü ancak bu tuğla çekilebilirse, son 70 yıldan beri ülkedeki Maraş, Çorum, Sivas Katliamları gibi kitle katliamlarının ve kontra cinayetlerinin arkasındaki güçlerin, devlet-mafya-siyaset ilişkilerinin halk düşmanı mahiyeti gözler önüne serilebilecektir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa