07 Haziran 2021 00:30

KDP-PKK çatışması nereye?

KDP'nin Metina'ya askeri sevkiyatı

KDP'nin Metina'ya askeri sevkiyatı | Fotoğraf: MA

Paylaş

Duhok’un Amedi ilçesine bağlı Metina bölgesinde KDP peşmergeleri ve PKK güçleri arasında önceki gün (5 Haziran) yaşanan çatışmada 5 peşmerge yaşamını yitirdi. Peşmerge güçleri, yaşanan çatışmanın ve ölümlerin sorumlusu olarak kendilerine pusu kurduğunu iddia ettikleri PKK’yi gösteriyor. PKK’nin askeri gücü HPG tarafından yapılan açıklamada ise, yaşanan olayların asıl nedeninin peşmerge güçlerinin “Yerleşim yeri olmayan ve 25 yıldır girmedikleri bölgelere operasyon düzenlemesi” olduğu belirtiliyor. Sonuçta nasıl izah edilirse edilsin, KDP ve PKK arasında yaşanan bu son çatışma ve ölümlerin, bu iki güç arasında uzunca bir süredir devam eden gerilimden bağımsız ele alınamayacağı açıktır.

Peki, gerilim ve çatışmaların arkasında hangi nedenler ya da bölgesel hesaplar yer alıyor?

Dahası bu çatışmalar kimlerin/hangi güçlerin çıkarlarına ya da politikalarına hizmet ediyor?

KDP ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi, son dönemlerde her fırsatta PKK’nin Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içindeki askeri varlığının Kürtlerin çıkarlarına zarar verdiği yönlü açıklamalar yapıyor. Erdoğan iktidarı ile kurdukları ekonomik ve siyasi ilişkilere büyük önem veren KDP ve Kürdistan Yönetimi, bu açıklamalarında PKK’nin buradaki güçlerini çekmesi talebini de yüksek sesle dillendiriyor.

Ancak bu açıklamaların yanıtsız bıraktığı iki soru bulunuyor.

Birinci olarak, PKK’nin bölgedeki varlığının 30 yıllık bir geçmişi olduğu halde bu konu neden şimdi gündeme getiriliyor?

İkincisi; KDP-Barzani yönetimi, Kürt ulusal davasını en ileriden savunma iddiasında bulunduğu halde PKK ve bölgedeki varlığı konusundaki taleplerini bu iddianın neresine koyuyor? Çünkü KDP-Barzani yönetimi, Kürt sorununun yarattığı bir sonuç olan PKK ve bölgedeki varlığıyla ilgili taleplerini sorunun barışçıl-demokratik yöntemlerle çözümü konusunda adım atılması bir tarafa Erdoğan iktidarının “Ezerek çözme” politikasını en ileriden uygulamaya çalıştığı bir dönemde gündeme getirmiş bulunuyor.

Erdoğan iktidarı, Kürt sorununu baskı-şiddet yöntemleriyle “çözme” politikasını hem bölgedeki yayılmacı emellerinin ve hem de ülkede faşist bir rejim inşasının dayanağı olarak kullanmaya çalışıyor. Bu politikaya bağlı olarak Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içindeki operasyonların devamında bölgede askeri üsler de kuruyor. Organize Suç Örgütü Lideri Sedat Peker’in hakkındaki iddia ve ifşaları “terörle mücadele” örtüsüyle kapatmaya çalışan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçtiğimiz günlerde KDP-PKK arasındaki son çatışmanın yaşandığı Metina bölgesine askeri üs kurulacağını söylemişti. Erdoğan yönetimi bu askeri üslerin amacını, Kandil’i denetim altına almak ve PKK ile Rojava’daki PYD-SDG arasındaki ilişkiyi kesmek olarak açıklıyor.

Bölgesel çıkarlarına bağlı olarak Suriye’de Kürt özerk yönetimini destekleyen ABD, Erdoğan iktidarının Irak Kürdistan Bölgesine yönelik operasyon ve üslerine sessiz kalıyor -ki, PKK, ABD’nin bu operasyonlara istihbari destek sağladığı iddiasında da bulunuyor. Çünkü ABD, PKK’nin varlığını, Öcalan’ı ideolojik önder olarak gören Suriye Kürt Özerk Yönetimi ile Barzani yönetimini kendi politik ekseninde bir araya getirme politikasının önünde engel olarak görüyor.

Ayrıca, ilk dönemlerdeki Kürtleri destekleyeceği beklentinin aksine Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de Rusya ve Çin’i önceleme politikasının başarısı için Erdoğan iktidarına (Türkiye’ye) ihtiyaç duyan Biden yönetiminin bu beklentinin tersi yönde bir tutum alması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Kürt sorunu, emperyalistlerin Türkiye egemenlerini (Önemli bir bölgesel güç olan Türkiye’yi) kendi politik çizgilerine yedeklemeleri bakımından oldukça kullanışlı bir araç olmaya devam etmektedir.

Şimdi bölgedeki duruma dair ana hatlarıyla dikkat çektiğimiz bu gelişmeler üzerinden yukarıdaki soruların yanıtlarını verebiliriz.

KDP-Barzani yönetiminin bugün bu sorunu, gerilimi tırmandırıp çatışmalara neden olmayı göze alarak gündeme getirmesinin arka planında ABD ve Erdoğan iktidarının politikalarıyla iç içe geçmiş bulunan hesaplar bulunuyor. Bu nedenle Türkiye’nin yaptığı operasyonlar ve kurduğu üslerle eş güdümlü olarak peşmerge güçleri de PKK’yi bölgeden çıkarmak için daha önce girmedikleri bölgelere girip buralarda denetimi sağlamaya çalışıyor.

Öte yandan ABD’nin PKK’yi, Suriye Kürtleri ile Barzani yönetimini kendi bölgesel çıkarları temelinde bir araya getirmenin önünde engel olarak görmesi gibi; Barzani yönetimi de desteklediği ENKS’nin (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) PYD ile devam eden birlik görüşmelerinin “başarısı” (Kendi istediği gibi sonuçlanması) için PKK’nin tasfiyesini istiyor. Çünkü Barzani yönetimi ve KDP’nin politikalarını, iddialarının aksine “ulusal” değil; temsil ettiği güçlerin sınıfsal (emperyalizm ve bölge gericilikleriyle iş birliği halindeki Kürt burjuvazisinin) çıkarları belirliyor.

Sonuç olarak, KDP-PKK arasındaki çatışmanın nedenlerini ve olası sonuçlarını açıklayabilmek için her şeyden önce Kürt sorununun tarihinde olmadığı kadar bölgesel bir nitelik kazandığını ve bölgedeki başkaca gelişmelerle iç içe geçmiş bulunduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu nedenle emperyalistlerin ve iş birlikçi bölge gericiliklerinin politikalarına karşı Kürtlerin ulusal-demokratik çıkarları ve geleceklerini tayin hakları temelinde ortak bir politik tutum alınmadığı sürece Kürt siyasetinin bu iki ana gücü arasındaki gerilim ve çatışmaların önüne geçilmesi zor görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa