Her şey ‘devletin bekası’ için mi?

Devlet işlerinin eskisi gibi yürümez olmaya yakınlaştığı zamanlarda, yaklaşık 1 aydır izlemekte olduğumuz gibi, kirli çıkınlar açılır, olanca pislik ortaya dökülmeye başlar.

Yönetemiyorlar” lafı uzunca süredir burjuva muhalefetin dilinde. Doğru değildir. Kıra döke de olsa, yönetiyorlar. Azalan “rıza” ve çoğalan yasaklarla birlikte sopayla. Rıza azalması tüm anketlere yansıyor ve boşalan yer yasak ve sopayla dolduruluyor. Kim aksini iddia ediyorsa beri gelsin. Burjuva muhalefetin pankartlarına bile tahammül yok. İndiremiyor mu, indiriyor. Nasıl yönetemiyormuş?

Bu işin bir yanı ve önemli. Herkes bilmeli ki, kendi kendine yönetemez olmayacak yönetenler. Kendiliğinden gerçekleşecek bir “Armut piş ağzıma düş” beklenticiliği iflah etmez. “Getirin sandığı, görün siz bizi!”- yönetenlerin bu kolaycılığa pabuç bırakmadığı net.

Ancak bir de işin diğer yanı var ki, önemsiz değil. Yönetiyorlar yönetmesine, ama mecalleri de eskisi gibi değil. Ve eskisi gibi her istediklerini kolayca yapamıyorlar. Eskiden “Patron bir sahaya inmeyegörsün, alimallah alır götürür. Şimdiye kadar hiç kaybetmedi” denirdi ve aksi kanıtlanmamıştı. Şimdi “patron” seçimden söz etmez ve ettirmez oldu. O da kazın ayağının farklı olduğunu görüyor.

Yönetememek” sözünün doğrusu “Eskisi gibi yönetememek”tir. Eski yapabildiklerini yapamaz olmak! Peki, öyle mi şimdi? Öyle gibi görünse bile gerçekte henüz değil. Evet, bazı şeyleri eskisi gibi yapmakta zorlanıyor, hatta yapamadıkları yok değil, ama henüz yönetebilmeyi beceriyorlar.

Yönetenler arasında anlaşmazlıklar baş göstermesi ve bunun giderek birbirlerinin “kirli çamaşırlarını” ortalığa saçmaya varması, eskisi gibi yönetemez olmanın bir göstergesi ve koşuludur. Başladı mı- başladı. Sadece S. Peker değil. Soylu ile Erdoğan’ın arasının da eskisi gibi olmadığı ortada. Yok “Pelikancılar”, yok “şuncular” “buncular”- bunlar da ne zamandır birbirlerinin paçalarından çekiştiriyorlar. “Beşli” ile diğerlerinin arası da eskisinden kötü. Söyledik: “Paylaşılacak pasta küçülünce” bunlar kaçınılmazdır. Bu tamam. Peki, bir hükümet bunalımının patlak verdiği ileri sürülebilir mi? Unsurları birikmeye başlamakla birlikte henüz böyle bir bunalım yaşanmıyor.

Yönetilen kimdir? “Memleket” yanıtı fazlasıyla geneldir ve bu yanıtla bir söz söylenmiş olunmaz. Memleketten kasıt halk ise, bu doğrudur; yoksa iktidar sahipleri memleketin taşını-toprağını yönetiyor değildir. Onları ihale etmekte, ama halkı yönetmektedirler.

Tabii ki, tekeller yönetilmiyor. Tersine ekonomiye ve sonuçta siyasete de egemen olan ve yöneten tekellerdir. “Gemisini yürüten kaptan” ya da memleketi soyup soğana çeviren onlardır. Fabrika ve sair işyerlerinde üç kuruşa işçileri çalıştıran, köylünün patatesi-soğanına yok pahasına el koyan onlardır. Esnafa kan ağlatan da. Yasa ya da kararnameler onların çıkarı için çıkarılmaz mı, vergi kolaylıkları onlar için değil midir, asgari ücret ve örneğin çay ya da fındık fiyatları onların çıkarına düşük tutulmaz mı? Özel olarak “beşli çete” denenlerin çıkarlarının korunup kollanması tabii ki önemlidir ve gözden kaçırılamaz. Ancak devlet gemisi zor ve yasaklarla özel olarak onları kollasa bile, halk karşısında genel olarak tekellerin çıkarını uygular.

Devlet tekelci zengin takımının olduğu için, zenginlerin adamları, avukatları ve siyasetçileri, Mafyacılarına varıncaya kadar, pazar günü Vedat kardeşimin yazdığı gibi, “devletimiz” de “devletimiz” der. Ve pislikleri görmeye başlayıp giderek duyduğu hoşnutsuzluk büyümesine rağmen, emekçi halk, hâlâ ne yazık ki “Böyle yönetilmez, kabul etmiyorum” deme noktasına ilerlememiştir. Henüz yeterince örgütlü değildir ve yüzyılların manipülasyonuyla hâlâ tekelci devlet gemisini kendisinin de gemisi saymaktadır.

Oysa işçiyle emekçi halka, tekellerin kapitalist sömürü düzeninin yasakçı, mafyaya batmış örgütü değil kendi devletleri gerektir.

Muhalefete” bakın: Devletin pis işlerinin ortalığa dökülmemesi için YouTube’a erişimin engellenmesi dahil özgürlüklerin daha da kısıtlanmasını istiyor! Hayır, pisliklerin yerini halkın demokratik devleti almalıdır. Bunun için ama, halkın kendi egemenliğini istemesi ve “yeter artık” demesi şarttır!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et