10 Haziran 2021 00:24

Mafya düzeni

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Yıllardır ülkedeki bütün kurumların yönetim ve denetimini tek elde toplayan, kendilerinden habersiz yaprak bile kımıldamaması doğrultusunda hareket edenlerin inşa ettiği tek adam rejimi mafya, siyaset ve ticaret ilişkileri üzerinden yeniden tartışılıyor.

AKP döneminde ülke ekonomisinin ayrılmaz bir parçası olan yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama uygulamaları kimi zaman fiili uygulamalarla kimi zaman da tamamı sermaye lehine olan yasal düzenlemeler üzerinden hayata geçirildi. Sayıştay denetimlerinin etkisiz hale getirilmesi, iktidara yakın holdinglerin milyon dolarlık vergi borçlarının silinmesi, kamu ihaleleri ve bütçe kaynaklarının önemli bölümünün iktidar ile ekonomik ve siyasal bağları olan şirketlere aktarılması gibi uygulamalar yaşandı.

Sedat Peker’in iddiaları ile birlikte gündeme gelen yolsuzlukların, kaçakçılık ve kara para aklama girişimlerinin öncelikli sorumlusu olarak AKP iktidarını göstermek kuşkusuz doğru ama eksik bir değerlendirme. Yolsuzluk, rüşvet, yağma ve talan uygulamaları, emek sömürüsüne ve özel mülkiyete dayalı bir düzen olan kapitalizmin ayrılmaz bir parçası ve kapitalist ekonomik ilişkilerin olağan işleyişinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Çıkar ilişkilerinden kaynaklanan çelişkiler sonucunda işlenen bütün suçlar, yolsuzluk ve uyuşturucu ticareti, tehdit, şantaj ve yargısız infaz şeklinde gerçekleşen cinayetler birer birer ortaya saçılmaya başladı. İktidar blokunun bakanlarından bürokratlarına kadar pek çok kişi ve kurumuyla içinde, hatta merkezinde yer aldığı organize bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

Tek adam rejiminin mafya, siyaset ve ticaret ilişkileri ile bu kadar içli dışlı olması, ‘içeriden’ yapılan bütün ifşa ve itiraflara rağmen hukuki anlamda hiçbir adım atılmaması, iktidar güçlerinin, yandaş basının ve yargının adeta üç maymunu oynaması dikkatlerden kaçmıyor.  Zincirin halkaları arttıkça yaşananların sadece iktidar partisi ile sınırlı olmadığı, çürümenin devletin bütün kademelerine yayıldığı anlaşılıyor.

Sistemdeki çürümenin boyutlarının sadece siyasi iktidarın yaptıkları ile sınırlı olmadığı, bir bütün olarak yasama, yürütme ve yargı mekanizmasını da içine alan bir kuşatma sürecinin yaşandığı anlaşılıyor. Görünen o ki, bir süredir ülke gündemini meşgul eden ve her biri hukuken suç kapsamında değerlendirilmesi gereken ifşa ve itiraflar, iktidar cephesinde henüz somut bir etki yaratmış değil.

Türkiye kara para, rüşvet, yolsuzluk, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadelede konusunda OECD ülkeleri içinde en kötü ülkeler arasında yer alıyor. İktidar 19 yılda 10 kez ‘Varlık Barışı’ adı altında yasal düzenleme yaptı. Kaynağı belirsiz kayıt dışı varlıkların sorgusuz, kayıtsız, hatta vergisiz ülkeye getirtilmesi için en üst düzeyde çağrılar yaptılar.

Türkiye hem konumu hem de yüksek kayıt dışı ekonomi dolayısıyla kara para trafiği konusunda önemli bir yerde duruyor. İktidar tüm bunlara rağmen ısrarla hemen her yıl yurt dışına yönelik kayıt dışı varlıkları aklama yasası çıkarıyor ve kayıt dışı kazançlarını ülkeye getirenlere hesap sorulmayacağı güvencesi veriyor.

Yaşamakta olduğumuz ekonomik ve siyasal atmosfer, en temel toplumsal değerlerin bile büyük bir aşınma yaşadığı, tüm insanlık için umut dolu bir geleceği yaratmak için tek adam rejimine karşı mücadelenin güçlenmesinin hem bir görev hem de zorunluluk olduğunu gösteriyor.

Tek adam rejimi iktidarını sadece olumsuzluklar ve kitlelerde yaydığı gelecek korkusu üzerinden sürdürmeye çalışsa da yolun sonu görünüyor. Toplumu her açıdan insanlık ve sınıf mücadelesi tarihinin olumlu değerleri üzerinden ileriye taşımak, bu nedenle çürüyen ve çürümekte olanlarla değil, yeni bir dünya özlemiyle hareket edenlerle birlikte yürümeyi gerektiriyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa