11 Haziran 2021 00:35

‘Kazan kazan’ meğer buymuş!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya'da kıldığı cuma namazının ardından açıklama yaptı

Fotoğraf: Can Erok/DHA

Paylaş

Erdoğan’ın ağzından, özellikle dış ilişkilerde “kazan, kazan” sözlerini çok duymuşluğumuz var. Bu sözlerin ülke içine ilişkin boyutları üzerine ise pek düşünülmezdi. Gerçi yolsuzlukları, hukuksuzlukları, yağlı ihaleleri, vergi aflarını vb. biliyor ve bunların ekonomik boyutları üzerine kafa yoruyorduk. Meğer bu “kazan kazanın” bir de mafya ayağı varmış. Bu ayağın marifetlerinin ayrıntılarını “aileden” itirafçı Peker sayesinde öğreniyoruz. Kazançlar da karşılıklı oluyor, mafya ve iktidarın etkin adamları karşılıklı kazanıyorlar.

Ama politikayı, ülkenin gündemini yakından takip edenlerin değilse de gündeme bu ilgiyi zaman zaman gösterenlerin kafaları epeyce karışmış vaziyette. Çünkü devlet nerede başlıyor, mafya nerede bitiyor soruları çözülmez bir yumak olmuş durumda. Ülkenin insanları kara para aklayan “iş adamlarını”, bu “iş adamlarını” tokatlayan bir bakanı, gazetelere zorla el koyma operasyonlarını, gazete sahibi sandıklarımızın aslında bir kukla olduğunu, Deli Dumrul köprüleri, yolları ve tünellerinin “kılçıksız” kazançlarını, bu pislik yumağının içine gömülmüş “gazetecilerin” avanta, lüks tatillerini, “Biz çökmesek mafya çökecekti” diyen eski bakanın maceralarını, yaratıcılıkta sınıf atlanarak “çökme”de tank kullanılmasını, uyuşturucu trafiğinden, cihatçılara sağlanan silahlara, petrol kaçakçılığına kadar bir dizi olayı  vb. vb.. heyecanlı bir dizi izler gibi izliyorlar. Şimdi tüm ülke mafya dizilerinin setlerine dönmüş durumda.

Bu olayların içindeki bazı kişiler birden buharlaşıp uçuyorlar. Bir yalanlama beklemek boşuna! Yoksa reddedilemeyecek deliller ortaya dökülüveriyor. Ve anlıyoruz ki bu “alemde” hemen herkesin bir dosyası var ve bu dosyalar kendini korumanın sigortası gibi işlev görüyor. Bir memur kendini suçlamaya yeltenen bakanına rest çekiyor, hodri meydan diyor. Gelişmelerle ilgili en taze ve güncel bilgiler videolarda yer alıyor, güçlü bir bilgi akışının olduğu anlaşılıyor. Bu ilişki ağı içinde pisliğe bulaşmışların birbiriyle hesaplaşmasını, restleşmesini görüyor, duyuyoruz.

“Bu işin sonu nereye varacak? Devletimiz yıpranıyor ve prestij kaybediyor, bir an önce çözüm bulunmalı, gerekirse videolar yasaklanmalı.” Hukukçu cübbesi giymiş faşistler, gericiler, iflah olmaz devlet savunucuları şimdi böyle feryat ediyorlar. Bu çağrılar sonuçsuz kalmıyor ve bu suçları işleyenlere değil de yayımlayan gazetelere, konuşan politikacılara soruşturmalar, davalar açılıyor. Ama artık ortada güneşin balçıkla sıvanamayacağı bir durum var. Böyle olduğu için de kirli ilişkilerin aktörleri “çözümü” gözleri kapatmakta, kulakları tıkamakta, arsızca ve yüzsüzce davranmaya devam etmekte, devlet gücünü sonuna kadar kullanmakta buldular. HDP’yi kapatma davası işte bu koşullarda yeniden gündeme getiriliyor.

Ekonomik krizin yıkımına, pandeminin darbesine, mafya, siyaset, devlet ilişkilerinin kokuşmuşluğu da eklendi. Ne tesadüf bu aralar deniz de adeta iktidarın yüzüne tükürüyor! Sanki bu ülkenin halkına da uyanın, kalkın, bir şeyler yapın demek istiyor! Neyse ki yavaş yavaş sokaklar hareketleniyor, ilk horozlar ötmeye başlıyor. Derinlerde ise ne zaman patlayacağı kestirilemeyen kaynayan bir kazan var. Halk her şeyi görüyor, izliyor, takip ediyor, kayda geçiriyor. “Sakin olun, provokasyona gelmeyin, seçim her şeyi temizler” çağrıları peş peşe yapılıyor. Anlaşılacağı üzere sosyal itfaiyeciler iş başında. Böyle davranırlarsa olgunlaşmış armudun ağızlarına kendiliğinden düşeceğini sanıyorlar. Biraz sıkıştırıldıklarında “Tabii halk barışçıl ve hukuk içinde kalmak şartıyla protesto hakkını kullanabilir” cümlelerini fısıltıyla kuruyorlar.

Mızrak artık çuvala sığmıyor. Bir düzenin, bu düzenin en karanlık ve pis yanları içinde debelenen bir iktidarın artık yürüyebileceği bir yol, atabileceği bir adım yok. Baskı ve terörlerine emperyalistlerden onay bekliyorlar. Bu onay için ülke ve halkın çıkarları dahil her şeyi satmaya hazırlar. Zaten bu işlerin de yabancısı değiller. Ama halk kitlelerinin önünde bu ülkeyi pislikten kurtarma, demokratik bir devleti kurma imkanı var. Bu imkan için de nesnel koşullar olağanüstü uygun durumda. İmkanı gerçeğe dönüştürmek için daha fazla çabadan, fedakarlıktan, kararlılıktan başka bir şey gerekiyor mu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa