Görüşmenin şifreleri: S-400’ler ve Suriye Kürtleri
Erdoğan fotoğrafı: DHA, Biden fotoğrafı: jlhervàs/Flickr (CC BY 2.0)
Bugün yapılacak Biden-Erdoğan görüşmesinde iki ülke yönetimleri arasındaki birçok sorun ve anlaşmazlığın gündeme getirilmesi bekleniyor. Görüşme dosyasında Türkiye’nin NATO’daki pozisyonu ve S-400’ler meselesi, Suriye ve Ortadoğu’da iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar ve özellikle ABD’nin Suriye Kürtleri ile iş birliği, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunu, Karadeniz ve özellikle AB-ABD ile Rusya arasında Ukrayna üzerinden sürdürülen mücadele, Dağlık Karabağ ve Kafkasya, Afganistan, ABD yaptırımları ve F-35’ler, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, ABD’nin Ermeni Soykırımı’nı tanıması, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler gibi birçok konu yer alıyor. Ancak bu görüşmenin eksenini ve iki ülke yönetimleri arasındaki ilişkilerin seyrini iki konunun belirleyeceğini şimdiden söyleyebiliriz; Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sisteminin ne olacağı ve ABD’nin Suriye Kürtleriyle (PYD-SDG) iş birliğinin geleceği konuları.
Öncelikle Biden yönetiminin S-400’leri görüşmenin birinci gündemi olarak dayatması boşuna değil. Çünkü S-400’ler konusu, ABD ve NATO için bu hava savunma sisteminin aktive edilip edilmemesinin çok ötesine bir önem taşıyor.
Hem siyasi ve hem de ekonomik olarak oldukça sıkışık bir döneminde masaya oturan Erdoğan iktidarı, S-400’ler için model üstüne model öneriyor. Milli Savunma Bakanı Akar daha önce S-400’ler için “Girit modeli” denilen, bu savunma sisteminin hangarda tutulup sadece tatbikatlarda kullanılması önerisini yapmış ama bu öneri ABD tarafından kabul edilmemişti. Erdoğan’ın Biden’la görüşmesine S-400’lerin İncirlik Üssünde ABD gözetiminde tutulması başta olmak üzere birçok “model” önerisiyle gelmesi bekleniyor. Ancak ABD yönetiminin S-400’ler konusunda bugüne kadar ortaya koyduğu tavizsiz tutum, bu konuyu Erdoğan iktidarını taraf olmaya zorlamak için bir sopa olarak kullanmak istediğini gösteriyor.
ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistler ve onların silahlı gücü NATO; Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Avrupa, Karadeniz, Kafkasya, Hint-Pasifik gibi dünyanın birçok noktasında egemenlik mücadelesi içinde oldukları Rusya’yı “yakın tehdit” ve Çin’i de “yükselen tehdit” olarak tanımlıyor. Böylesi bir tabloda Erdoğan iktidarının Rusya’dan aldığı S-400’lerin ne olacağı konusu, aynı zamanda bir süredir çeşitli alanlarda batılı emperyalistlerle sorunlar yaşayan Erdoğan iktidarının tarafını açıktan belirlemeye zorlanması olarak anlam kazanıyor. Bu bakımdan Biden yönetiminin S-400’ler konusundaki tavizsiz tutumu, “Beyin Ölümü”nün gerçekleştiği tartışmaları yapılan NATO’nun yeniden canlandırılması ve bu temelde Türkiye’nin eksene dahil edilmesi yönünde bir dayatma olarak tanımlanabilir.
Erdoğan iktidarının zaten NATO'da olup olmama gibi bir tartışması bulunmuyor. Aksine “Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir NATO güçlü değildir” diyen Erdoğan, ABD’nin dayatmaları karşısında Türkiye’nin konumunu pazarlık konusu haline getirmek istiyor. Erdoğan’ın Rusya’da ciddi rahatsızlık yaratmasına rağmen Kanal İstanbul üzerinden Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açması ve yine Rusya’yla ciddi gerilim yaşayan Ukrayna’ya açık destek vermesi, aynı zamanda Türkiye’nin NATO içerisinde oynayabileceği roller konusunda ABD ve batılı emperyalistlere verilmiş bir mesajdı. En son ABD yönetiminde memnuniyet yaratan NATO’nun Afganistan’dan çekilmesi sürecinde Kabil Uluslararası Havaalanının güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanması önerisini de bu kapsamda değerlendirebiliriz.
ABD’nin Suriye’de Kürtlerle (PYD’nin en önemli bileşeni olduğu Suriye Demokratik Güçleri-SDG) sürdürdüğü iş birliği, S-400 pazarlığını da etkileyebilecek bir diğer önemli konu olarak öne çıkıyor.
ABD’nin Suriye Kürtleri ile iş birliği, 2014 sonlarında IŞİD ile mücadele stratejisi kapsamında başlamıştı. ABD bu strateji üzerinden bölgedeki pozisyonunu korumak ve destekçisi güçleri yeni duruma göre dizayn etmek istiyordu. Bugün Suriye Kürtleri (SDG) ile sürdürdüğü iş birliği ABD için Suriye’de Rusya’nın elini güçlendirecek bir çözümün önüne geçebilmek ve dahası bölgede Rusya ve İran’ın artan etkisine karşı Irak ve Suriye Kürtlerini kendi politik ekseninde birleştirebilmek bakımından önem taşıyor. Dolayısıyla bugünkü koşullarda ABD’nin Suriye Kürtlerini elinin tersiyle bir tarafa itmesi mümkün görünmüyor.
Ancak aynı ABD, PYD ile ideolojik yakınlığı bulunan PKK’yi hem Suriye Kürtleri ile sürdürdüğü iş birliğinin devamı ve hem de Irak ve Suriye Kürtlerini kendi politik ekseninde bir araya getirebilmenin önünde bir engel olarak görüyor. Bu nedenle PKK’nin askeri olarak tasfiyesini ya da en azından etkisiz hale getirilmesini destekliyor. Bu temelde Erdoğan yönetiminin Irak Kürdistan Bölgesi içinde PKK’ye karşı sürdürdüğü operasyonlara zaman zaman istihbarat desteği de sağlıyor.
Erdoğan iktidarı, Kürt sorununu şiddetle çözme politikasının bir devamı olarak Suriye’deki Kürt özerk yönetimini bir tehdit olarak görüyor. Bugüne kadar ABD ve Rusya arasındaki çelişkiden yararlanarak bölgede Kürtlere karşı yaptığı operasyonları, hem yayılmacı emellerin canlı tutulmasının (Suriye’deki pazarlık masasında yer alabilmenin) ve hem de ülke içinde demokrasi güçlerine yönelik baskı ve saldırıların dayanağı olarak kullandı/kullanıyor.
Gelinen yerde ekonomik kriz ve siyasi açmazlarla boğuşan Erdoğan, ABD’nin Suriye Kürtleri ile sürdürdüğü iş birliği konusunda Biden’dan küçük de olsa tavizler koparmaya çalışacak.
Tam bu noktada bu görüşmenin hemen öncesinde Türkiye ve desteklediği cihatçı çetelerin kontrolündeki Afrin’de özel bir hastaneye yapılan ve ilk belirlemelere göre 13 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dikkat çekmek gerekiyor. Erdoğan iktidarının Suriye Kürtlerini “terör” parantezine sıkıştırmak istediği bir dönemde gerçekleştirilen bu provokatif saldırının arkasındaki güçleri tahmin etmek zor olmasa gerek!
Toparlamak gerekirse, Erdoğan ve ortağı Bahçeli’nin bir “milli güvenlik” meselesi olarak göstermeye çalıştıkları Suriye Kürtleri konusu, asıl olarak kendi iktidarlarının ömrünü uzatmak bakımından kritik bir önem arz ediyor. Bu nedenle Erdoğan’ın PKK ile mücadelenin yanı sıra Suriye Kürtlerine karşı Biden’dan koparacağı en küçük bir tavizi bile büyük bir zafer olarak propaganda edip ABD ve NATO’nun dayatmalarına teslim olmasının örtüsü olarak kullanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bir yanda kendi iktidarının ömrünü uzatmak için her pazarlığa açık bir lider ve öte yanda iş birlikçisinin sıkışmışlığını onu yeni tavizlere zorlamak için bir fırsata çevirmeye çalışan bir emperyalist güç. Böylesi bir görüşmeden Türkiye ve bölge halklarının lehine bir sonuç çıkmayacağına göre, olup biteni seyretmek değil; emperyalist dayatmalara ve kendi iktidarlarının bekası için ülkenin geleceğini emperyalistlere pazarlayanlara karşı mücadele etmek gerekiyor.
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57