Biden-Erdoğan görüşmesinin çıktısı: Ekonomide serâbî bahar, siyasette zehirli sarmaşık
Fotoğraf: AA
Türkiye, ekonomisinin yaşadığı sıkıntıları da…
Türkiye’nin dış siyasette yaşadığı tıkanıklıkları da…
Açacak bir maymuncuk işlevi yüklenmişti; ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşmeye.
Erdoğan’ın ve iktidar çevrelerinin mesajlarına bakılırsa amaç hasıl oldu.
Beklenti, rüzgarın 2019 haziranı sonrasındaki gibi esmesi.
Neydi o rüzgar?..
Hatırlayalım.
Türkiye ile ABD gerginliği yine tepe noktasındaydı.
Dönemin ABD Başkanı Trump ile Erdoğan yüz yüze görüştü. 28 Haziran 2019 tarihli, Tokyo’daki G20 zirvesinde.
Trump, Rusya’dan S-400 füzesi alımında Türkiye’ye zorluk çıkarmayacağının sinyalini verdi. Ekonomik ambargo riskini ortadan kaldırdı.
“S-400’leri alırsa Türkiye NATO’dan kopma noktasına gelir” tartışmalarını sonlandırdı.
Türkiye’ye rahat bir ‘nefes’ aldırdı.
Trump’ın zirvede ayrıca…
‘Çin ile kesilen ticaret görüşmeleri yeniden başlayacak’ diyerek ticaret savaşında ateşkes ilan etmesi de…
Dünya piyasaları kadar Erdoğan hükümetinin işine geldi.
Bu iki gelişme (ABD ile yumuşama ve Trump’ın dünya piyasasınca olumlu bulunan ateşkes söylemi) iktidarın Türkiye ekonomisini bağımlı kıldığı sıcak para akışının önünü açtı.
Döviz geldikçe kurlar geriledi.
Borsa yükselmeye başladı.
Dışarıdan borç alınırken ödenen risk primi düştü vs.
***
Bir de adet olduğu üzere…
Lider görüşmesinden önce sermayeye ‘garanti’ toplantısı düzenlendi.
Tıpkı 2017 yılında…
(Dış gerilime iç siyasette prim yaptırma taktiği gereğince)…
‘Nazi artığı’ ilan edilen Almanya Başbakanı Merkel ile ara düzeltilmeden önce...
Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın…
Türkiye’de yatırımları olan Siemens, Bosch ve Mercedes gibi Alman firmaların yöneticileriyle bir araya gelip...
“Türkiye’deki Alman şirketlerini yerli firmalar gibi görüyoruz. İki ülke arasındaki ilişkilerin kalıcı olarak olumsuz seyretmesi akla ziyandır” demesi…
Örneğindeki gibi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Amerikan şirketi yöneticisiyle 26 Mayıs’ta bir araya geldi.
Bir hafta öncesinde “ABD’nin elleri kanlı” diye haykıran Erdoğan…
Bu sefer de…
“Reform gündemimizden asla kopmadık. ABD ile uzun yıllara dayanan çok boyutlu müttefiklik ilişkimizi önemsiyoruz. Yabancı sermaye düşmanlığı, yabancı karşıtlığı gibi çarpık zihniyetlerin toplumumuzda zemin bulmasına hiçbir zaman fırsat vermedik, vermeyiz”.
Sözleriyle hem Türkiye’nin 40 yıllık ABD dostluğunu hatırlatıyor hem de kâra hukuki garanti sunuyordu!
Bu garantinin öncesinde Meclisteki grup toplantısında ise…
Rize’de İktidar ilintili olduğu anlaşılan provokasyonla karşılaşan İyi Parti Lideri Akşener’e yönelik seslenişinde linç hukukunu övüyordu: “Gelin hanıma memleketim Rize’de gayet güzel bir ders verildi. Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler”.
Piyasalara, şirketlere demokrasi; halka dikta!
Doğal olarak şirket buluşmasının gündeminde Türkiye’deki demokrasi ve özgürlükler yoktu.
İşçi ücretlerinin düşüklüğü, sendikalara yönelik grev yasakları gibi daha fazla kârı garanti edecek talepleri olan Amerikan şirketlerinin de Türkiye’deki insan hakları ve demokratikleşme umurlarında değildi.
Affınıza ve sabrınıza sığınarak yaptığım bu uzun hatırlatma…
Biden’ın, “Pozitif ve üretken oldu” dediği görüşmenin sonuçlarına dair öngörüde bulunmamızı kolaylaştıracak.
EKONOMİDE AYNISI OLUR MU?
ABD ile gerilimin azalmasına önem verilmesinin nedenlerinden biri ekonomi.
Türkiye ekonomisi dövize (elin parasına) muhtaç.
Dış borç 430 milyar dolar. Milli gelirin yüzde 60’ını geçip rekor kırmış durumda.
Cari açık sorunu var (Döviz gideri döviz gelirinden az).
Üstelik de kasası boş. Merkez Bankası içeride (net rezervi eksi 56 milyon)*.
Ekonomi faiz-enflasyon girdabında.
Böyle bir tablo da ABD ile yaşanan gerilimler ekonominin ‘Kırılganlığını’ daha da artırıyor. Dışarıdan para bulmayı pahalı hale (Risk primi artışını) getiriyor.
Bağımlı olunan sıcak para akışı kesiliyor. Gelmiş olan sermaye çıkışı hızlanıyor.
Tüm bunlar TL’nin daha sert değer yitirmesine yol açıyor.
Bu nedenle ABD ile tansiyonu düşürmek önemseniyor.
Nitekim…
Kucaklaşma görüntülerinin tansiyonu düşüreceği beklenen toplantı öncesinde de…
Dolar 8.40 TL’nin altına geriledi. Türkiye risk primi düştü.
Toplantı öncesindeki bu olumlu havanın üç sebebi vardı.
- Piyasalar görüşmeyi olumlu satın aldı.
- Çin’den takas ile gelen 3.6 milyar dolar olumlu yansıdı.
- ABD Merkez Bankaları 6 ay daha faize dokunmayacakları sinyali verdi. Böylece dolar dünyaya akmaya devam edip değer yitirirken, TL’de değerlendi.
Bu tabloya bakıp birileri 2019’daki rüzgarın hayalini daha güçlü kurmaya başladı: Bahar havası yaşanacak, Türkiye’ye sıcak para akacak. TL değer kazanacak, borsa yükselecek, faiz düşecek.
Gel gör ki…
Yaşananların ‘geçici iyimserlik’ olduğunu gösteren gelişmeler yaşandı.
NATO zirvesi öncesi piyasalardaki olumlu hava, kucaklaşma görüntülerine rağmen aynı şekilde devam etmedi.
Kur yükselişe geçti. Dün sabah saatlerinde tekrar 8.50’yi geçti.
Ne ABD-Türkiye arasındaki sorunların tek görüşmede çözülmesi mümkün… Ne de ülke ekonomisinin yaşadığı sorunların temel kaynağı ABD ile gerilim.
ABD ile işler çok iyi gitse de…
Doların 7 TL seviyelerine geri dönmesi zor. Çünkü yüksek enflasyon ve bir dolu kırılganlık engel!
Ekonomi vurgun yemişçesine çırpındıkça, ABD’ye ‘dik’ duruş da olası değil.
Üstelik doları önümüzdeki dönem artırabilecek dış dinamikler de söz konusu…
Örneğin ABD’de enflasyon yüksek ve kalıcı.
Pandemi, kuraklık, ticaret savaşları, emtia fiyatlarındaki artış, dünyanın tedarikçisi Çin’de de enflasyonun yükselmesi vs. Enflasyonu dünyada kalıcı kılıyor.
Amerikan Merkez Bankası bu duruma göre faiz artırıp, para musluklarını kısarsa… İşte o zaman dolar kuru 9 TL’yi bile aşar.
Bu ortamda görüldüğü sanılan şey şimdilik sadece serap yani!
***
Görülen ‘serap’ değil de beklenen olsaydı ne olurdu?
Bu sorunun cevabı için, rüzgarın yelkenleri doldurduğu dönemdeki sonuçlarına bakmak gerekir.
Sürekli ne pahasına olursa olsun büyüme hikayesi yazmak isteyen iktidar o rüzgar sayesinde… Önce (sıcak para, düşük kur, düşük faiz döngüsünde) kredi ile ekonomiyi büyütüyor.
Sonra kısa vadeli, rant odaklı o büyüme duvara çarpıyor: Cari açık patlıyor, kur yükselişe geçiyor, TL değer yitiriyor.
Üretim dışa bağımlı, ithalat yoğun olduğu için TL’deki sert değer kayıpları ise… Peşi sıra enflasyon, işsizlik ve durgunluğa yol açıyor.
Ödenen bedel sadece işsizlik, ucuz işçilik, enflasyon altında yoksullaşmakla sınırlı kalmıyor.
Bir de borç batağı oluşuyor.
KOBİ’ler, vatandaş gırtlağına kadar borçlu.
280 bin KOBİ borcunu ödeyemediği için bankalar tarafından icraya verilmiş durumda.
Vatandaşın kıt gelirini de faiz yutuyor; sadece bu yılın ilk 4 ayında vatandaşın bankalara ödediği faiz 34.5 milyar TL.
İlk başta serinletici gelen o rüzgar her seferinde daha büyük hortuma yol açıyor.
***
İşler iyi gözükürken bile…
Bıraktığı hasarı ağır olan, bağımlılığı artıran süreç Türkiye’nin elini kolunu şimdi daha da bağlamış durumda.
Merkez Bankası ve kamu bankaları elinde olası dalgayı karşılayabilecek yeterli döviz kaynağı yok.
Sermayeye taviz ve garantinin de eski karşılığı yok. Buna en iyi örnek; ABD’li şirketlerle yapılan-yukarıda değinilen-toplantının ardından 650 milyar dolarlık iki ABD’li fonun Türkiye’den çekilmesi.
Durum…
“Ekonominizi mahvetmek istemiyorum. Rahip Brunson olayında bir kesit izlettim, bir tweet ile mahvettim, yine yaparım”…
Tehdiyle Barış Pınarı harekatına sınır çizildiği…
Trump’ın, Türkiye’nin yumuşak karnının ekonomisi olduğunu hatırlatan ve sık sık baş vurduğu bu küstah sözlerin edildiği dönemden daha vahim!
Rusya ABD arasında fırsatçı manevra imkanı da daraldı.
Turizmcilerin dört gözle beklediği, Rusya’nın Türkiye’ye yönelik uçuş yasağını kaldırması dahi zora girmiş durumda.
NATO’nun Çin karşısında kalkan olarak örgütlenmeye çalışıldığı bir dönemde…
Çin ile yapılan swap anlaşması… Çin’den Kanal İstanbul projesi için kaynak talep edilmesi vs.
Nasıl karşılanır, belli değil.
Sonuç: Kibirli bir yönetim ‘yerli-milli’ rüzgarıyla ‘diklenir’ görünürken de… Şimdi ABD için “kullanışlı bir müttefik” olabilmenin yolunu ararken de… Ülkenin boynundaki bağımlılık ipini kalınlaştırıyor.
Bedelini halk ödüyor.
ÖRSELEYE ÖRSELEYE UZLAŞI!
Çeviri dahil toplam 48 dakika süren bir toplantıda… Çok sayıdaki zor konuyu ele almak imkansızdı. Zaten ‘O konular gündemde hiç yoktu’ da denilebilir.
Türkiye’nin S-400 meselesi, ABD’nin YPG’yle taktik iş birliği vs. gibi çetrefilli konuların parantezde kalacağı önceden belliydi.
Görüşmenin, Türkiye-Amerika ilişkilerini ‘sağlamlaştırmak’ için NATO’yu uygun platform olarak kullanacağı belliydi.
Zaten Türkiye hükümeti de oldukça hevesliydi. Zirveye de yolu düzleye düzleye geldi.
Doğu Akdeniz’deki iddialarından vazgeçti. ‘Mavi Vatan’ rafa kalktı. Yunanistan ile Akdeniz meselesi de dahil görüşme masasına oturdu. AB ile işleri rayına koydu.
Karadeniz’de aktif iş birliğini kabul etti. Ortadoğu’da Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ile
ABD stratejisine uygun şekilde arayı düzeltti.
‘Afganistan’da göreve hazırım’ açık çeki verdi.
Talepkar ve kırılgan olan tarafın Türkiye olduğunu açık eden pek çok adımla oturdu Erdoğan masaya.
Görüşme sonrası Erdoğan sadece hassasiyetini ilettiği başlıkları sıralamakla yetindi. Çözüm konusunda ne düşünüldüğünü belirtmedi.
ABD ise..
NATO görevi çıkarttığı Türkiye’ye…
Rusya’yı kuşatma stratejisinde Karadeniz-Kafkasya-Orta Asya hattında Türkiye’ye kritik rol biçiyor.
Bu taktiğe iyice uyumlu hale getirmek için adeta ‘ürkütmeden’, örseleye örseleye ilerliyor.
Biden, ‘İlerleme kaydedeceğimizden eminim’ derken ‘Bir ilerleme henüz yok’, olması için ‘Türkiye’nin adımlarına bakacağız’ mesajı verdi.
Biden’in, ‘Dünya çapındaki otokratik hükümetlerle yarış halindeyiz’ sözünün… ABD’nin yeni hegemonya stratejisinin propagandasından öteye gitmediği görüldü.
İnsan hakları, Kavala ve Demirtaş… Lafı dahi edilmedi. Bu yöndeki beklentinin yersizliği anlaşıldı.
***
Ekonomisi uluslararası sermaye akımlarına bağımlı bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin ekonomik, askeri ve siyasi kapasitesine bakmadan attığı adımların faturası büyüyor.
Ülkenin kara ve deniz sınırları ateş çemberine dönmüş durumda.
NATO’da ABD ile uzlaşarak, ABD emperyalizminin taktiğiyle ateş çemberini yarma taktiği ise…
Zehirli bir sarmaşık gibi!
Ülkeyi belaya, halkları savaşa sokan gerilimi büyütüyor.
* https://www.mahfiegilmez.com/2021/06/turkiyenin-sorunlar-envanteri.html
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55