17 Haziran 2021

Bölüşümdeki adaletsizlik

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Türkiye’de hep büyümeden konuşuldu. Siyasiler hep büyüme oranlarıyla övündüler. AKP iktidarı da pandemi döneminde de büyümeye devam ettiklerini ve Türkiye’nin Çin’den sonra en yüksek büyüme oranına sahip olan ülke olduğunu söylediler.

Türkiye’de hemen hemen gelmiş geçmiş bütün hükümetler de aynı retoriği, “büyüme”, kullanmışlardı. Halbuki asıl mesele büyüme değildi. Hiçbir zaman olmadı.

Adalet,  nasıl bölüşeceğimiz ile ilgilidir. Hadi daha köklü analizde bulunmaya kalkışmadan yerleşik bir söylemle soralım: Komşun açken sen nasıl tok yatabiliyorsun?

Asıl mesele budur. Adalet sorunu, sadece mahkeme ile ilgili bir sorun değildir. Bu sözdeki durumla ilgili boyuta da değinerek ilerleyelim: Komşunun aç olma durumu o ülkedeki duruma da işaret ediyor. Niye aç ki komşum? Devlete ne oluyor, nedir bu düzen ki bazı insanlar-komşum- aç olma durumu ile karşı karşıya kalabiliyor?

Hep söyledik. Adalet ilke, adaletsizlik ise bir durumdur. İ. Kuçuradi Hoca’dan ilham ile, sosyal adaletin bir ilke, gelir dağılımı adaletsizliğinin ise bir durum olduğunu söylüyorduk.

2017 yılında, Türkiye olarak,  33 Avrupa ülkesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinde Sırbistan’ın ardından ikinci sıradaydık. Bu bir durumdur.

“Türkiye’de zengin kesimin, gelirin neredeyse yarısını alması büyük bir gelir dağılımı eşitsizliğine yol açıyor. Bu durum, Türkiye’nin Avrupa ülkeleri arasında ikinci sırada yer almasına yol açtı. Avrupa İstatistik Ofisinin (Eurostat) 2017 yılına ait gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre Türkiye gelir dağılımı eşitsizliğinde Sırbistan’ın ardından ikinci sırada bulunuyor. Gelir dağılımı, toplumdaki en yüksek gelire ve en düşük gelire sahip grupların toplam gelirden aldıkları paylar karşılaştırılarak hesaplanıyor. Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesiminin geliri ile en yoksul yüzde 20’lik kesiminin gelirine oranı karşılaştırılarak P80/P20 hesaplanıyor. Farkın fazla olması gelir dağılımı eşitsizliğinin yüksek olması anlamına geliyor.

2020 yılına dair sonuçlar da açıklandı.15 Haziran 2021 tarihli Evrensel’de yer alan habere göre, “ TÜİK verilerine göre en yüksek gelir grubu, toplam gelirin neredeyse yarısına sahip.”

Buna göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grup toplam gelirden yüzde 47.5, en düşük gelire sahip olan Yüzde 20’lik grup ise toplam gelirden yüzde 5.9’luk bir pay alıyor.

Demek oluyor ki, Thomas Hobbes’in tasavvur ettiği doğa durumunda olmadığımıza, hakkın güce göre belirlenmediği bir toplum durumunda olduğumuza göre (Öyle olduğu kabul edildiğine göre), yani hak hukuka göre belirlendiğine göre, o zaman bu hukukun adalet temelinin olması gerekiyor. Bölüşümdeki yukarıda sonuçları görülen bu adaletsizlik, doğada kaynağını bulmuyor. Doğa durumu değil bu durum. İradi bir durumdur. İnsan iradesi ile kurulan bir düzen durumu var. Oluşturulan bir politika var. O politikanın oluşturduğu hukuk düzeni var. Bir sistem var. İnsan eliyle oluşturulmuş bir sistem. Özel mülkiyete, özel çıkara dayalı bir sistem. Sistem böyle olduğu için bazı insanlar -komşumuz olan ya da olmayan bazı insanlar- bu düzen böyle olduğu için “aç” olabiliyor. Ciddi müdahalelerin olabildiği ülkelerde ise, söz gelimi 33 ülkeden pek çoğunda “komşu aç” olmayabiliyor. Bölüşüm ilişkilerinde adalete doğru yol alınabiliyor. Düzenle ilgilidir. Siyasi irade ile ilgilidir. Yoksa mesele komşunun el uzatmasıyla ilgili ve el uzatmasıyla çözülecek bir boyut ile ilgili değildir. Buna sosyal adalet diyoruz. Yani bir ilkeden söz ediyoruz. Ülkedeki ve dünyadaki “durum” yani varsıllar ve yoksullar dünyası diye ikiye ayrılmış bir durum, ilkeye uygun, ilkeyle uyumlu bir durum değildir. Öyleyse, durumu, başka bir ifadeyle bölüşümdeki adaletsizliği ilkeye uygun, ilkeyle uyumlu hale getirmek lazım… Daha açık bir ifadeyle, bölüşümdeki adaletsizliğin giderilmesi gerekir.

Evrensel'i Takip Et