15-16 Haziran’ın işçileri 51 yıl öncesinden bugünün işçilerine ne söylüyor?

Fotoğraf: DiSK arşivi
İşçi sınıfımızın 15-16 Haziran direnişinin üstünde 51 yıl geçti.
Bu yıl da DİSK başta olmak üzere sendikalar, emek örgütleri, ileri işçiler, her konfederasyondan mücadeleci sendikacılar, bu büyük işçi direnişini çeşitli etkinliklerle andılar.
İşçi sınıfı mücadelesi, milyonların katıldığı bir mücadeledir. Mücadele içinde birleşen birer birer işçiler ne düşünürse düşünsün milyonlar tek vücut olduğunda, taleplerinin ifadesi olan sloganları da birleşir, devleşen tek bir vücuttan çıkan bir haykırışa, isyana dönüşür. Haykırış bir sesten öte eylem olarak vücut bulurken egemenler ve düzen savunucularına karşı bir tehdide, gelecek kuşaklara da bir mesaja, öğrenmeleri gereken bir derse dönüşür!
Bugün bu köşede belki biraz dramatize ederek, “O gün birleşerek, önlerine çıkan yasa, Meclis, hükümet, polis, asker... demeden her engeli aşarak ilerleyen 15-16 Haziran’ı yaratan işçiler bu eylemleriyle bugünün işçilerine ne demek istemektedir?” sorusuna yanıtı tartışacağız.
****
15-16 Haziran’ı gerçekleştiren işçi kuşağının, 15-16 Haziran’da sembolleşen mücadeleleriyle bugünün işçilerine şunları söylediğini belirleyebiliriz:
BİRLİK OLUN: Aranızdaki dil, din-mezhep, ırk, cinsiyet, siyasi görüş ayrılığı gibi... bütün farklılıkları bir yana bırakarak birleşin! Bu birlik ancak bütün ayrılıklar bir yana itilerek sınıfın talepleri etrafında mücadele edildiği ölçüde gerçekleşebilirdir. Çünkü, sınıfın talepleri dışındaki ırk, din, milliyet vb… geleneksel ya da kutsal olarak gösterilen her değer işçi sınıfını bölecektir. Bunu biz de yaşayarak gördük, siz de görüyorsunuzdur. Birliğinizi sağlamanın tek gerçekçi yolu; bütün ayrıştırıcı değerleri bırakarak, işçi yığınlarının daha iyi çalışma ve yaşama koşullarından nasıl bir ülkede yaşamak istediklerine kadar; savaşsız ve sömürüsüz bir dünya isteğinin ifadesi olan talepler için ortak bir mücadele anlayışına geçilmesidir.
ÖRGÜTLÜ OLUN: Sözün gelişi olarak hep, işçilerin gücünün kalabalık olmasından geldiğini söyleriz. Ama bu gerçeğin yarısıdır. Çünkü kalabalık sadece çokluktan ibaretse, bu “kuru kalabalık”tır. Kalabalık ancak örgütlüyse bir güce dönüşür. Güç olmak istiyorsak örgütlü de olmak zorundayız. Biz 1960’lı yılların son yarısındaki grevlerden, miting ve gösterilerden fabrika işgallerine varan mücadele içinde kalabalık olmanın yetmediğini, haklarımızı savunmak için “Örgütlü olmanın olmazsa olmaz olduğunu” anlayabildik. İşçi için örgütlülüğün ilk adımı da sendika olarak örgütlenmektir. Çünkü sendika işçilerin evidir ve içinde birleşebileceğimiz en önemli örgüttür. 200 yıldır dünyanın her yerinde işçiler sendikalarda örgütlenerek mücadele ettiler.
İNİSİYATİFİ ELDEN BIRAKMAYIN: 15-16 Haziran’a gelen mücadele içinde biz, başarımızın temelinde mücadelenin inisiyatifini elden bırakmamayı; inisiyatifi “sendika yöneticilerine”, bir kişiye, bir çevreye bırakmamanın başarımızın temelinde olduğunu öğrendik. Bu inisiyatifin anlamlanmasının, meşruiyet kazanmasının arkasında ise bütün kararların kitlenin katılımı ve onlar tarafında tartışarak alınması vardır. Örneğin hangi talep için mücadele edilecek, grev mi, direniş mi, fabrika işgali mi yapılacak... bu kararlar en geniş işçi kitlesiyle tartışılarak alınmışsa kararı alanlar eylemin sorumluluğunu da almışlardır. Mücadelemizi kitlesel yapan da devrimci yapan da onun bu özelliği olmuştur. Bizden sonraki işçi kuşaklarına bırakacağımız en kıymetli mirasımız da budur.
SENDİKALARINIZA SAHİP ÇIKIN: Sadece sendikalara üye olmak yetmez, sendikalarımıza sahip çıkmamız da gerekir. Çünkü bir güç olmasından beri patronlar ve hükümetleri sendikaları bölmek, yönetimlerini etkisizleştirmek için her yola başvurmaktadırlar. Bu yüzden işçilerin sendikaların yönetimlerine gelmesi, işyerlerinden başlayarak mücadelenin inisiyatifini elden bırakmaması, mücadele içindeki her işçinin sendikaların yönetimine gelebilmesinin yolunu açık tutan bir sendika içi demokrasinin savunulması sınıfın birliğinin ve örgütlülüğünün tek gerçek güvencesidir. Bunu biz ’60’ların son yıllarında pek çok yanıyla gördük.
YASALARDAKİ HAKLARINIZA SAHİP ÇIKIN: Yasalara geçmiş olan haklar bizden önceki işçi kuşaklarının mücadelesinin bize bıraktığı mirastır. 15-16 Haziran başkaldırısı da sendikal haklarımızın gasbedilmesine karşı yaptığımız eylemdir. Ama burada kalırsak, “Haklarımız yasaya geçmiş, kaybolmaz” diye düşünürsek, egemen sınıflar ve temsilcisi hükümetler gözümüzün yaşına bakmaz, bu hakları gasbederler. Bu yüzden, işçi sınıfı ancak kazanımlarını sürekli ilerlettiği, yeni talepler etrafında mücadelesini sürdürdüğü ölçüde kazanılmış haklarını da koruyabilir.
****
Bugün 15-16 Haziran mücadelesini anmanın gerçekçi yolu elbette sermayenin ve hükümetlerinin işçi hakları karşısındaki düşmanca tutumunu teşhir etmek, bu büyük işçi atılımını moral ve motivasyon dayanağı olarak görmektir. Ama asıl önemli olan, 15-16 Haziran’a gelen mücadelenin öğrettiklerini, o mücadeleden öğrendiklerini bugünün koşullarında hayata geçirebilmek için değerlendirebilmektir.
Evrensel'i Takip Et