18 Haziran 2021 00:46

Altan Tan ve Kürt burjuvazisinin iç sesi!

Altan Tan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

HDP Eski Milletvekili ve “çözüm süreci”nde İmralı Heyeti üyesi olan Sırrı Süreyya Önder’in “HDP kitlesi, elinde kör bıçakla bekleyenin bıçağını asla yalamaz” sözleri, Kürtlerin seçimlerde ‘Cumhur’ ve ‘Millet’ ittifakları karşısında nasıl bir siyasi çizgi izleyecekleri tartışmasını yeniden canlandırdı.

Sırrı Süreyya Önder, Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’a verdiği ve “çözüm süreci”nde barış talebinin toplumsallaştırılması, topluma mal edilmesi konusunda gerekli çabanın harcanmaması nedeniyle bir öz eleştiride bulunduğu röportajında seçimlerde alınması gereken tutumla ilgili şunları söylüyor: “Elimizde bir imkan var. Ülke en geç iki sene içinde bir seçime gidecek (…) Taleplerimizi açık, aleni ilke olarak ortaya koyduğumuzda, muhalefetin de demokratik dönüşümüne katkı sunmuş olacağız. HDP’ye, Kürtlere karşı mevcut dil bırakılacak (...) HDP kitlesi, elinde kör bıçakla bekleyenin bıçağını asla yalamaz.”

Önder’in ardından Politikyol’dan Murat Aksoy’un sorularını Edirne E Tipi Cezaevinden yanıtlayan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Önder’in bu söyleşisine atıfta bulunarak “Şu, iyice anlaşılmalıdır; biz bunca bedeli, mevcut iktidar zihniyetinin yerine bir benzeri gelsin diye ödemiyoruz. Kimse bizi iki kötü arasında tercihe zorlamaya kalkmasın” diyordu.

Aslında hem Önder’in ve hem de Demirtaş’ın açıklamaları, daha önce bu köşede ‘Demokrasi ittifakı ve üçüncü seçenek’ yazısında dikkat çekilen “iki burjuva blok/ittifak arasına sıkıştırılmak istenen siyasi denklem karşısında halk güçlerinin kendi seçeneğini, üçüncü seçeneği yaratması”nın önemini bir kez daha gösteriyor. Ancak bu açıklamalar sadece mücadelenin hangi eksende yürütülmesi gerektiğini tartışan emek ve demokrasi güçlerini değil, başkaca hesaplar peşinde koşan Kürt çevrelerini de harekete geçirmişe benziyor.

Kendisi de bir dönem HDP içinde yer almış bir siyasetçi olan Altan Tan, Demirtaş ve Önder’in açıklamalarıyla ilgili ‘Medyascope’dan Ferit Aslan’a yaptığı değerlendirmede şunları söylüyor: “Neden bir tarafa Recep Tayyip Erdoğan’a keskin bir düşmanlık, öbür tarafa bedava bir dostluk kuruyorsunuz? Kürtler, cumhurbaşkanlığı seçiminde altından değerli bir fırsat yakalayacak. Bu fırsatı iyi değerlendirmeleri gerekir.”

Peki, Altan Tan kimler ya da hangi Kürtler adına HDP’ye bu aklı veriyor?

Tan’ın Kürt siyasi hareketine (DBP/HDP) gücünün arttığı ve yerel yönetimleri elinde tuttuğu bir dönemde (12 Haziran 2011 seçimleri) katılıp en ağır saldırılara maruz kaldığı bir dönemde (2018) HDP’den ayrılması, aslında kimler adına konuştuğu hakkında da fikir veriyor. Kürt ulusal hareketinin ülkede ve bölgede artan gücünü, nemalanmak ve kendi pazarını büyütmek için bir fırsata çevirmeye çalışan Kürt burjuva çevreleri, süreç tersine dönüp bu kez iktidarın baskısı ve saldırıları başlayınca gemiyi ilk terk eden güçler oldular.

Altan Tan, Kürt burjuvazisinin iç sesi olarak konuşuyor. O yüzden “Erdoğan’a keskin düşmanlık” duyulmasına ve muhalefetle “bedava dostluk” kurulmasına itiraz ediyor.

Öncelikle Altan Tan’ın yaklaşımı daha baştan demokrasi mücadelesini, Kürt halkının ulusal demokratik istemlerinin karşılanabileceği bir seçeneğin yaratılmasını dışlıyor. Halkın demokratik mücadelesine yabancı olan bu yaklaşım, bu nedenle meseleyi Kürt oylarının iki burjuva blok arasında pazarlanmasına indirgiyor. Sınıfının sesi olarak “Kim daha fazla pay verirse oylarımızı da ona verelim” diyor.

Burada daha önce Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı (DTSO) Mehmet Kaya’nın da “Tayyip Erdoğan çok pragmatist bir lider ve mevcut süreci edilgen bir pozisyonda sürdürmeyecektir” diyerek, tıpkı Altan Tan’ın söylediği gibi pazarlıklara açık olduklarını ilan ettiğini hatırlatalım.

Öte yandan HDP ve demokrasi güçlerinin tek adam iktidarına karşı tutumunu “Erdoğan’a keskin düşmanlık” olarak tanımlamak ya ülkede olup biteni anlamamak ya da bu olup bitenler karşısında gericiliğin kampına eklemlenmekten başka bir anlama gelmez.

Erdoğan’ın “masa yok” diyerek “çözüm süreci”ni sona erdirdiği günden bugüne kentler yerle bir edildi, belediyelere el konuldu, siyasi kumpas davalarıyla parti eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının aralarında olduğu binlerce siyasetçi tutuklandı ve şimdi de HDP kapatma tehdidi altında. Diğer taraftan Kürtlerin sınırların ötesindeki en küçük bir kazanımı bile tehdit olarak görülüp operasyon üstüne operasyon düzenlendi. Yetmedi, Kürtlere yönelik bu politika içeride baskıyı arttırıp faşist bir rejim inşasının ve dışarıda da yayılmacı emellerin bir dayanağı olarak kullanıldı/kullanılıyor. Ama gel gör ki, Altan Tan tek adam iktidarının Kürt halkının siyasi temsilcilerine ve kazanımlarına böylesine dizginsiz saldırdığı koşullarda bile “Erdoğan’a bu keskin düşmanlık neden?​” diye sormaktan geri durmuyor. Gelinen yerde ülkede demokrasiyi ve bölgede barışı savunmak ile bu iktidardan ve politikalarından kurtulmanın nasıl iç içe geçmiş olduğunu görmüyor ya da görmek işine gelmiyor.

“Erdoğan’a keskin düşmanlık yaparsanız bedavaya gidersiniz” diyor. Çünkü bu halkın mücadelesine, bu mücadele ile kendi seçeneğini yaratıp demokratik bir geleceği kurmasına inanmıyor ya da işin o kısmı kendisini ve iç sesi olarak konuştuğu sınıfı ilgilendirmiyor.

Oysa asıl ‘ucuz’ siyaset, Kürt halkının onlarca yıldır devam eden demokrasi mücadelesinde dişiyle tırnağıyla kazandıklarını, sözcülüğünü yaptığı sınıfın daha fazla rant ve sömürüsü için pazarlamaya çalışmaktır.

NOT: Bu yazı yazıldıktan sonra, silahlı bir saldırganın HDP İzmir il binasını basıp parti çalışanı Deniz Poyraz’ı öldürdüğü haberi geldi. Saldırgan kim olursa olsun, bu saldırının HDP yöneticilerini “terörist” olarak hedef gösteren, HDP’yi “İtlafı gereken haşere sürüsü” olarak gören iktidar ve fiili ortağından güç aldığı açıktır. HDP’ye başsağlığı diliyor, saldırganı ve arkasındaki güçleri lanetliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa