Pandemi ve sosyalizmin zorunluluğu
Görsel: DHA
Önümüzdeki yıllarda pandemiler ve iklim felaketleri artarak devam edecek.
Bu durum, Marx’ın anlattığı biçimiyle “komünizm”i, bir kurgu ya da ütopya olmaktan çıkarıp zorunlu kılıyor.
Marx ütopyacı düşünceye toptan karşıydı. Bu yüzden, komünist toplumun neye benzeyeceğini ayrıntılı biçimde anlatmadı hiç. (Bu duruşun bazı sorunlarını yeri geldikçe tartışmayı umuyorum). Ama komünist bir dünyada, gündelik yaşamın neye benzeyeceğine dair bir önerisi vardı Marx’ın.
Sıradan bir insan, sabah avlanıp, öğleden sonra balık tutacak, akşam sığır yetiştirdikten sonra gece de felsefe tartışacaktı. Bu kısa tasvirin meramı, komünist insanın, gerekli olan emeğin dışında da bir hayatının olacağıydı. Yani, balık tutmak ve felsefe tartışmak yerine, isterseniz günün bir kısmında ayakkabı imal edip, geri kalanında da şarkı söyleyebilirsiniz. Hem de kendinizi ömür boyu ayakkabıcılığa veya şarkıcılığa mahkum etmeden.
“Amma zorladın, bu kurgunun pandemiyle ne alakası var?” diyeceksiniz. Anlatayım.
Elbette, elimiz kolumuz bağlı, pandemilerin kasıp kavuracağı bir dünyaya teslim olabiliriz. Ama medeni bir şekilde var olmaya devam etmek istiyorsak, çok köklü bir kurumsal değişime gitmemiz elzem.
İlk yapılması gereken, sağlık sektörünün, bugünkü kapasitesinin birkaç katına çıkarılması. Pandemi gösterdi ki, yığınla hastane, klinik, geniş oda ve bahçelere sahip bakımevi, ve sağlık cihazına ihtiyacımız var.
Bir o kadar önemlisi, normal zamanlarda atıl kalacak, bir dahaki pandemide ise acilen göreve koşacak hemşire, doktor, hasta bakıcı istihdam etmemiz gerekiyor.
Tüm bunlar, ve süregiden pandemi, dünya çapında büyük bir üretim ve dağıtım hamlesini zorunlu kılıyor.
Aşıdan başlayalım.
Orta ve Güney Afrika’nın aşılanma oranı yüzde 1’in altında. Afrika’nın genelinde de oran yüzde 2’nin altında kalıyor. Bu kıta toptan aşılanmazsa, virüs dönecek, dolaşacak, gelişmiş ülkelere gelecek.
Yani... Zenginlerin de toptan üretim ve dağıtıma ihtiyacı var. Hem de küresel çapta.
Bir de hızla şiddetlenen ekolojik çöküşümüz var. Giderek artan doğal afetler, her bölgenin kendi ihtiyacına göre (itfaiyeci, sel ekipleri, vb.) felaket personelini katbekat arttırmasını gerektiriyor.
Bunları küresel çapta yapmazsak, her ulus, her bölge bedel ödeyecek.
Bu da... pandemi dışı (ve doğal felaket dışı) koşullarda bu şişirilmiş personelin ne yapacağı sorusunu gündeme getiriyor...
Başka şekilde söyleyecek olursak: Piyasa mantığının hiç bir şekilde kabul etmeyeceği kadar sağlık ve doğal afet personeline, cihazına ve binasına muhtacız.
Tek çare, bu personelin çoğunun yarı zamanlı çalışıp, tam zamanlı ücret ve haklara sahip olması. Ve de bina ve cihazların da, bakımlı ve hazır tutulması. Ki bu da ek bir personel gerektiriyor.
Anlattığım düzenek... Sabah domates yetiştiren, öğleden sonra bir kurumda çalışan, gece tiyatroya giden insan türünü artık hem mümkün, hem zorunlu kılıyor.
(Kısa bir parantez: Böyle bir toplumsal düzen, çağımızın en büyük sorunlarından olan “atıl insanlık” meselesine de kökten bir çözüm. Ana akım yazar, çizerler, hep teknolojinin milyarları işsiz bırakacağını söyler durur. Oysa insanları işsiz bırakan teknoloji değil, onun kullanılış biçimi.)
Böyle bir yaşamı gerçekleştirecek teknik kapasiteye çoktan ulaşmıştı insanlık. Artık koşullar bunu dayatıyor.
Klasik Marksizmin, sosyalizmin kaçınılmazlığına dair inancının isabetli olmadığını artık biliyoruz. Ancak günümüzde, sosyalizm/komünizm zorunlu hale gelmiş durumda.
Yine de... Bunun gerçekleşmesinin önündeki engelleri aşıp aşamayacağımızı nesnel koşullar değil, toplumsal mücadeleler belirleyecek. “Sosyalizm zorunlu, ama kaçınılmaz değil” çelişik bir önerme gibi dursa da, anlattığı gerçeklik bundan ibaret.
Bir de, bunları gerçekleştirirken yaşayacağımız zorlukların farkında olmamız gerek. Marx’ın anlattığı komünist toplumla, geçen yüzyılda kendine sosyalist ve komünist diyen toplumlar arasında bariz tezatlar var. Bunun nedenleri anlatmakla bitmez ama, temel bir sebep, “reel sosyalizm”in, kendisinden çok daha önde bir kapitalist blokla rekabet ve şavaşlara itilmesiydi. Bu toplumlarda Marx’ın anlattığı özgürlükler yaşanmadı, yaşanamazdı.
Yirmi birinci yüzyılda ise pandemi ve iklim felaketlerinin baskıları, ciddi bir miktar emek seferberliğini zorunlu kılacak. Bu açıdan, “reel sosyalizm”lerin bazı zorluklarını tekrar tecrübe etmemiz kuvvetle muhtemel. Bahsettiğim toptan üretimin gerekliliğinden dolayı, “zorunluluk alanı”nın birden buharlaşmasını bekleyemeyiz. Yine de, “özgürlük alanı”nı genişletmenin olanaklarına da sahibiz. Hem de zorunluluk alanının dönüşümüyle atbaşı gidecek şekilde. İşte bu yüzden, komünizmin ve sosyalizmin birbirine sarmalanarak evrileceği bir yüzyılı tahayyül etmek, bunun mücadelesini vermek durumundayız.
Pandemiden ve ekolojik çöküşten çıkışın tek yolu bu.
- Göçmen karşıtı göçmenler 21 Aralık 2024 04:29
- Türk sağının Trump coşkusu 07 Aralık 2024 04:55
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34