20 Haziran 2021 01:35

Türkiye'nin 24 saati

Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

PAZAR
Paylaş

17 Haziran Perşembe.

Sabah erken saatlerde Yeni Yaşam Gazetesinin manşetini görüyoruz: "Son tekme yargıdan"

Yusuf Yerkel'in tekmesi ardında 301 madencinin isimleri yazılı.

CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel'i ilk kez gözyaşlarıyla görmüşüz adliye önünde, karar o kadar acı. Bir madenci yakını ablanın omzuna koyduğu kırık eliyle Avukat Can Atalay konuşuyor: “Siyasi müdahale o kadar açık ki sadece biz avukatların sırtına bırakılmayacak kadar ciddi ve ağır. Ortada politik bir mesele var, politik bir görev var.”

Akabinde bir haber düşüyor: “Duygu Delen'in katil zanlısı ev hapsi şartıyla serbest bırakıldı.” Duygu Delen 17 yaşındayken ölmüştü, balkondan düşerek.

Ağırlaştırılmış müebbet ve 32 yıla kadar hapsi isteniyordu sanık Mehmet Kaplan'ın. Olayla ilgili üç rapor vardı, ikisi Duygu'nun bilincinin düşerken kapalı olduğunu, kaza sonucu düşmesinin mümkün olmadığını, sanığın kanında alkol ve uyuşturucu olduğunu, evde şiddet izleri olduğunu söylüyordu. Üçüncü rapor sanığın sunduğu rapordu. Ona dayanarak ev hapsi kararı çıkıyor, serbest bırakıyorlar.

Mehmet Kaplan daha önce alkollü kullandığı araçla hamile bir kadının ölümüne sebep olup yine ev hapsiyle serbest kalmış bir adam.

Bu esnada sosyal medyaya çeşitli il ve semtlerde 19 Haziran'daki büyük kadın mitingi ve 1 Temmuz Taksim Tünel'deki eylem için çağrıya çıkmış, bildiri dağıtan kadınların fotoğrafları düşüyor. Kadınlar haklarını ve hayatlarını savunmak, İstanbul Sözleşmesi'ni korumak ve uygulatmak için senelerdir eylemde, sokakta. Her gün, her an. Çünkü kadınlara adalet yok, çünkü gidenler "tolere edilebilir" sayı değil, her biri birer can. 

Daha öğlen olmamış ki HDP'nin sosyal medya hesaplarından duyuyoruz:

"İzmir İl Binamız silahlı bir şahıs tarafından basıldı ve ateşe verildi. Bir arkadaşımız içeride."

Acı haberin gelmesi 1 saati bulmuyor. Deniz Poyraz 6 kurşunla katledilmiş. Masada edemediği son kahvaltısı: Bir domates, birkaç zeytin.

40 kişilik bir toplantıyı hedeflemiş saldırgan, cinayeti sosyal medya hesabında paylaşmış. 

Elinde silahla fotoğrafları var aynı hesapta. Soruyor insanlar dört koldan: "Bu adamı SADAT mı eğitti? Bir sivil hangi görevle Suriye'deydi? Adamın ülkücü olduğu beyanları var?"

İnsanlar akın akın dayanışmaya, ses çıkarmaya, “HDP halktır, yalnız değildir” demeye gidiyor, İzmir İl Binası önüne ve Şişhane'ye.

Şişhane'de müdahale, biber gazı, 5 gözaltı.

Bu olaylar olurken, HDP'nin tam 10 kez verdiği araştırılsın önergesi AKP ve MHP oyları ile reddedilen Kobani olaylarının davası sürüyordu.

Mahkemeden haber geldi: "Arkadaşımız katledildi, bu şartlar altında savunma yapmamız mümkün değil.”

Hiçbir şekilde yürek dayanmıyor, sabır yetmiyor.

Akşamına çıkmış iktidarın küçük ortağı satırlarca yazmış: Bunu bize mal etmeyin. 

"İtlaf edilmesi gereken haşere sürüsü" tanımını yapan adam hala genel başkan yardımcısı değilmiş gibi. 

"Bunlar daha iyi günleriniz" diyen iktidar ortağı değilmiş gibi.

Gece kimse uyumadı, uyutmuyor yürek ağrısı.

Sabah Berkin Elvan Davası vardı; 14'ünde vurulan, annesi miting alanlarında yuhalatılan, 15'inde aramızdan koparılan bir fidan.

Davasına çağrıyı, failleri hesap vermemiş bir tren kazasında oğlunu kaybeden, üzerine kendisi yargılanan Mısra Öz yapıyordu.

Anneler acılarda birleşiyordu da muhalefet bir katliamın üzerine ayrı ayrı beyanlarda bulunuyor ama kol kola giremiyordu.

Daha 24 saat dolmamıştı. İkizdere'de taş ocağına karşı yaşam alanını savunanlardan Dursun Baş'ın evi Jandarma tarafından mahkeme kararıyla arandı ve terör örgütü propagandası ile gözaltına alındı.

Bu 24 saat boyunca, bu işlere bakan Bakan, kaymakam kurasından canlı yayın yaptı, akabinde Sahil Güvenlik Komutanlığının 39. yıldönümünü tebrik etti. Yakalanan uyuşturucudan bahsetti.

Başka konuya da değinmedi. 

Bu ülkenin 24 saatiydi. Bu satırları hemen o 24 saatin ardından yazıyorum. Kaç tane daha böyle 24 saate dayanılır, soruyorum. 20 senedir peş peşe bu 24 saatler. Henüz öldürülen biz değiliz diye bunun adı yaşamak değil.

Bu yazının yayınlandığı gün herkes Peker videosu bekliyor olacak. Bir kez daha hatırlatmak isterim: duyduklarınız hayrete düşürüyor ancak kimseyi harekete geçirmiyorsa bir sonrakini beklemenin merakınızı yatıştırmaktan öte ne faydası var?

Dizilerdeki gibi, aksiyon ve macera her bölümde artar seyirci beklentisi sürekli yükselir. Son sezon bu beklentiyi karşılayamazsa, izleyici tüm hevesini kaybeder. Zinhar böyle olmasın, izlediğimiz şey bir dizi değil. Beklentiyi yeni bir videoda değil kendimizde aramak lazım. 

Bu adaletsiz, hukuksuz, baskıcı rejimden, bu mafya düzeninden bizi bir mafya mensubu kurtarmayacak. 

Bozuk saat günde iki kez doğruyu gösterdi diye onun yelkovanına tutunulmaz.

Bu ilişki ağlarını illa birinin her detayına kadar ekran önünde itirafına gerek mi var? İlk cümle yeterdi çorabın sökülmesine, bir hukuk devletinde.

Savcıların asıl işi budur, özgür basının olduğu yerde bu dosyaları gazeteciler de açar.

Adalet bu 24 saatte görüldüğü üzere artık yargıda aranamıyor.Bizim Hak, Adalet, Demokrasi İsteğimizi yükseltmemiz gerek. Bu 24 saati yaşayanlar bizleriz, ahırına, toprağına, vergisine, ihtiyat akçesine, ömrüne çökülen biziz.

Bizim siyasete karışmama lüksümüz yok. Susmak insanlık onuruna sığmaz ya da sadece “kınıyorum”lu bir cümleyle tweet atmak artık vicdan aklamaz.

Evet yaz geldi, deniz ve kum insanları çağırır. Bunca aydır evde bunaldı herkes, tatil tabii ki haklarıdır.

Ancak ne girecek bir denizimiz kaldı ne de önümüzdeki yazı görebileceğimizin garantisi var.

Şimdi kişisel konfor alanlarından çıkmanın, cesaret kuşanmanın ve ses çıkarmanın zamanı.

Ne istediğimizi, ne kadar kararlı olduğumuzu hep birlikte söylemek zorundayız.

Bu sefer çözüme dahil olmalıyız, biz sadece bir iktidarla değil onun 20 yılda her kurumunu kendi lehine şekillendirdiği bir düzene karşı mücadele ediyoruz.

Bir seçim sonrası, yaralarımızın tedavi edilmesini istiyorsak, şimdiden yaramızı ortaya koymalıyız.

24 Haziran'da Demokrasi Konferansı yapılacak. 

Pek çok çalışma grubu söz alacak; 

Gençlik, LGBTİ+, Eğitim, Hak ve Özgürlükler, Tarım, Basın Özgürlüğü, Ekonomi, Sanat, Sağlık, Hukuk, Bilim ve Akademi, KHK'liler, Mülteciler ve Göç, Yerel Yönetimler, Engelliler, Kadın, Çocuk, Esnaf, Halklar ve İnançlar, Ekoloji..:

Herkes kendi taleplerini çalışıyor, atılması gereken adımları.

Yaralarımızı hızlı sarmak için yazdan feragat etmeye değmez mi? 

HADİ diyoruz uzun zamandır sosyal medyada Hak Adalet Demokrasi İstiyoruz, HADİ. 

Ben elden ele her bir yurttaşa da uzansın isterim bu söz, HADİ kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz

HADİ faşizme karşı omuz omuza.

Birileri her şeyi göze alıp çalışırken, konuşurken, hedef gösterilirken, kurşunlara gelirken, yakışır mı ayağını uzatıp yatmak insan olana?

Ben hiç ihaleye girmedim, ben hiç rüşvet kabul etmedim, ben hiç yalan yazmadım, ben hiç başkasının yalanına ortak olmadım, ben hiç lüks otellerde bedavaya ağırlanmadım, ben hiç uyuşturucu işine girmedim, hiç otomatik silah tutmadım, ben kimseyi ölümle tehdit etmedim, mafyayla sofraya oturmadım, ben imzamı satmadım, mesleğimi suistimal etmedim diyorsanız HADİ.

Tertemiz insanlarız, çalınan her kuruş cebimizden, her acı gün ömrümüzden.

"Ben hiç öldürülmedim" demeyin, bir kez ölür insan. Bizi defalarca vurdular.

Ben en son, katili yakalayan polisin "İsmin ne abicim?" cümlesinde vuruldum, beynimden vuruldum.

Kapıları koçbaşıyla kırılıp yere yatırılan Boğaziçi öğrencileri, kendi evinde sırtından vurulan Dilek Doğan, Newroz Meydanında ulu orta kurşunlanan Kemal Kurkut, sokağa çıkma yasağında çalışmak için evden çıkan ve ceza kesilmesin diye koşarken vurulan Ali El Hemdan, Uğur Kaymaz, Uğur Kurt, Berkin Elvan ve daha niceleri...

Şimdi bir katili operasyon bile yapmadan ele geçirirken "İsmin ne Abicim?" öyle mi?

O ismi böyle soranlar cismimizi görsün diye HADİ!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa