Güven

Cevabı soruda mevcut günlerden geçiyoruz:

Kara paranın girdiği ilaç sektöründe ilaçlara güven sürdürebilir mi?

Taammüden, canice, tasarlayarak cinayet faili olan bir sağlık çalışanının eski mesleki sürecine sünger çekilebilir mi?

Huzur mümkün mü? 

Sedat Peker’in videoları ile gündemden düşmeyen isimlerden Sezgin Baran Korkmaz 19 Haziran’da ABD talebi ile Avusturya’da gözaltına alınmıştı. Dün ABD Adalet Bakanlığı SBK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Baran Korkmaz hakkındaki iddianamenin gizliliğini kaldırdı. Benim merceğime düşen o iddianamede kara para trafiğinde adı geçen Türkiye’den ilaç fabrikası.

Basına yansımış hali ile SBK Holding 2014 yılında bünyesine kattığı köklü ilaç firmalarından Biofarma’yı “Temmuz 2020’de gizlilik sözleşmesi imzaladığı İsviçreli bir gruba 12 Temmuz 2020’de satmıştı”. Üstelik kara para trafiği iddialarında adı geçen tek ilaç firması bu değil.

Bu bağlamda gazete haber arşivleri sık sık milyonlarca liralık sahte ilaç yakalandığına dair haberlerle dolu. Bundan 10 yıl öncesinde dünyada yıllık 430 milyon dolarlık bir sahte ilaç pazarından söz ediliyordu. Hatta 2013 yılında “29 ilaç firması İnterpol ile bir sözleşme yaparak sahte ilaç sektörüne yönelik operasyonları finanse etmeye” başlamıştı. 

Sahte ilaç pazarı giderek büyüdü. Pandemi sürecinde Dünya Sağlık Örgütü ( DSÖ) uyarıda bulunarak sahte ilaç pazar büyüklüğünün 30 milyar dolara ulaştığını bildirdi. 

Dönelim sorulara: 

Bir konsere gittiği veya babası sendikal aktivist olduğu gibi saçma gerekçelerle 2015 sonrası yüzlerce yeni mezun hekimin atamasını yapmayan, uzmanlıklarını iptal eden Sağlık Bakanlığı ilaç üretmek isteyen iş insanları hakkında kara para vb. bahiste bir soruşturma neden yapmaz?

Sağlık Bakanlığı ilaç ruhsatlandırma, eş değer ilaç onayı vb. başlıklarda rüşvet mümkün müdür, olmuş mudur? Ruhsatı Sağlık Bakanlığınca verilen eş değer ilaçların içindeki etken maddelerin gramaj ve moleküler özellikleri bilimsel, etik olarak bir izahı gerektirmekte midir?

Sedat Peker videolarında şimdilik Sağlık Bakanlığı geçmiyor. Ama sorular ve on yıllardır tıp ortamında dolaşan ancak  doğruluğu muamma fısıltılar şimdi bu yargılama süreci ile belki de aydınlatılabilir.

Sağlıkta güven şart. İlaca dair güvenin sarsılmaması için Sağlık Bakanlığı ilaç ruhsatlandırma süreçleri dünü ve yarını ile mercek altına alınmalıdır. 

Kurumsal olduğu kadar kişilerin, sağlık çalışanlarının da rolü var sağlıkta güven bahsinde.

Yüreğimiz yaralı. Deniz Poyraz İzmir’de giderek tırmandırılan “Kürt düşmanlığı” bahsinde “organize” bir cinayete kurban edildi. Valiliğin ilk açıklaması failin sağlıkçı olduğu idi. Açıklamaya dair çokça değerlendirme basında yer aldı. Ama bir ayrıntı hariç. Katilin kamudaki görevi sırasında ölen kişiler, onların doğum yerleri ve gereğinde etnik kimliği ve politik aidiyetleri üzerine sünger çekilmeden araştırılmalıdır.

Ve huzur!

Deniz Poyraz’ın katli kadar yürek burkan bir başka hakikat yerel seçilmişlerin basın açıklamalarında gizli: “İzmir’in huzurunun bozulmasına izin vermeyeceğiz” vb. açıklamalar. Deniz Poyraz demokratik parlamenter sistem içinde bir partiye yapılan saldırıda katledildi. O açıklamalarda acı, üzüntü yerli yerinde mi? Katliamın yapıldığı 100 metrelik o kısa sokağa Deniz’in adı verilecek mi? Ya da olmadı polis-katil ilk temasından esinle “Abicim adın neydi” olsun sokağın adı! 

“Huzur veren insanları seviyorum.

 Deniz gibi berrak coşkulu,

Alabildiğine mavi,

Umut dolu”

demişti ya Cemal Süreya...

Deniz Poyraz için yazılmış sanki. Tanıyanlar bilir. Deniz bir umut ve barış düşçüsüydü. 

Sağlıcakla kalın…