24 Haziran 2021 00:00

Hüsranlar bitmez

Türkiye Milli Futbol Takımı, İsviçre maçı öncesi çalışmalarını sürdürürken.

Fotoğraf: Burak Akbulut/AA

Paylaş

Şampiyonaya giderken, yarı final, final hatta kupa hayalleri kurarak nasıl da atıp tutuyorlardı, “Roma’yı yakacağız”, “Avrupa bizden çekiniyor”, “Turnuvanın gizli favorisiyiz”, “Hayallerimizi gerçekleştirmenin tam zamanı”, “Biz bitti demeden bitmez” gibi buram buram cehalet kokan hamasi laflarla…

Ne de olsa bu takım yakın zaman öncesinde dünya futbolunun önde gelen iki ülkesi Fransa ve Hollanda’yı yenmişti… Üstüne, yurt dışında oynayan futbolcularımız formlarının zirvesindeydi… Oyuncularımız ayrıca, gerektiğinde tekmeye kafa koyma fedakârlığında bulunacak kadar yüksek seviyede motivasyona sahipti. Vee, hepsi bir yana Türklüğün ayrıcalığı(!) söz konusuydu!.. Türk’ün emsalsiz gücü karşısında kimlerin dizleri korkudan titremez ve elleri ayakları birbirine dolanmazdı ki? Kısacası, futbol tarihine damga vurmak için her şey hazırdı!..

Yalnız unuttukları ya da göz ardı ettikleri bir şey vardı… Aynı takım geçtiğimiz sonbaharda Macaristan, Rusya ve Sırbistan’ın yer aldığı Uluslar Ligi’ndeki grubunu son sırada tamamlayarak küme düşmüştü… Ayrıca şampiyona öncesinde oynadığı son üç hazırlık maçında ciddi anlamda tehlike sinyalleri vermişti…

Bilgi yetersiz olunca, önemli rakipler karşısında küçük ihtimallerin gerçekleşmesiyle elde edilen galibiyetler sağlıklı değerlendirilemiyor ve bu da aldatıcı etkiye yol açıyor. Kendimizi bir anda dev aynasında görmeye başlıyoruz. Galibiyetlerin ardından kahraman(lar) yaratıp abartılı övgülerde bulunmak, doya doya kompleksleri kusmak ve milliyetçi ajitasyonla rant kovalamak varken oyuna kim sorgulayıcı gözle bakıp da öz eleştiri yapar ki zaten?

Öte yandan teknik direktörün ve oyuncuların her fırsatta dile getirdiği istek, arzu, hırs, coşku gibi duygular da bilgi yetersizliğinin başka bir göstergesi. Öteden beri yaptığımız şey, bilginin boşluğunu “gazcı duygularla” doldurmaya çalışmak. Ama işte, o da bir yere kadar…

İnsanın kendi kapasitesinin farkında olmaması da yine bilgisizlik kaynaklı başka bir garabet. Özellikle yurt dışında oynayan ve ülkeler arasındaki büyük farkı en iyi bilmesi gereken oyuncuların bile milliyetçi ajitasyonun etkisine kapılıp “En çok bizden çekiniyorlar” gibi safsatalar yumurtlaması kendileri açısından çok vahim bir durum. En azından bu oyuncuların çok daha temkinli konuşması gerekmez miydi? Ama işte Milli Takım ortamında artık nasıl bir hava varsa, herkesi zehirleyebiliyor…

Milli Takım üç maçta puan alamadan şampiyonaya veda edince bu kez tam tersi söylemler dillendirilmeye başladı. Sorgulamak ve eleştirmek, gelişme kaydedebilmek için önemli ama ne yazık ki bilgi olmayınca eleştiri adına dile getirilenler, teknik direktörü ve oyuncuları hedef tahtası haline getirmenin ötesine geçemiyor. Olup biteni kişilerle ve oyuncu tercihleriyle açıklama alışkanlığı bunu gerektirir elbette!.. Sanki Milli Takım’ın başında farklı bir teknik direktör olsa ve o da farklı oyuncuları sahaya sürse sonuç değişecekmiş gibi. Çoğu kişi buna inanıyor. “O gitsin bu gelsin, şu gitsin diğeri gelsin”ciler… Kişilere o denli odaklanmışlar ki, sorunun asıl kaynağı olan sistemsizliği, plansızlığı, organizasyonsuzluğu göremiyorlar…

Futbol kültürümüzde, oyunu; ağırlıklı olarak duygu, oyuncu tercihleri ve hakem üçlüsü üzerinden açıklama alışkanlığı geniş yer tutuyor. Böylesi bir kültürel ortamın ürünü olan Milli Takım’ın yaşadığı hüsran bu bakımdan hiç de sürpriz sayılmaz.

Futbol temelde, alanı ve zamanı kullanma oyunudur. Üstünlük sağlayabilmek için alanı en doğru, en verimli biçimde kullanabilmek gerekir. Bu, oyuncuların her an topun ve rakibin durumuna göre en doğru pozisyonu almasıyla mümkündür. Bunu mümkün kılacak olan ise sistemdir, oyun planı organizasyonudur…

Futbol diğer bütün kolektif sporlar gibi ağırlıklı olarak paslaşma üzerinden yürür. Yani pas, bu oyunun en önemli unsurudur. Sistemlerin, oyun planlarının, varyasyonların odağında pas vardır. Oyun pasla kurulur, tempo pasla ayarlanır, gole pasla gidilir… Günümüzde temposu çok yükselen oyunda seri paslaşmaların önemi büyüktür. Bunun yanında, sıra dışı yeteneğe sahip oyuncuların ise kolektif mücadele içinde becerilerini doğru zamanda, doğru yerde, doğru biçimde sergilemesi beklenir…

Milli Takım’daki oyuncuların çoğu topu çok seviyor!.. Sıkışmasalar topu ayaklarından hiç çıkarmayacaklar neredeyse. Oysaki topa fazladan yapılan her temas zaman kaybetmek ve rakibe avantaj vermek anlamına gelir. Topu ayaktan çıkarmakta bir an gecikmenin bile bedeli vardır futbolda ve bazen bu bedel büyük olur.

Yurt dışında oynayan oyuncularımızın kendi takımlarında ve  Milli Takım’da sergiledikleri performansın farklılığına gelince… Bu oyuncular kendi takımlarında, en ince ayrıntısına kadar planlanmış ve disiplinden ödün verilmeyen oyun anlayışının içinde yer aldıkları, yani bir sistemin parçası oldukları için çok daha yüksek verim gösterebiliyorlar. Aynı oyuncular Milli Takım’da ise kahraman rolüne bürünerek kurtarıcılığa soyunuyorlar ve bireysel çabalarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sistemsizlik ve organizasyonsuzluk, “doğaçlama oyun” sonucunu doğuruyor. O zaman da oyun disiplininin pek bir önemi kalmıyor. Herkes kafasına göre takılıyor… Bu oyuncular, kendi takımlarında, kolektivizmi reddeden bu anlayışla oynasalar kesinlikle forma yüzü göremezler…

Aslında şampiyonadan alınacak çok ders var ama konuşulanlara bakıldığında, belli ki hiçbir şey değişmeyecek. Bir yanda boş laflarla suçlu arayanlar, diğer yanda başarısızlık nedeniyle özür dileyenler…

Mevcut spor kültürü ve anlayışıyla ileriye adım atabilmek, değişmek, gelişmek mümkün görünmüyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa