‘Faşizm’ sonrası tartışmaları ve Korkut Hoca’ya bir soru
Görsel: Steve Johnson/StockSnap
Korkut Boratav, ‘sol.org.tr’de yazdığı ‘Faşizm Sonrasının Sorunları’ başlıklı yazıda AKP iktidarı ve sonrasına ‘geçiş senaryoları’ üzerine bir tartışma yürütüyor.
Korkut Hoca bu tartışmayı Ergin Yıldızoğlu’nun Cumhuriyet’te yayımlanan “Yeni bir ‘durum’ başladı - Cesaret önemli” ve Oğuz Oyan’ın Birgün’de yayımlanan “Kriz potansiyelleri” başlıklı yazılarında yaptıkları tespit ve değerlendirmeler üzerinden sürdürüyor. O yüzden Korkut Hoca’nın yazısına geçmeden önce yazının uzamasını da göze alarak bu yazılardaki tespit ve değerlendirmeleri kısaca özetlemek gerekiyor.
Yıldızoğlu ‘yeni durum’ tespitinde “Siyasal islamcı rejimin iktidarını sürdürmesinin hızla olanaksızlaştığını” ama öte yandan da bu iktidarın “Yasa dışı yollarla elde edilen servetler ve mafyaya karşı yükümlülükler nedeniyle muhalefete çekilmesinin de olanaklı olmadığını” dolayısıyla “Karşımızda sürdürülemez ama aynı zamanda da terk edilemez bir iktidar şekillenmesi” olduğunu söylüyor. Yıldızoğlu devamında ülkede bu iktidara karşı biriken öfke ve toplumsal patlama dinamiklerinin ‘fünyesi’ olabilecek iki temel noktaya dikkat çekiyor. Öncelikle Peker videolarının daha görünür kıldığı ahlaksızlık ve adaletsizliğe karşı özellikle gençlerde biriken öfke ve ikinci olarak da HDP’nin kapatılması çabasının ve İzmir’deki katliamın Kürt sorunundaki toplumsal çatlağı derinleştirmesi -ki, Yıldızoğlu bu noktada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerdeki genç nüfus ve özellikle genç işsizlerin ülke normallerinin çok üstünde seyretmesine de özel olarak dikkat çekiyor.
Yıldızoğlu, bu koşulların muhalefet açısından koşulları mükemmel hale getirdiğini ve cesaretin önemini arttırdığını belirterek yazısını bitiriyor.
Oğuz Oyan da yazısında “Kriz potansiyelleri hem siyasette hem ekonomide birikiyor” tespitiyle başlıyor ve o da “Mevcut siyasi yönetimin barışçı bir iktidar geçişine rıza göstermeyeceği” değerlendirmesine katılıyor. Devamında asıl olarak “muhalefetteki kitle partilerinin” dış politikadan ekonomiye “iktidarla ortak davranış kodlarına” dikkat çekiyor. Muhalefet blokunun (Millet İttifakı) iktidarla arasındaki ayrımın “Parlamenter sisteme dönüş, yolsuzlukla mücadele ve liyakatsiz istihdama son verme ile şiddet aygıtını demokratize etmek” gibi dar bir alana sıkışmış olduğunu vurguluyor. Oyan, bu tespitler üzerinden yazısını tartışmamız bakımından önemli bir noktaya bağlıyor:
“Buna rağmen kitleler, bugünkü rejimin İslamcı faşizm yönündeki uygulamalarından ve toplumu hiçe sayan ekonomik politikalarından öylesine bunalmış durumdalar ki, ciddi bir hat değişimi olmasa dahi ‘Kendilerini adam yerine koyacak’ bir değişim rüzgarına şiddetli ihtiyaç duymaktalar. İktidar kaybederse bu nedenle kaybedecek. Ama toplum da, iktidar değişiminden sonraki süreçte kaybederse bu nedenle kaybedecek.”
Şimdi Korkut Hoca’nın bu tespit ve değerlendirmeler üzerinden sürdürdüğü tartışmaya geçebiliriz.
Korkut Hoca da bu yazılardaki rejimin sürdürülemezliği tespitine katılıp “Faşizm sonrasına geçiş nasıl olacak?” sorusuna odaklanıyor.
Asıl tartışma konumuz bu olmamakla birlikte buradaki “faşizm” ya da “İslamcı faşizm” tespitlerinden farklı olarak, ekonomik kriz ve derinleşen siyasi açmazları nedeniyle toplum içindeki hegemonyası giderek çözülen tek adam iktidarının ve kader birliği içinde olduğu tekelci sermaye güçlerinin, kurtuluşu faşizmde görüp bu yönde adımlar atıyor olmalarına rağmen bugün ülkede henüz bir faşist diktatörlük bulunmuyor. Faşist rejim inşasının sınıf güç ilişkileri bakımından nedenleri, dayanakları, atılan adımlar ve karşılaşılan zorluklar konusunda daha kapsamlı bir tartışma için Teori ve Eylem dergisinin ‘Faşizm’ dosyasına (51. sayı) bakılmasını öneriyorum.
Korkut Hoca, bugün “faşizm sonrası” için “Millet İttifakı ve uzantılarının kazanacağı bir seçim senaryosu” ve buna bağlı “yumuşak geçiş”in tartışıldığını söylüyor. Sonra “yumuşak geçiş senaryosu”nun tehlikelerine dikkat çekiyor. Öncelikle “devr-i sabık” yaratılmayacağı söyleminin “Peker ifşaatının açığa çıkardığı siyasal çürümenin, devlet aygıtındaki yozlaşmanın kalıcı olması anlamına geldiğinin” altını çiziyor.
İkinci olarak Millet İttifakının siyasal programının “2015 Türkiyesi’ne dönüş” perspektifinden ibaret olduğunu söylüyor. Ancak AKP döneminde yapılan değişikliklerle Anayasa’nın daha da gericileştiğini, laik kazanımları erittiğini ve neoliberal programın uygulandığını ve CHP’nin tabanını oluşturan “Cumhuriyetçi sol” güçlerin bu bozulmalarla barışık olmadıkları halde parti yönetiminin ısrarla uzlaşmacı bir çizgide durduğunu belirtiyor.
Tam bu noktada “yumuşak geçiş” senaryosuna karşı muhalefetin sosyalist sola düştüğünü vurguluyor.
Korkut Hoca, sosyalist solun “yumuşak geçiş”in tehlikelerine de dikkat çekerek “toplumun ilerici kesimlerini ve halk sınıflarını” mücadeleye çağıracağı programın çerçevesi olarak üç temel noktaya işaret ediyor.
Birinci olarak siyasal yeniden yapılanmanın geniş katılımlı bir seçimle belirlenecek kurucu bir meclis tarafından üstlenilmesi. İkincisi; eğitimde, hukukta, kamu yönetiminde ve toplum yaşamında laik değerlerin savunulması ve üçüncüsü de neoliberalizme ve ülkedeki vurguncu, yağmacı parazitleşmiş kapitalizme karşı mücadele.
Korkut Hoca yazısını bağlarken sosyalist solun bu programının aynı zamanda “Cumhuriyetçi sol”a dönük bir katılma çağrısı olduğunu/olacağını söylemeyi de unutmuyor.
Korkut Hoca’nın önemli oranda katıldığım değerlendirmeleriyle ilgili dikkat çekilmesi gereken ilk nokta, sosyalist sola önerdiği mücadele programanının aslında sosyalist değil; sömürücü, asalak burjuva azınlık dışındaki halk sınıf ve tabakalarının çıkarlarını temel alan demokratik bir program olduğudur -ki, zaten bugün mücadelenin ihtiyacı da emek, barış ve demokrasi güçlerinin böylesi bir seçenek etrafında bir araya gelmesidir. Korkut Hoca da zaten bu yüzden “Cumhuriyetçi sol”a bir katılım çağrısı yapılmasında bir beis görmüyor. Ancak gel gör ki, böylesi bir demokratik programın en önemli bileşenlerinden, ittifak güçlerinden birini ısrarla görmüyor ya da görmek istemiyor: Ezilen ulus hareketini ve onun siyasal temsilcilerini! Üstelik, Boratav Hoca’nın yazısına göndermede bulunup alıntılar yaptığı Ergin Yıldızoğlu, Kürt sorununun yarattığı toplumsal çatlağa ve özellikle Kürt gençliğindeki patlama potansiyaline dikkat çektiği halde.
Kürt halkının ulusal-demokratik mücadelesini ve bugün onun siyasal temsilcisi olarak HDP’yle yan yana gelmeme tutumu Korkut Hoca’dan ibaret bir tutum değildir. Bugün başta Sol Parti ve TKP olmak üzere sosyalist solun önemli bir kesiminde de bu tutum egemendir. O yüzden Korkut Hoca’nın da çerçevesini belli yönleriyle çizdiği halk sınıf ve tabakalarının talep ve çıkarları etrafında bir mücadele programı yerine ısrarla “sosyalistlerin birliği”ni dayatmakta ve bunu sosyalist solun önemli müttefik güçlerinden biri olan ezilen ulus hareketinden uzak durmanın gerekçesi yapmaktadırlar. Yoksa bu partilerin son örneğini Peker’in ifşaatı sonrasında mafya-devlet-siyaset-sermaye arasındaki ilişkilere dikkat çekmek ve hesap sormak amacıyla yapılan ortak açıklamalarda gördüğümüz gibi, bu açıklamalara imza verdikleri halde pratikte HDP ile yan yana gelmemek için eylemlere katılmama tutumlarının başka bir izahı yoktur.
Oysa bu tutum, sosyalistleri güçlendirmesi bir tarafa Oğuz Oyan’ın da işaret ettiği gibi halkın daha geniş kesimlerinin, sonrasında kaybedeceklerini bile bile burjuva muhalefete daha fazla sarılmasına yol açıyor.
Korkut Hoca’nın yazısı bu tartışma bakımından birçok noktadan açıklayıcı olduğu için ona ve onun üzerinden de bu tutumu sürdüren sosyalist sol partilere bir soru sorarak bitirelim: Burjuva muhalefet (Millet İttifakı) “yumuşak bir geçiş” üzerinden sistemi restore etmeyi planladığına göre ezilen ulus hareketini ve onun siyasal temsilcilerini ısrarla görmezden gelip burjuva muhalefetin yanına itmek kimlerin stratejisine hizmet eder: Sosyalistlerin mi, yoksa restorasyoncu burjuva güçlerin mi?
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34