01 Temmuz 2021 00:55

‘Ağzını açanı alın’ demokrasisinde, nefes alamayan bütün bir halktır!

İstanbul'daki gazetecilere yönelik polis şiddeti Ankara'da protesto edildi

Fotoğraf: Evrim Aydın/AA

Paylaş

Görevleri halka gerçekleri ulaştırmak için haber yapmak olan gazetecilerin, bir kez daha kendileri haber oldu!

Önceki gün İstanbul, Ankara ve İzmir’de bir araya gelen basın meslek örgütleri, cumartesi günü İstanbul’da düzenlenmek istenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde Ajans France Presse (AFP)’nin Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın boğazına basarak gözaltına alınmasını, aynı eylemde polisin gazetecilerin görevlerini yapmasını engellemeye varan sert müdahalelerini protesto etti.

Cumartesi günü İstanbul’da yapılmak istenen LBGTİ+ Onur Yürüyüşü, polis şiddetinin nerelere vardığını gösterdi, önemli görüntülere sahne oldu.

Polis sadece göstericilere karşı değil, eylemi izleyen gazetecilere karşı da çok sert müdahale ederken ne olup bittiğini anlamaya çalışan vatandaşlara karşı da aynı sertlikte davrandı.

Hani polis şiddetini konu olan bir film sahnesi kurgulansa herhalde bu kadar çarpıcı olamazdı.

POLİS DEVLETİ OLMANIN VE ÜLKENİN NEFESSİZ KALDIĞININ TABLOSU

Eyleme katılmak için gelen ama Taksim’e çıkmaları engellendiği için dağılmaya başlayan göstericilerin dağılması sırasında, kalabalık polis grubuyla sokaklara dalan polis amiri, polisleri ajite edercesine yüksek emirler yağdırıyor, “Ağzını açanı alın” diye bağırıyordu. Kafelerde oturan ve olup biteni izleyen “Ne oluyor?” diyen vatandaş için “Bunu da alın” diye bağıran amir, üçüncü kat balkonundan “Gürültü yapmayın çocuğum uyuyor” diyen vatandaş için “Onu da alın” diyor. Polis amirinin emirleri yerine getiriliyor.

Biraz ötede çok sayıda polisin AFP’nin Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ı yere yatırıp ters kelepçe taktığı, bir polisin boğazına diziyle bastığı Bülent’in “Nefes alamıyorum” diye bağırmaya çalıştığı görülüyor.

Polisin oluşturduğu tablo;

  • Polis amirinin “Ağzını açanı alın!” emri ülkemizde polis devleti olma yolunda, birer birer “Hoşa gitmeyen düşüncelerini açıklayanları alın”ın ötesine geçerek “Ağzını açanı alın” aşamasına,
  • Bülent Kılıç’ın “Nefes alamıyorum çığlığı” ise tek adam yönetiminin ülkeyi nefes alınamaz bir ülke haline getirdiğinin tablosu olarak şekillenmiştir.

ŞİDDET İKTİDARIN HALKI SİNDİRME POLİTİKALARININ ARACI

Gazeteci örgütleri, polisin son dönemde gazetecilere karşı müdahalelerinin Emniyet Genel Müdürlüğünün gösterilerde fotoğraf çekilmesini yasaklayan genelgesinden sonra arttığını belirtiyor. Ki, olup biten de bunu açıkça gösteriyor.

Nitekim cumartesi günkü eylemde polisin gerek göstericileri gerek gazetecileri gerekse kafedeki, evindeki tepki gösteren vatandaşları gözaltına aldırmaya varan sertliğini İçişleri Bakanlığı da savundu. İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, “Esas zorbalık, toplumda iktidara tepki uyandırmak adına, hiçbir sınır tanımadan kurumlarımıza fütursuzca saldırıp sonrasında özür dileyecek erdemi gösterememektir” savunmasında bulundu. Bakan Soylu da yardımcısının paylaşımını retweet ederek polisin uygulamasına destek verdi. Yani, şiddeti uygulayan polis değil, şiddete uğrayanlar özür dilemeliymiş!

Demek ki tek adam rejiminin “erdem” anlayışı böyle gerektiriyormuş!

Yani cumartesi günü tanık olduğumuz polis şiddeti, oradaki polislerin ya da polis amirinin kişisel tutumu değil, iktidarın ülkeyi nefes alamaz hale getirme politikalarının devamıymış!

POLİS ŞİDDETİ TARTIŞMASI ‘İKTİDARIN MEŞRUİYETİ’ TARTIŞMASIDIR

Evet, şiddet bir güç göstergesidir. Ama söz konusu olan ülkenin yönetimi olduğunda, iktidarın şiddeti iktidarda kalabilmesinin başlıca aracına dönüştürmesi şiddeti, güçlülüğün değil güçsüzlüğün aracına dönüştürür. Çünkü iktidarın gücü halkın düzene ne kadar gönül rızasıyla uyduğu ile bağlantılıdır.

En barışçıl eylemler karşısında bile, iktidarını tehlikede görmesi demek artık o iktidarın meşruiyetine olan güvenini yitirmiş olduğu anlamına gelmektedir. Nitekim tek adam rejimi, anketlerde desteğinin eridiğini açıkça görmesinden beri daha çok yasaklara başvurmakta, yasaklara karşın taleplerinde ısrar edenlere daha çok polis ve jandarma şiddetiyle karşı çıkmaktadır.

Kısacası iktidarların giderek daha çok şiddete başvurması iktidarın giderek meşruiyetinin de tartışmaya açılması anlamına gelmektedir.

Bu yüzden de tek adam yönetimi şiddeti daha geniş ölçüde devreye sokarken, kendi meşruiyetini de tartışmaya açmaktadır.

Öyle ya, geniş emekçi yığınlarının talepleri için harekete geçtikçe, “biat”ı birinci varlık ilkesi haline getiren tek adam rejimi, her eylemi meşruiyetinin tartışmaya açıldığının ifadesi olarak görmektedir.

ŞİDDET ÇIKAR BİR YOL DEĞİLDİR

Ancak sosyal mücadeleler tarihi açıkça göstermektedir ki, iktidarı şiddeti artırarak korumak çıkmaz yoldur.

Bugün tek adam rejiminin dün hoş gördüğü eylem ve etkinliklere bile tahammül edemez hale gelmesi, girdiği bu şiddet sarmalının aynı zamanda bir meşruiyet tartışması sarmalına dönüşmesindendir de!

Nitekim, 15 gazeteci örgütü önceki gün yaptığı açıklamada, iktidarın giderek artan polis şiddeti karşısında yaptıkları açıklamada, “Nefessiz bıraktıkları yalnız meslektaşımız değil, halkın haber alma hakkıdır. Bu şiddet dalgasının amacı medya çalışanlarını bezdirmek ve görevini yapmaktan uzak tutmak ise bu amaca ulaşmanın mümkün olmadığını bir kez daha, gür bir sesle haykırıyoruz... Gazeteciliği boğmanıza izin vermeyeceğiz!” derken şiddetin kendilerini yollarından döndüremeyeceğini söylemektedir.

Dahası cumartesi günü polisin göstericilere ve gazetecilere sert müdahalesi olanları izleyen halkın da tepki göstermiş olması, polis şiddeti karşısında, kendi boğazının sıkıldığının farkına varmaya başlayan halkın da sessiz kalmayacağının işareti olarak görülmesi şiddet ve meşruiyet arasındaki ters orantının anlaşılması bakımından önemli görünmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa