Milyonerler çoğaldı, işçiler sevinmeli mi?
Pixabay
Dünya milyonerleri hem sayısal olarak çoğaldılar hem de kârları arttı. Oysa, “insanlığın karşı karşıya olduğu büyük bela“ olarak söz edilen Covid-19 virüsü kırıp geçiyor. Haber ajansları, pandemiye rağmen 5 milyon civarında yeni milyonerin ortaya çıktığını açıkladı. 52 milyon dolar milyoneri, neredeyse dünya nüfusunun yüzde 99’unun toplam geliri kadar servete sahip. Türkiye’de de Erdoğan yönetimi zenginliği çoğaltmakla övünüyor. Ülkenin koyları, ormanlık alanları, maden rezervlerinin olduğu tahmin edilen ya da belirlenen yerleri yağmalandı. Milyonerlerine yenileri eklendi. En önemli sanayi kuruluşlarından biri olan TOFAŞ, 2020’de, çalıştırdığı işçi sayısını 300 kişi azaltmasına rağmen, 1 milyar 784 milyon lira kâr elde etti. TOFAŞ’ın 2021 yılı ilk çeyreğindeki kârı 616 milyon; Ford’un ise, 1.8 milyar lira .
Kapitalizm, halk deyişiyle bir avuç milyonerin “cenneti!” Savaştada, barıştada kazanan onlar. İşçiler çalışıyor, tekelci kapitalistler başta olmak üzere sermaye sahipleri kazanıyor, sermayelerini, servetlerini çoğaltıyorlar. Pazar için, daha çok kâr için birbirleriyle de rekabet içinde, güçlünün daha az güçlü olanı piyasadan silmeye çalışmak üzere bitmez tükenmez entrika ve basık çeşitleri de dahil olmak üzere, devlet cihazını, polis baskısını, yargı koruyuculuğunu, hileli yasa hükümlerini kullanarak işçilerin emek gücünü en ucuza getirip servetlerini artırıyorlar. Sıra işçinin hak istemesine, ücretinin artmasını, sosyal haklarda iyileşme sağlanmasını, çalışma-iş koşullarının iyileştirilmesine istemesine geldiğinde ise bir burjuva canavarlığı karşıya dikilir. Durumun kötü olduğu, koşulların fedakarlık gerektirdiği, aynı gemide bulunulduğu, gemi batarsa herkesin öleceği yalanıyla işçi-emekçi istemleri geri püskürtülmeye çalışılır ve en aza razı edilmeleri için her manevraya baş vurulur.
Bu durum, iki kesim-yani iki sınıf arası ilişkilerin karakteristiğidir. Bir taraf yaşamak için çalışır, emek gücünü, iş yapma yeteneğini, becerisini, kuvvetini işe koşar, bedenen ve zihnen kendini tüketmeye yol alır, karşılığında, yararttığı değerin küçük bir bölümünü ücret olarak alır. Gerisini kapitalistlere bırakır ve onlar da zenginliklerini artırırlar. Sonra da bu mekanizmanın çevrilmesinin asalakları, bu sistemin korucu kuvvetlerine kumanda eden azınlığın azınlığı devlet ayrıcalıkları, “biz millet için çalışıyoruz, ülkeyi kalkındırıyoruz, refaha ulaştırıyoruz” yalanıyla halk kitlelerini aldatmayı sürdürerek çarkı, üretilen zenginliği milyonerlerin ve azınlık zengin kesimin kasalarını doldurup toprak, makine, arazi, banka-para-konut vs. olarak büyümelerini sağlarlar.
Çarkın dönüşüne işçi itirazı, mücadelede birleşmiş bir sınıfın koparıp alan kuvveti halinde şekillenip çoğalmadıkça, en büyükleri başta olmak üzere kapitalistlerle onların devlet asalakları, sömürü ve baskı düzeneğini işletmeyi sürdürürler. İşçi ve emekçiler çalışır, kapitalistler kazanır; sermaye ve servetlerini büyütmeye devam ederler. Haber ajansları ve gazeteler şirketlerin nasıl da büyük işler yapıp büyük kârlar sağladıklarını haberleştirirler. Çark döner, arada, kısmi aksamalar olduğunda da, sopanın hükmü devreye girer.
Ücret-kâr kavgası sınıf kavgasının gelişim sahasıdır. Politik mücadeleden ne kopuktur ne de ona rağmendir. Dünyanın her tarafında etkide bulunan, yüz milyonlarca insanın hastalanmasına, milyonlarcasının ölümüne neden olan bir salgın hastalık döneminde dahi milyonerlerin kârlarını daha fazla artırmalarının ve sayı olarak da artmalarının mucizevi bir kaynağı ve sebebi varsa, bu canı-kanıyla, bedeni-zihniyle işe koyulan ve koşulan, işçi ve emekçilerin emek gücüdür. Tüm aldatılara ve manipülatif propagandaya rağmen günümüz koşullarında, bu durum gizlenebilir değildir. Sorun farkında olup olmamaktan daha çok mücadeleye koyulmaya karar verip vermemekte-bunu göze alıp almamadadır. Ancak, yine yaygın bir deyişle söylenirse, hakkını almak isteyen hakkı için kavgayı, bedel ödemeyi göze almak zorundadır. Sömürü alanları genişlemiş, sömürülen kitle artmış, milyonlara yeni milyonlar eklenmişken, korkması gereken burjuvazi ve onun tiran yönetimi olmalıdır. İşçi ve emekçiler, kendileri ve gelecek kuşaklarının sermaye sahiplerinin kârlarını ve sermayelerini artırmayı sürdürmeye mahkum olmadıklarını gösterme dirayetiyle hareket etmedikçe, çark böyle işleyecektir. Oysa, emek gücünü paraya dönüşmüş haliyle ve çoğalmış sermaye olarak zenginlerin mülkiyetine akıtan mekanizmayı bozma kuvvet ve kudreti emekçilerin kendi ellerindedir. Gerekli olan fabrika-işyeri-semt-okul vs. birleşmeyi başarmaktır. Yeni başlanmıyor; toplumsal hayat ve bugüne dek mücadele içinde biriktirilmiş deneyimler, aktüel ve acil-ekonomik siyasal talepler için mücadelede birleşmeyi başarmadan iktidar kavgasının başarılamayacağını göstermiştir. Güç ve eylem birliği ve söylemin ötesine geçmek sözün de etkisini artıracaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40