02 Temmuz 2021 00:41

Eğer mücadele edilmezse…..          

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Geçen hafta bu köşede mücadele etmenin provokasyona gelmek olmadığını, aksine zorunlu olduğunu, burjuva muhalefet partilerinin muhalefet çizgilerini eleştirerek sergilemeye çalıştım. Bu yazıda eğer kitleler mücadele etmezlerse, bu durumun ülkenin geleceğinde, halkın yaşamında nasıl bir etkisinin olacağını işlemeye çalışacağım. Bunun nedeni ise açıktır; mücadeleden uzak durmak, kısa vadede ipleri mevcut muhalefet partilerinin eline vermek anlamına, daha genelde ise kendi kaderini üst sınıflara teslim etmek anlamına geleceği için, iktidar değişikliği olsa bile kitlelerin yaşamında dikkate değer bir değişiklik yaratmayacaktır.

Şimdi bu yaklaşımı biraz açmaya çalışalım: Kitleler mücadele alanlarına indiğinde doğal olarak kendi temel talep ve çıkarlarını dile getireceklerdir. Mücadele etmek kitlelerde bu temel talepleri savunma ve elde etme bilincini, bunları kazanmakta ısrarı, bu mücadele içinde dayanışmayı ve kararlılığı, örgütlenme ve birlikte hareket etme bilincini, kendine güvenmeyi geliştirecektir. Geniş kitleler söz konusu olduğunda mücadele etmek ve bu mücadele içinde örgütlenmek, bu örgütün de mücadelenin yöneticisi olması, mücadele ve örgütlenme arasındaki diyalektik bağın doğru bir biçimde kurulması anlamına gelir.

Yoksa küçük gruplar, hareketler ve partiler, meslek grupları vb. zaten örgütlüdürler ve bunlar doğru bir perspektife sahipseler kitlelerin mücadelesini geliştirmeye çalışırlar. Ama kitleler üzerinde otorite kurabilecek kitlesel örgütlenmeler -platform, konsey, şura, Sovyet vb. mücadele içinden çıkarlar ve mücadelenin sağladığı prestij ve saygınlıkla bu hareketi yönetirler, onun tutarlı, kararlı ve istikrarlı ilerlemesinin güvencesi olurlar. Parti, akım ve gruplar bu mücadeleye katılımları oranında bu kitlesel organların karar kademelerinde yer alırlar. Bu mücadele ve örgütlenme çizgisi kitlelerin kendi kaderlerini ellerine alması anlamına gelmektedir. Burjuva partileri ise edilgen kitleler, pasif destekçiler peşindedirler ve bu kitlelerin mücadelenin tayin edici alanlarından uzak tutulması anlamına gelir.

Buradan temel bazı sonuçlar çıkarabiliriz. İlk olarak: kitlelerin mücadele etmesi kendi kaderlerini kendi ellerine almaları için olmazsa olmaz bir koşuldur. İkinci temel sonuç ise: Hayati çıkarların savunulmasına ve elde edilmesine giden yolun mücadeleden geçtiğidir. Politik özgürlüklerin kazanılması, köklü ekonomik değişimlerin olabilmesi buna bağlıdır. Buradan üçüncü bir sonuca ulaşabiliriz: Kitleler mücadele ettikleri halde, bu mücadeleleri onları ve örgütlerini karar verme mekanizmalarının başına getiremeyebilir. Ama bu durumda bile, ama bir seçimle, ama halk hareketinin gücüyle iktidara gelen farklı “muhalefet” partileri onların nefesini ensesinde hissedecek, alacakları her kararda, atacakları her adımda daha temkinli davranmak zorunda kalacaklardır. Açıkçası meydan boş olmayacaktır.

Burjuva muhalefet partileri kitlelerden onların uysal destekçileri olarak kalmalarını, bu partilerin verecekleri kararlara boyun eğmelerini istemekte, bu nedenle ipleri ellerinden kaçırmamak için de kitleleri tahrik edebilecek tutumlardan kaçınmaktadırlar. Bu kuşkusuz sadece bizdeki “muhalefet” partilerinin özelliği ve yaklaşımı değildir. Bu yaklaşım burjuva politikasının, burjuva politikacılarının, partilerinin genel yaklaşımıdır ve onlar kitlelerin aktif katılımcılar ve karar vericiler olarak politikaya katılmasını kesinlikle istemezler.

Buradan da burjuva politikası ile sosyalist politika arasındaki temel ayrım noktasının altını kalınca çizmeye geliyoruz. Şu temel gerçeği biliriz ki burjuva politikası sermaye sınıfının çıkarlarını, sosyalist politika işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını savunur. Ve bu politikaların pratik, günlük mücadeleye yansıması da taban tabana zıttır. Burjuva politikası yönetilmesi ve güdülmesi kolay edilgen ve uyuşuk kitleler ister, kitleleri bu halde tutmak isterken, sosyalist politika kitleleri aydınlatmak, mücadele ve örgütlenme tecrübesi kazandırmak, onları kendi kaderini kendi eline almak üzere harekete geçirmek ister ve kitlelere bu özellikleri kazandırmak için mücadele eder. Bu aynı zamanda çıkarları birbirine taban tabana zıt iki ayrı sınıfın iki ayrı politikasıdır. 

Sanırım birbirine zıt bu iki farklı yaklaşım, kitlelerin neden mücadele etmesi gerektiğini savunduğumuzu açıklığa kavuşturmaktadır. Mücadele; örgütler, birleştirir, aydınlatır, tecrübe kazandırır. Mücadele; kararlılığı biler, kendi gücüne güveni geliştirir. Ayağa kalkmış kitleler büyük tarihsel dönüşümleri başlatır ve onu doğal sonuçlarına ulaştırır. Eğer bu mücadelelere işçi sınıfı ana gövdesi ile katılıyor, onun omurgasını teşkil ediyorsa, sınıfsız, sömürüsüz yeni bir dünyanın kurulacağı bir yola da girilmiş demektir.        

               

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa