Kürdün AKP’yle işbirliği yapma ihtimalini sevenler!
Erol Katırcıoğlu | Fotoğraf: MA
HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun sözleri tartışmalara yol açtı. “Eğer demokrasi yönünde adımlar atmak mümkün olabilirse, ki ben Erdoğan’ın yapabileceğini düşünüyorum” diyor Katırcıoğlu ve ama içinde bulunduğu “bu ortaklık içinde” bunun pek mümkün olmayacağını söylüyor. Nitekim İzmir’deki HDP saldırısının da Erdoğan’a “Sakın demokratik bir yola doğru evrilme, burada dur” mesajı olduğunu savunuyor. AKP için, “Ceberut bir devlet yapısına karşı bir itiraz hareketi olarak desteklemiş insanlardan biriyim” sözleriyle geçmiş yaklaşımını da hatırlatan Katırcıoğlu, Erdoğan için “çözüm konusunda bir adım atmayı düşünürse tabii ki konuşuruz” diyor.
Kurumsal bağlayıcılığı olmadığını bildiğimiz Katırcıoğlu’nun kendisinin de hatırlattığı geçmişteki ‘AKP destekçiliğini’ de gözettiğimizde, yaşanan onca şeye rağmen, en azından Erdoğan’dan hâlâ beklenti içinde olması kişisel bir “tutarlılığa”(!) işaret edebilir belki. HDP içinden gelen ve “Erol Hoca öyle demek istemedi” mealindeki, nezaketle reddetme türünden tepkilerin ise Katırcıoğlu’ndaki bu ‘tutarlılığa’ biraz haksızlık içerdiğini söylemek gerekir mi, bilemiyoruz.
‘Erdoğan iyi, çevresi kötü’ denilebilecek bir garip siyaset okuması bu. HDP’li bazı unsurlarda da yansımalarını görebildiğimiz, her koşulda Erdoğan’ı tölare etme parantezini koruyan bir çizgi... Yakın zamana kadar HDP içinde olan Altan Tan’ın da “keskin Erdoğan düşmanlığı” ifadesiyle eleştirdiği HDP’nin AKP politikasını sindiremeyen bir çizgi bu aynı zamanda. İktidarın da çok hoşuna giden isimlendirmeyle söylersek “Yapıcı muhalefet” yani. Kendisi de o ekolden olan Katırcıoğlu’na partisi içinden gelen tepkiler sadece bahsettiğimiz diplomatik tonajlı itirazlardan ibaret kalmadı. Açıktan eleştiriler yapıldı. “Faşizmle uzlaşma olmaz, Gerisi lafügüzafdır…” denildi mesela. Yine “AKP-MHP iktidarından kurtulmaksızın, içerde ve dışarıda barışçıl politikalara dönüş mümkün olmayacaktır. İçeride de dışarıda da [...] Saray Rejimi’nden kurtulmak önümüzdeki dönemin öncelikli görevleri arasındadır...” şeklindeki son Kongre kararı hatırlatıldı... Katırcıoğlu’na bir başka tepki ise "HDP, Saray Rejiminin demokratikleşme ihtimali üzerinden bir tartışma yürütmez" sözleriyle gösterildi...
***
Partisi içinden Erol Bey’e gelen bütün tepkiler, açıklamasının kişisel olduğu ve HDP’nin çizgisiyle bağdaşmadığı yönündeydi. Ama buna rağmen, özellikle sosyal medya üzerinden yansıyan ve öteden beri aşina olduğumuz bir diğer eğilim harekete geçti hemen. Ortalık “Kürtler AKP ile anlaşacak”, “Bunlara güvenilmez”, “en zayıf anında AKP’ye göz kırpıyor HDP”, vs... gibi, nesnellikten yoksun piyasa dedikodularıyla doldu. Katırcıoğlu’nun sözlerinden ziyade, onun sözlerinden hareketle Kürt siyaseti üzerinden tepinmeye çalışan bu patolojik eğilimin üzerinde durmak gerekiyor. ‘Ulusalcı’ eksenin, dozajı değişse de kendisi değişmez argümanlarından biri oldu bu. Zaman zaman ‘sol’un çeşitli öbeklerine de yansıdı. Kürtlere hiç güven(e)meyen ve ama onlara hep ‘kendilerini güvenilir kılma’ ödevi veren, içi boş ama fodulca bir üsttencilik...
***
“Erdoğan Kürtlerle anlaştı, müzakere sürecinden Başkan olarak çıkacak” demişlerdi. Sürecin nasıl bittiği biliniyor. 7 Haziran seçimleri öncesi, Demirtaş’ın ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız’ manifestosuna kadar, “Kürtler AKP’yle ha anlaştı ha anlaşacak” deniliyordu. “Seçimlere HDP bağımsız girmiyor, demek ki baraj altı kalıp Erdoğan’ı Başkan yapacaklar” diyen komplo teorileriyle iştigal edildi. Sonuç? 7 Haziran’da barajı geçen HDP ittifakı Başkanlığı engellemiş oldu. 1 Kasım’da da öyle. Ama ne gam; Kürt siyaset merkezlerinden bağlayıcı sayısız açıklamaya rağmen, o dönem de iki HDP’li vekilin konuşmasından hareketle “Başkanlık için AKP/HDP işbirliği” tezi yine tedavüle sokulmuştu. Korkut Boratav hocamız bile şöyle yazmıştı mesela:“Başkanlık sistemine geçişi hedefleyen bir anayasa değişikliği… Anlaşılan, HDP bu gündem üzerinden bir pazarlık sürecini başlatma eğilimindedir. Bu eğilimi tartışacak durumda değiliz. HDP, bildiğimiz türden bir parti midir? Olumlu yanıt vermek güçtür...”Oysa Kürtlerin böyle bir gizli ajandası olsaydı, “Tayyip Erdoğan Başkan olacak mı” sorusu o gün için gereksiz bir soru olacaktı. Çünkü Kürt siyaseti olur deseydi, daha 7 Haziran 2015’te Başkan olacaktı zaten Erdoğan.
Ama mesele başka. AKP ile ‘ana akım’ Kürt siyaseti arasındaki siyasal nesnelliği, gelişmelerin siyasal ruhunu okumadan hükme varan o geleneksel güvensizliktir asıl sorun.***
‘Siyasal nesnellik’ dediğimiz; başkanlık hesabına taş koymanın kefareti olarak ödenen yıkılmış kentlerdir. Sonrasında kayyım atanmış belediyeler, hapse atılmış eşbaşkanlar, vekiller, siyasetçilerdir. En son 31 Mart yerel seçimlerinde Kürt oylarıyla AKP’ye kaybettirilen metropoller, rant ve iktidar merkezleridir. Bütün bu yaşananları unutup hâlâ ‘AKP/HDP pazarlığı’ görmek nasıl bir şeydir?
İktidara karşı ne yaparsa yapsın, Kürde bakıp “biz senin AKP’yle işbirliği yapma ihtimalini sevdik” diye iç geçiren bir depresif yaklaşımın iknâ edilmesi siyasetin alanı olmasa gerek!***
Her fırsatta Kürtleri ‘güven testine’ sokmayı alışkanlık haline getirmiş bu eğilimin ne kadar güvenilir olduğunu da bizzat hayatın içinden yeterince deneyimledik aslında. En kritik dönemeçlerinde iktidara el uzatan, onunla anlaşan da bu “Kürtler AKP ile anlaşacak” diyen ‘ulusalcı’ siyaset ekseninden çıktı. İçerde sıkışmış iktidarın sınır ötesi harekatlarına destek verildi. “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” denilerek dokunulmazlıkların kaldırılması desteklendi ve tek adam rejimine giden önemli bir yol açılmış oldu, vs...
Hayat yaşanmışlıklarla birlikte epeyce ders biriktirerek akıyor. Herkesin öğrenebileceği dersler. Olur olmadık vesileyle Kürdü güven testine sokma derdine düşen, “bunlara nasıl güveneceğiz?” diye tepinen akıl fukaralığının bile öğrenebileceği şeyler olmalı. Kim kime güven verecek? Soruyu şöyle sormak gerekmiyor mu artık: Kürtlerin güvenini kazanmak için neler yapılmalıdır?
Bakın işte partileri kapatılıyor. Ne diyorsunuz? İtirazınız var mı gerçekten? “Yok ya, bizce kapatılmaz..” diye fal bakmak, analiz kasmak itiraz etmek midir? Katırcıoğlu’nun sözlerinin üzerinden tepinip ‘Kürde güvenilmez’ ezberiyle sayıklamak mıdır muhalif olmak, HDP’nin kapatılmasına karşı çıkmak mıdır yoksa?
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16