Bir eylem röntgeni
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
1 Temmuz’da yıllar sonra İstiklal’de barikatları aşarak yürümeyi başaran kadın eylemi etkisinden çıkamadığımdan, kiminle karşılaşsam başka şey konuşamadığımızdan, fotoğrafları bakmakla, videoları izlemekle bitiremediğimden başka şey yazamıyorum.
Bu pazar biraz kadınların direnişinden bahsedelim, biraz daha bahsedelim, sürekli bahsedelim, haklarımızı ve hayatlarımızı kurtarana kadar.
Kadın hareketi ülkenin hız kesmeyen ve sürekli alana çıkma inadını sürdüren en güçlü muhalefeti.
Sürekli “Muhalefetin de feyzalması”nı dilediğimiz bu hareket aslında farkındaysanız kitle partilerini peşinden sürükleyen bir toplumsal muhalefet örneği.
O halde feyzalması gerekenlerden biri de bu ülkenin tüm hak arayan kesimleri, toplumun ta kendisi.
Hadi o zaman şeytanın avukatları ve eylemin basına yansıyan görüntüleri üzerinden değerlendirelim kadın mücadelesini.
Birileri çıkıp diyebilir: Onca yıldır eylem yaptınız da ne oldu, işte çıktılar bir adamın imzasıyla sözleşmeden?
Peki soralım: Ya kadınların direnişi olmasaydı, nice olurdu bu ülkede kadınların hali?
Bir kadın cinayetinde de, şorta uzanan dilde de, METOO açılımlarında da aynı birlikteliği göstermeseydi ne kadar daralırdı yaşam alanı?
Gücünü haklılığından alan bir hareket hakkını alana kadar sinmemeli, susmamalı, yılmamalı.
Eylem günü polis bütün Beyoğlu’yu Şişhane’den Karaköy’e, Taksim Meydanı’ndan İstiklal’e çıkan her sokak başına kadar çevirmişti.
Ama o alana çıkılacaktı çünkü çoğu kadın ilan edilen eylem zamanından saatler önce tünele çıkan sokaklardaki mekanlara konuşlanmıştı bile. Bu iradedir, tedbirdir, öngörüdür.
Orada gördüğünüz binlerce kadın, korkmadığı için değil, korkusunun üzerine gidecek cesareti olduğu için oradaydı.
Korku bizim doğduğumuz günden beri hayatımızda, eteğini ört tembihlerinde, düzgün oturların satır arasında, araçların kapı kilitlerinde, evde yükselen seslerde, gece sessiz sokaklarda peşimizde, içimizde. Onu yönetmeyi ve üzerine gitmeyi öğretti hayat bize.
Sürekli tehdit edilirken, cebinizden zamlarla, vergilerle paranız çekilirken, varlığımız birilerine her gün peşkeş çekiliyorken, yarını nasıl çıkaracağınızı düşünürken size de öğretiyor mu?
Neden her yeri çeviriyordu polis? Çünkü kadınların kafalarına koyduklarını yapmak için çoktan B-C-D hatta E planı yapacağını biliyorlar.
Bir çıkış yolu her zaman vardır ve isteyen bulur.
Binlerce kişilik kitle nasıl da coşkuluydu değil mi?
Bir yanda yıllardır içte biriken öfkenin katkısı diğer yandan örgütlenme becerisi ve tecrübesi.
Alana çıkan her kolun başında o kitlenin güvenliğinden ve rotasından sorumlu görevlileri, kitlenin belirli noktalarında megafon, hoparlör bir ses sistemi ile ajitasyoncular, önceden belirlenmiş ve ortaklaşılmış sloganlar, ortak hareket edilmesini sağlayan koordinasyon ekibi, anlık bildirimler için sosyal medya ekibi, alandan bilgileri basına geçen ekip...
Yüzden fazla kadın örgütlenmesi var. Her birinden temsilciler var. Bir yandan her kadın hareketi yerelde bir mücadele ve örgütlenme sürdürüyor ancak yürüyüşte, eylemde, mitinglerde ortak hareket ediyorlar.
Çünkü amaç, hedef tek. Söylemde ortaklaşmanın hiçbir zararı yok.
Bu ortaklaşma nasıl sağlanır? Sürekli bir iletişim, sürekli eylemlilikle ve çözümcülükle.
Birbirinin mücadelesine duyulan saygıyla. Uzlaşma prensipli tartışmayı bilmekle.
Ve bir kişi daha eksilmeyeceğiz sloganını mücadele alanına da taşıma niyetiyle.
Kadınlar İstiklal’e çıktıklarında, önde dev pankart alan içinde binlerce döviz, gökkuşakları vardı.
En önde polisle pankart dip dibe girmesin diye bir alan bırakılmıştı ve bu alanı el ele tutuşup kitleyi çevrelemiş kadınlar koruyordu.
Aralarında; Sera Kadıgil, Züleyha Gülüm, Oya Ersoy.
Hüda Kaya da kortejdeydi.
Yani vekillik bu iktidarın zannettirdiği gibi birtakım işlere ara buluculuk, komisyonculuk için bir pozisyon değil, mücadelenin bir başka alanıdır ve diğerlerinden kopuk değildir.
Kitle önce bir saate yakın “Barikatı aç” sloganı attı, yılmadan.
Dar bir alana kıstırılmayı, İstiklal’in yasaklanmasını kabul etmediler.
Yılarlar, yorulurlar, bağırıp bağırıp giderler stratejisi tutmadı. 40-50 metre yürüme hakkını sus payı verme planı da.
Sonraki saatte “Barikata yüklen” sloganı duyulur oldu.
Bir film karesi gibiydi, elimde olsa ağır çekimde verirdim bu kısmını.
Sakince hoparlörler kenara çekildi. Onlarca kadının onca emekle boyadığı mor saten dev pankart el birliği ile sakince katlandı ve kaldırıldı.
İlk sıralardaki kadınlar, omuzlarını birbirine yapıştırdı, kollarını yanındakinin koluna geçirdi, eller yumruk şeklinde birleşti.
Kadınlardan yıkılmaz bir duvar oluşturuldu.
Ve önlerine labirent gibi dizilmiş barikatların, ardında sıralı binlerce polisin üzerine tam bir kararlılıkla yürüdüler.
Yürüdüler, İstiklal’de. Hani yıllardır çıkılamayan, yasaklı o caddede.
Bir diğer film karesi gibi an:
Kadınlar kucaklayarak havaya kaldırıyorlar elinde megafon olan arkadaşlarını, ses tüm kitleye ulaşsın diye. O da güç almak için eliyle bir diğerinin başına bastırıyor ve kendini kadınların kollarının gücüne emanet ediyor.
Hiyerarşi yok bu örgütlenmede, yoldaşlık var.
Şimdi herkes bir yoklasın dilerim kendini, ön planda olmak için değil, fotoğraf karesi vermek için değil, sadece işe yaramak için hazır mı özveriye?
Kadın hareketinde en çok duyduğum cümle: “Her göreve hazırım”
Bu kitle rengarenk, bu kitle eğlenceli, müzik hep var, dans özgürce. Eylem alanları sadece direnişi değil özlediğimiz özgürlüğü de temsil ediyor.
Oraya cesaret kadar coşkuyu da kuşanıp geliyorlar.
Eylemler bir yandan da hayat vadediyor.
Kitle, polisin plastik mermi ve gaz sıkmasıyla dağılmadı. Karaköy barikatlarını da yıkıp o meydana inmeyi başardı.
Bu da kazanım iki.
Yani çizilen ve dayatılan alanı her aştığınız an bir zafer duygusudur ve bu bir yenisi için perçinler, ümitlendirir, şevklendirir insanı.
Kadın mücadelesi hukuki zemini hep zorluyor, hukuku hep dayatıyor. Her hak ihlalini, iletişimin her kanalından birçok bileşenin ağzından duyuruyor.
Görmeniz, duymanız için her koldan bağırıyor. Mecliste komisyonlarda vekiller dile getiriyor, önergeler veriliyor.
Yasal zemin biter, hukuk gereğini yapmaz, hak ihlalleri sürerse, eylem ve protesto yasal bir haktır.
Bu hakkı da sonuna kadar kullanıyor.
Yoldaşlarının omuzlarına aldıkları bir kadın, bağırmaktan çatlamış sesi ile okudu basın açıklamasını:
“Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden ilk çekilen ülke oldu ya, biz sizi uyardık, bugün Taksim Meydanı’nda, polisleri, devleti, cumhurbaşkanını, ‘tolere edilebilir şiddet’ diyen bakanları uyardık.
Biz artık itaat etmiyoruz.
Siz bizi yasaklayamazsınız!”
Bu kararlılığın ardında kaybettiğimiz binlerce kadının anısı, korkutulduğumuz, ayıplandığımız, hor görüldüğümüz, taciz edildiğimiz her anın acısı var.
Yaşamak ve yaşatmak böyle bir tutku olmalı insanda.
Kadın mücadelesi feyz olacaksa, rol kapma yarışı değil yoldaşlık, çizilen alan içinde kalma değil alan açma, farkını dayatma değil farklılıklara rağmen söz ve eylemde ortaklaşma, korku değil cesaret, yılgınlık değil direniş, doğru ve tek hedef ama tüm hak kayıplarına karşı da söz söyleyebilme, tekil kazanımlarla dağılma değil mücadeleyi nihai hedefe ulaşana kadar büyütme konularında feyz olmalı.
Bugün bu koşullarda, uyarı verebilecek bir güç olmak mı yeğdir yoksa hafta sonu yeni bir video gelsin de bu sefer de bunun nasıl hiçbir çözüme kavuşmayacağını izleyeyim diye beklemek mi?
Günlerdir sesim kısık, keyfim gıcır, boyum onlarca santim uzamış, bileğime güç, yüzüme sıhhat gelmiş gibi.
Ve sözleşmeden çekilseler bile içim rahat diyorum ki bitmedi.
Çünkü biz bitti demedik.
Darısı başınıza.
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24
- Ben aptal mıyım bay başkan? 12 Ekim 2024 04:40
- Ottolaşmak üzerine 05 Ekim 2024 04:40
- Estetik özlem 28 Eylül 2024 05:04
- Katlanmak ya da katlanmamak 21 Eylül 2024 04:42
- Hakikat ve utanç 14 Eylül 2024 04:19
- Başka türlü, bambaşka, çok yeni, hiç denenmemiş, işe yarayacak bir şeyler… 07 Eylül 2024 04:58