11 Temmuz 2021

Kamu kaynakları medyaya nasıl akıtılıyor?

Kurbağa heykelleri fotoğrafı: Patrick Rabbat/Flickr (CC BY 2.0) | Kolaj: İsmail G. Bayram/Evrensel

Geçen hafta İlhan Taşçı, RTÜK’ün ilk altı aylık ceza (ve de ödül) performansını kamuoyuyla paylaştı. RTÜK ve dolayısıyla iktidar, “muhalif” olarak etiketlediği kanallara bu süreçte 22 ayrı ihlal karşılığı toplam beş milyon TL’lik ceza kesmiş. İktidara yakın kanallara uygulanan ceza sayısı ise sıfır. RTÜK’ün iktidarın güdümünde hareket ettiğini bilmek için uzman olmaya gerek yok, lakin güncel RTÜK üye dağılımını, ‘al gülüm ver gülüm’ sistemini son gelişmelerle bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Haziran ayı sonunda RTÜK’te süresi dolan üyelerin yerine gelecekler için seçim yapıldı. RTÜK dokuz üyeden oluşuyor, ikisi CHP kotasından. RTÜK üyelikleri, siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında belirleniyor. Ancak seçim dönemlerinin ardından yeniden üye dağılımı yapılmıyor, üyelerin görev süresinin dolması bekleniyor. Yani önümüzdeki seçimde meclis aritmetiği bugünden farklı olsa, üyelerin değişmesi için var olan üyelerin görev süresinin dolması beklenecek. HDP, 2015 seçimlerinde bir üye hakkı kazanmıştı ancak 2017’deki seçimlerin ertelenmesi nedeniyle yeni üyesini, iki yıl sonra ancak 2019’da seçebildi. Ali Ürküt, 2019 Temmuz’unda HDP kotasından seçildi. 2020 Eylül’ünde Kobane soruşturmasında gözaltına alındı, halen cezaevinde tutuklu olarak yargılanıyor. RTÜK üyeliği devam ediyor ancak kararlarda oy kullanması imkânsız.

RTÜK’te geçen ay üç üyenin görev süresi doldu. Meclis Başkanlığı üye dağılımı ile ilgili yeni bir hesaplama yaptı ve AKP’den iki, MHP’den bir üyenin seçilmesi gerektiğine karar verdi. Meclis’te grubu bulunan İyi Parti itiraz etti fakat sonuç alamadı. Yapılan seçimde AKP kontenjanından eski AKP Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş, Türkgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Karataş, MHP kontenjanından Devlet Bahçeli'nin Basın Başdanışmanı Deniz Güçer seçildi. Türkgün gazetesi MHP’nin yayın organı olarak tanımlanabilir. Güya kontenjan değişti ancak MHP iki üyesini AKP’nin jestiyle korumuş oldu. Buna da milli irade deniyor işte.  İfade özgürlüğünün ihlali sayılabilecek her cezanın altında CHP’li üyeler İlhan Taşçı ve Okan Konuralp’in itirazı var ancak kararlara etki etmeleri mümkün değil. Dahası Meclis’te bağımsız milletvekilleri var, iradesi meclise yansımayan seçmenler var. Hiçbiri dikkate alınmıyor. ‘İçler dışlar çarpılıyor’ AKP-MHP ittifakının ideolojisi radyo, televizyon ve hatta internet yayıncılığında ifade özgürlüğünün sınırlarını belirliyor. AKP’li Belediye Meclis Üyesi aynı zamanda Sivas’ta Vizyon58 TV’nin sahibi Hatice Kurt isyan etti: “Kişilerin söyledikleri kişileri bağlar! Milletin konuşmasıyla, kanalı sorumlu tutanlara yazık! Basın olarak işimizi yapamaz hale geldik. Siyasal baskılar, tehditler, daha neler, neler? Basın özgürlüğü var! Son günlerde birçok basın mensubunun sıkıntısı bu. Yeter artık. Basını özgür bırakın, basın işini yapsın! Verilecek cevabınız varsa da ben hiçbir zaman kanalımda kimseye ambargo uygulamadım. Çıkın cevap hakkınızı kullanın. Tekrar söylüyorum kanala çıkıp kim ne diyorsa, onları bağlar söyledikleri! Kanalımı ya da beni değil!”

Şu sıralar gündemde bir de kamu bankalarının reklam harcamaları var. Kenan Şener Gazete Duvar’daki yazı dizisiyle Halkbank, Ziraat Bankası ve Vakıfbank’ın ilan ve reklamlarının iktidara yakın medyaya, nasıl irrasyonel bir mantıkla, aktığını yazdı. Şener’in aktardığına göre “Kamu bankaları 2020 yılında Korkusuz, Birgün, Evrensel, Karar, Cumhuriyet, Millî Gazete, Sözcü, Yeniçağ, Yeni Asya ve Yeni Mesaj gazetelerine tek bir santim reklam vermedi. En çok reklam alan gazete Türkgün. Televizyonda ise kamu bankalarından en çok reklam alanlar sıralamasında ilk 10'daki beş kanal Turkuvaz Medya Grubu’na ait. Şener’in yazı dizisinde altını çizdiği üzere bu veriler medya takip şirketlerinden elde edilmiş ve gazetelerde sütun/santim, televizyonda süre/saniye cinsinden kapladıkları alana ilişkin. Gerçekte kaynakların nasıl dağıtıldığı bilinmiyor. Daha açık ifadeyle birim fiyatlar bilinmediğinden en çok reklam alan gazete ya da kanalın elde ettiği gelir, ikinci ya da üçüncü sıradaki medyadan daha az olabilir. Gerçek veriye nasıl ulaşabiliriz? Radyo ve televizyon yayıncılığında RTÜK sayesinde. Sektörde rekabeti düzenleyici kurum olan RTÜK, tekelleşmeyi önlemek için kurumların ticari gelirlerini (reklam ve sponsorluk gelirlerini) denetliyor, kabaca bir kurumun pazar payının %30’u aşmaması gerekiyor. Peki, aşıp aşmadığını biliyor muyuz? Hayır, çünkü RTÜK bu verileri açıklamıyor, kısaca “rekabetin sağlıklı yürümesinin garantisi bizzat benim” diyor. Yapısı yukarıda tarif edilen RTÜK, bununla ilgili herhangi bir sorgulamayı, eleştiriyi “milli iradeye” itiraz kabul ediyor.

Bahsettiğimiz reklam/ sponsorluk dâhil harcamalarının denetlenmesi ve şeffaf olması gereken kamu bankaları… Denetlenmesine gerek olmayan özel şirketlerin bu ortamda reklam yatırımlarında siyasi baskıdan kaçabildiklerini söyleyebilir miyiz? Erdoğan 2013’te bir televizyon programında şöyle demişti: “Aracı reklam kurumları gazetelere ve televizyonlara reklam vermiyormuş. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bir defa medya grupları için ve ülke ekonomisi için bir sıkıntı. Ben çok açık net söylüyorum. Arkadaşlara dedim bu kuruluşları bir tespit edin. Hangi kuruluşlar şirketlerin reklam vermelerine ambargo uyguluyorlar. Gereğini yaparız. Başıboş bırakmayız."

Ulaşmak istediği hedef kitle nedeniyle tepki çekmeyi göze alan bazı büyük reklam verenler son dönemde cesur davranmaya / risk almaya başladılar. Lakin siz RTÜK’ün sistematik olarak ceza verdiği Halk TV, KRT, Tele1 kanallarında bir kez olsun bir Turkcell reklamı gördünüz mü?

Kamu kaynaklarının medyaya aktarımında son örneğimiz sinemadan olsun: İletişim Başkanlığı 15 Temmuz’da gösterime girecek olan ve darbe girişimini konu alan “15/07 Şafak Vakti” adlı sinema filminin fragmanını yayınladı. Haberlere yansıdığına göre film için 24 bin metrekarelik, Türkiye'nin en büyük kapalı dekoru inşa edilmiş. Kim finanse etmiş bu filmi? İletişim Başkanlığı, TRT, Sinema Genel Müdürlüğü, Ziraat Bankası, Halkbank, (kayyumla yönetilen) Koza Altın İşletmeleri ve İstikbal. Dağıtım sponsorluğunu ise sinema sektöründe dağıtım tekeline dönüşen CGV Mars Dağıtım üstlenmiş. Kısacası bu büyük bütçeli filmin tüm parası bizim cebimizden çıkmış. Üstelik bunca para verdiğimiz halde sponsorlardan biri olan TRT’den bedavaya da izleyemiyoruz. Geçmediğimiz köprüler, kullanmadığımız otoyollar gibi parasını ödüyoruz. Ayrıca isteniyor ki, sinemaya gidelim, bir de gişe hasılatı olsun. CGV Mars Dağıtım’ın parası da AVM’lerde gittiğimiz salonlardan karşılansın. Devlet ve sermaye arasındaki kazan-kazan düzeni medyada da işliyor.

Bu oyunun kaybedeni ise biziz. Cuma sabahı 15 yıldır hakları olduğu halde alamadıkları tazminatları için eylem yapan Bağımsız Maden İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin ve babasını da bir maden kazasında kaybeden madenci Ali Faik İnter Soma’ya dönüş yolunda trafik kazası geçirip hayatlarını kaybettiler. Maden şirketleri sahipleri zırhlı araçlarla geziyor. Yarın bir filme sponsor olurlar, yüklü bir reklam kampanyası yaparlar her şey unutulur gider.

Unutmayalım diye… Tahir Çetin ve Ali Faik İnter’in anısına saygıyla…

Evrensel'i Takip Et