Kendi sesinden sinemanın ‘ses’i Necip Sarıcı (1)
Fotoğraf: Mesut Kara
Filmlerin jeneriklerine meraklı, dikkatli okuyup inceleyenlerdenseniz sıralanan isimler arasında ve yaptıkları işle ilgili birçok sürprizle karşılaşabilirsiniz. Sonrasının çok önemli filmlerine imza atmış önemli bir yönetmen o filmin teknik ekibinde, yapım ekibinde küçük bir görev almış ya da filmde oyuncu olarak yer almıştır. Örneğin, Memduh Ün birçok filmde Turhan Ün adıyla da oyuncu olarak yer alırken, Ertem Göreç montajcı, Şerif Gören de reji asistanı ya da montajcı olarak vardır film ekibinde. Bazı isimlerse hep aynı görevdedir ve belleğimize kazınır. Tıpkı “radyo tiyatrosu günlerinde duyduğumuz “Efekt Korkmaz Çakar” anonsu gibi.
Geçmişte izlediğimiz filmlerin çoğunda kamera, müzik, ses mühendisi görevlerinin karşısında hep aynı isimlerin yazılı olduğunu görürüz ve o nedenle de o isimleri unutamayız. 500’ün üzerinde (http://www.sinematurk.com) kayıtlarında 564) filmin ses ekibinde yer alan Necip Sarıcı da (Sarıcıoğlu) böyle unutulmaz isimlerdendir. İzlediğimiz birçok filminin jeneriğinde adının ses ekibinde (mühendisi, ses kayıt) olarak yazılı olduğunu görürüz.
Ustalardan Yorgo İlyadis gibi kayıtlara sesleri, alan, “ses kayıt”, “müzik kayıt” ve ses mühendisi olarak geçen Necip Sarıcıoğlu (Sarıcı) çok yönlü bir insandır. Her zaman çok şık giyinen, hep bakımlı, kibar, ince olan Necip Sarıcı ile Ortaklar Caddesi’ndeki Lale Film Stüdyosu’nda ziyaretine, söyleşiye gittiğimde ya da manevi annem gibi olan sinemacılar kuşağının ilk büyük yıldızı olan Sezer Sezin’in evinde de karşılaştığımızda uzun sohbetlerimiz oluyordu.
Gençliğinde yakından tanıdığı, unutulmaz anıları olan çok sevdiği, (Sezer Sezin’in de gençlik arkadaşı, sırdaşı) Gülistan Güzey’le ilgili birçok önemli bilgiyi ve bazı fotoğraflarını Necip Sarıcı’dan öğrenmiş, almıştım.
İstanbul’dan ayrıldığımdan bu yana (10 yıldır) karşılaşma, sohbet edebilme olanağı bulamadığım Necip Sarıcı ile Sezer Sezin’in hastalandığı günlerde bilgi alabilmek için aradığımda telefonda konuşmuştuk.
İstanbul yıllarımda, eylül 2007’de o zamanlar da da müze gibi olan stüdyoda ziyaret etmiş, bir video-söyleşi yapmış, sözlü tarih çalışması olarak kayda almıştım. Çok önemli ve unutulmaz anılara sahip olan sinemanın “ses”ini kendi sesinden aktarmak, yarına bırakmak istemiştim.
Yaşadığı yıllarla ilgili bilgilenmek için zaman zaman Necip Sarıcı’nın söyleşimizde aktardığı derya deniz bilgilerine, anılarına dönüp, o söyleşi notlarına bakarım. Kendi sesinden dinlediklerimi bu sayfada sizlere de aktarmak istedim.
SÖZLÜ-GÖRÜNTÜLÜ TARİH ÇALIŞMASINDAN
“Eylül 1934’te, Beyoğlu’da, o zamanlar da çok güzel bir mahalle olan Kasımpaşa’da dünyaya geldim. Çocukluk dönemim yine orada geçti, O yıllar 2. Dünya Harbi’nin yoğun, sıkışık ve fakir dönemiydi. İstanbul yoksulluk içerisinde inliyordu. İnsanların sıkıntılı dönemi; ilkokulu yarı aç yarı tok bitirmek zorunda kaldım.
’43’te babamı kaybettim ve o zaman biraz daha fakirleşti ailemiz. ’50’li yıllarda Beyoğlu’ya çıkışlarım başladı. İstiklal Caddesi’nde gazete satmak, Fransız Konsolosluğu önünde gözlük satmak, bunlar gururla yaptığım işlerdi.
Beyoğlu’da sinemayla tanışmam, ilgim başlıyor. Şık Sineması, Alkazar Sineması, yüksek aile sinemaları, Melek, Sahil, Sümer Sineması, Taksim Sineması. Lale Sineması’nın inşaatı henüz bitmiş, Filmer ailesi orayı kiralamış, Cemil Bey.
Büyük bir ilgi vardı sinemaya; diğer tarafta Saray Sinemasında Fransızca sözlü altyazılı filmler oynardı. Sümer Sinemasında, Şık Sinemasında, Yıldız Sinemasında orijinal filmler... Bu filmleri izleyerek, bir çocukluk, çıraklık, sinemayı tanıma dönemi yaşadım.
İZMİR’Lİ YILLAR VE BAŞLANGIÇLAR
’49-50 yılları arasında ablam İzmir’e gelin gitti. İzmir’de sinema makinelei tamiri yapan biriyle evlendi. Eşi, ablama ‘Kardeşin okumadı, okuyamadı, gelsin burada ben onu arkadaşımın yanına veririm, radyo tamiri yapar’ demiş. Böyle bir teklif gelince, İzmir’e gittim. Arkadaşı Mustafa Ekler Usta, sinema işleri de yapıyor. Cemil Filmer’in kızı Sabahat Filmer’in sinemasının baş makinisti. Delikanlılığa geçiş aşamasında orada kendimi hoşuma giden, sevdiğim bir iş içerisinde buldum.
Ustamız sinemaları dolaşıyor, makinelerin bakımını yapıyor, gündüz de atölyesinde radyo tamiri yapıyor. Kuşadası yazlık sineması, Söke, Ödemiş, Nazilli yazlık sinemaları vardı. Kuşadası’ya makine kurmaya gittim. Bu arada gene İzmir’de yetişmiş, Sonrasında Türk sinemasının en çok film çeken yönetmenlerinden olan rahmetli Mehmet Aslan kardeşimiz, benim asistanım oldu. Bir restoranda çalışıyordu, o da çok seviyordu sinemayı ve sonra çok ünlü bir yönetmen oldu. Senaryo yazarı, şarkı sözü yazarı oldu. Kalemi çok kuvvetli idi. 100’e yakın film çekti. Genç öldü, malum Yeşilçam imkanları çok gösterir, ama o gösterdiği anda değerlendiremezsen sefaletle sürünürsün. Mehmet’i de biz Heybeliada Sanatoryumunda ağır bir verem vakası sonrası kaybettik.
Mehmet Aslan’la “Vurun Kahpeye” filmini oynatıyoruz. Büyük ilgi görüyor ve Lütfi Akad’ın ilk filmlerinden. Lütfi Akad, Sezer (Sezin) Hanım’ın sinemaya kazandırdığı büyük usta, büyük dahi, büyük insan. Filmin finali çok trajiktir, kadını taşlayarak, linç ederler. Orada biz müziği beğenmedik. Müzeyyen Hanım’ın “Evlerinin Önü Mersin” vardır, biraz hüzünlüdür. Biz filmi gösterirken o sahnede filmin sesini kapatırdık, hemen taş plağa Müzeyyen Hanım’ın o şarkısını koyardık, filmin “Son” yazısına kadar. İşte, orada ilk arka plan playbackimizi de yaptık yani. O, daha sonra yönetmen oldu. Ben de Lale Film’de ses teknisyeni oldum. İzmir, ustam olan şehir, hayatı öğreten yer.
İşi öğrenip kıvama gelince İstanbul’a döndüm. Gülistan Güzey “Hoş geldin ne yapacaksın burada” dedi. Sonra da “Ben seni Turgut’a göndereyim” dedi. Turgut dediği Turgut Demirağ, o arada İstanbul’a Şan sineması açılmıştı. Gülistan Güzey’in kartı ile birlikte Şan sinemasına gittim. Turgut Bey İstanbul’da çok fazla mal varlığı olan meşhur bir burjuva aileden, Abdurrahman Naci Demirağ’ın oğlu. Abdurrahman Naci Demirağ, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyük müteahhitlerinden. Göztepe’nin yarısı onların, muhteşem köşklerde, yalılarda yaşıyorlar, oğlu Turgut Bey’i de Amerika’ya tarım okumaya gönderiyor. Ziraat okumaya gittiği yerde bir iki sinemacı dost ediniyor, okulu bırakıyor ve sinemacılık tahsili yapıyor, ailesinin rızası olmadan. Sonra da firmasının ismini babasının baş harflerini kullanarak AND film koydu. Şan Sinemasının işletmeciliğini de alıyor. Ben Gülistan Güzey’in kartını verdim. “İşe alındın dedi.” Çok sevindim.
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04