Erdoğan’ın Diyarbakır’la imtihanı…
Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: DHA
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, Türkiye’nin geldiği noktadan geri adım atılmayacağını, demokratik sürecin geriye doğru işlemesine izin verilmeyeceğini belirterek, ‘Kürt sorunu benim sorunumdur’ dedi.” (Hürriyet, 12 Ağustos 2005)
Erdoğan, 16 yıl sonra, bu kez cumhurbaşkanı olarak gittiği Diyarbakır’da, ağır işkencelerle hafızalara kazınan Diyarbakır Cezaevinin yakında boşaltılacağını ve kültür merkezi olarak hizmete sunulacağını söyledi. Aradan geçen 16 yılda Kürt sorunu bağlamında neler yaşandığı biliniyor. Kent halkının seçtiği belediye başkanları yerlerine kayyum atanarak cezaevine konulurken, Diyarbakır’da doğup büyümüş, orada siyaset yapmış ve halk tarafından seçilmiş pek çok Kürt siyasetçi şu anda çeşitli cezaevlerinde.
Erdoğan’ın Diyarbakır’a son ziyaretinde HDP’ye karşı kullandığı üslup, bu pratikleri teyit ediyordu. Kendisinden benzer sözleri daha önce de Diyarbakır’da duymuştuk. HDP’ye karşı şu anda işletilen iktidar stratejisi bir yanıyla 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki iktidar politikasını yansıtırken, bir yanıyla da, DEP’in parti binaları bombalanarak seçimlerden çekilmeye zorlandığı, çekildikten sonra da Refah Partisi Adayı Ahmet Bilgin’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğuna oturduğu dönemin devlet politikasını hatırlatıyor.
Hakkında kapatma davası açılan HDP’ye siyaset alanı kapatılarak, ona oy verenler içinde de olabildiğince dağınıklık yaratmaya çalışmak ve terörize edilmiş bir seçim ortamında iktidarda kalabilmek için her yöntemi denemek.
Burada bir parantez açalım. Şu ana kadar türlü akreditasyon zorluklarıyla yüz yüze kalan yabancı gazeteciler ya da yabancı basın kurumları için çalışan Türkiyeli meslektaşlarımıza bu kez Erdoğan’ı izlemeleri için bu engelin çıkarılmamış olması, bu geziye yüklenen anlama dair bize bir şeyler söylüyor. Teşkilatlarına seçime hazırlanma talimatı veren ve sahada olacağını belirten Erdoğan, pürüzlü ilişkilere sahip olduğu AB ülkelerine, ABD’ye ve aslında genel olarak dünyanın güç merkezlerine iddiasını koruduğunun mesajını göndermiş oluyor. Buradan yeniden içeriye dönerek şu kritik noktayı not edelim. ‘Açılım’ söyleminin öne çıktığı dönemde de bugün de Erdoğan için aslolan iktidarını güçlendirmek ve korumak. Diyalog sürecinin ‘buzdolabına’ kaldırıldığının ilanından sonra da Diyarbakır’da partisinin güçlenmesi için ısrarlı bir politika sürdürürken, HDP’nin muhataplık hukukunun dışında tutulduğu bir zeminde çeşitli sanayici ve iş çevreleriyle ilişkiyi canlı tuttu. “Erdoğan şimdi MHP ve çeşitli güvenlikçi güçlerce kuşatılmış durumda. Aslında çözüm fikrine uzak değil ama yeni bir süreci HDP’nin dışındaki aktörlerle denemek istiyor” gibi söylemler bu yatırımın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Görünen o ki, seçilmiş son Kürt siyasetçi tutuklansa da, bu piyasayı canlı tutmaya meyyal aktörler var olmaya devam edecek.
Diyarbakır ve sembolize ettikleri bağlamında bir başka not daha düşelim. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği 1994 yerel seçimleri, ona şu andaki konumunun yolunu açan seçimlerdi. Aradan geçen yıllarda Kürt hareketinin geleneğinden gelen partiler hem belediye seçimleri hem de milletvekili seçimleri bakımından Erdoğan’ın karşısında güç kazandılar. Erdoğan Ankara’daki konumunu pekiştirirken Diyarbakır’da kronik biçimde zayıfladı. Hatta bu güç asimetrisi öyle bir hale geldi ki, Kürt seçmenler Diyarbakır’dan sonra örneğin İstanbul’da Erdoğan’ın çeyrek asırlık iktidarına son veren bir taktiğe imza attılar.
Şu anda tarihinin ne olacağını net olarak söylemenin güç olduğu önümüzdeki seçimlerin iktidarı ve kendisi için kader seçimi olacağını bilen Erdoğan, oy tabanı bağlamında sınırlarının dışına taşma ihtimalinin çok zor olduğunu görüyor. O nedenle tabanını konsolide etmeyi ve karşısındaki güçleri terörize ederek dağıtmayı esas alıyor. Önümüzdeki süreçte kural dışı başka hareketleri sahada görmemiz muhtemeldir.
Muhalefetin siyasette belirleyici olabilmek için seçimi aşan bir stratejiye sahip olması gerektiği açık. Bu, ‘Nasıl bir Türkiye istiyoruz’ sorusuna verilecek yanıt bakımından kritik önemde.
Ancak bu daha çok, Diyarbakır, Erdoğan ve siyaset üçgeni üzerine kurulu bir yazı olduğu için bağlarken oraya dönelim.
Erdoğan’ın elinde güçlü devlet ve sermaye imkanları olsa da son yerel seçimler bize Diyarbakır ve İstanbul’un birlikte ses verdiğinde yeni bir hikayenin kapısının aralandığını gösterdi. Bu hikayenin Erdoğan’ı fazlasıyla ürküttüğü kesin. Türkiye böylesi bir gerilim hattında, kaotik gelişmelerin işaretlerini gördüğümüz bir ortamda seçimlere gidiyor. Herkes için çetin bir muharebe olacak.
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00
- Savaş satanların yarışında söz sahibi olmak... 23 Eylül 2024 05:00