15-16 Temmuz: Neler olmuştu?
Fotoğraf: Ahmet İzgi/AA
15-16 Temmuz darbe girişiminin üzerinden beş yıl geçti. 15-16 Temmuz günlerinde gerçekte neler olmuştu sorusunun yanıtları halen kalın bir sis perdesinin altında gizli durumdadır. Meclis’te oluşturulan komisyon bile raporunu açıklayamamıştır. İktidar tarafından yapılan ve halen yapılmakta olan resmi açıklamalar bakıldığında darbe girişimi FETÖ’cu -Fethullah Gülen Silahlı Terör Örgütü- terör örgütü tarafından yapılmıştı ve “milletin şahlanması” ile bu darbe girişimi bastırılmıştı. O günlerde neler olduğunu anlamak için anahtar cümle her halde Erdoğan’ın ağzından dökülen: “Bu darbe girişimi allahın bir lütfudur” olmalıdır.
Çünkü “ne istediniz de vermedik” diyenlerin bu yaklaşımı sadece Gülen Hareketi ile “birlikte yürünülen yolların” üzerini örtmüyor, sonrasındaki gelişmelerin ana yönünü de işaret ediyor. Erdoğan’ın açıklamaları üzerinden gidersek 17-25 Aralık bir milattır ve o güne kadar bu hareketle geliştirilen ortaklıklar, yapılan işler meşrudur, ama şu para sayma makinelerinin, ayakkabı kutularındaki paraların ortaya çıkarıldığı, “her şeyi sıfırlama” telaşına düşüldüğü “kara günlerden” sonra bu hareket, sonrasında düşman olmuştur. 17 Aralık sonrası uzlaşma adımları atılmak istenmiş, ancak 25 Aralık’la birlikte bu defter kapanmıştır. “Kaderin cilvesine” bakın ki 17-25 Aralık’ı kendini savunmak için ülkeye yeniden hatırlatan, hakkında bir yığın ciddi, karanlık iddia bulunan şimdiki İçişleri Bakanı Soylu’dur.
Bütün bu olup bitenlerden sonra ortaya dökülen gerçeklerin ışığında 15-16 Temmuz’a bakıldığında açık seçik görülen, ama kabul edilmeyen gerçek şudur: iktidar bu darbe girişiminin hazırlıklarını kesinlikle ve ayrıntılarıyla birlikte bilmektedir ve iktidarın başı, ordunun, istihbaratın başıyla kendi harekat planlarını ayrıntıları ile yapmışlardır. Varılan karar şudur; darbe girişiminde bulunmalarına izin verilecek, bu girişim bastırılacaktır. Çünkü bu üçlü tarafından yapılan değerlendirmelerde FETÖ’cülerin bu girişimi sonucuna götürüp, başarıya ulaştıracak bir güçlerinin olmadığı sonucuna varılmıştır. İzin verilmesi ise doğrudan sonradan atılmak istenen adımlarla ilgilidir. Yani OHAL ve Tek Adam Yönetimi kurma planlarıyla ilgili. İşin lütuf boyutu da zaten buradadır.
Darbe girişimi esas olarak birkaç saat içinde bastırılmış, ardından ilan edilen OHAL ile sivil darbenin yolu açılmış, tek adam yönetimi kurulmuştur. Bu arada KHK’larla 130 binden fazla kamu çalışanı işten atılmış, 6 binden fazla akademisyen tasfiye edilmiş, her hak arama mücadelesi şiddetle bastırılmış, OHAL yönetimi son çıkan torba yasanında yeniden kanıtladığı gibi olağan yönetim biçimi olmuştur. Bu arada “FETÖ Borsaları” kurulmuş, mala mülke “çökme” sözde yasal bir çerçeveye oturtulmuş, zaten bu çökmelere yasadışı yollardan yapan mafya vari örgütlere geniş bir alan açılmıştır. İktidarın bugünkü gerici-faşist yönetme anlayışı ve biçimi üzerine ise zaten her gün pek çok şey yazılıp çizilmektedir.
Darbe girişimi günlerinde ileri ve sol çevrelerin tutumuna da kısaca değinmek zorunludur. İlerici ve sol çevrelerden halka sokağa çıkma, mücadele etme çağrısı yapılmamıştır. Emek Partisi daha sonra bu konuda öz eleştirisini yapmıştır. Sol ve ilerici çevreler neden bu çağrıyı yapmamıştır? Bunu her bir çevre kendince açıklamaktadır ve bu açıklamaların hemen hemen ortak noktası bunun bir “klik savaşı” olduğu, “Erdoğan yönetiminin bu biçimde de olsa gideceği”dir. Klik savaşı olduğu doğrudur ancak tutumsuz kalmak, seyirci kalmak yanlıştır. Çünkü söz konusu olan halkın ve ülkenin bugünü ve geleceğidir. Sol, darbeye karşı çıkmanın, aynı zamanda bir başka biçimde Erdoğan yönetimi ile de mücadele etmek anlamına geldiğini anlamak ve görmek durumundaydı. Bunun dışında yapılan “darbeye karşıyız” açıklamaları ise bu çerçeve dikkate alındığında, ardından halka çağrı yapılmadığı koşullarda yetersiz ve biçare açıklamalar olarak kabul edilmelidir.
Sonradan ortaya çıkan gerçeklerin de kanıtladığı gibi: darbe girişimine karşı iktidarın iki yüzlülüğe, sahtekarlığa, iş birliğine dayanan, halkı tuzağa düşürmeye dayanan tutumu, darbeye karşı tek ciddi mücadelenin sol tarafından yapıldığı gerçeğini halkın ve işçilerin önüne getirecekti. Bu fırsat kaçtı, sol halka güven verme, kitleselleşme trenini kaçırdı. Sonuç: yaklaşık iki yıla yakın solun moral çöküntüsüne girmesi, halk hareketinin geriye düşmesidir. Ama ülke Türkiye, yöneten bu iktidar, egemen sınıflar işbirlikçi sömürücü egemen sınıflar olduğu sürece fırsatlar tükenmiyor. Ekonomik krizler, siyasi skandallar, yolsuzluklar, karanlık işler sürekli olarak bir lağımın patlaması gibi patlıyor. Olup bitenden doğru sonuçlar çıkarma, doğru bir taktik hatta sahip olma fırsatı ve olanağı sürekli olarak solcu ve devrimci güçlerin önüne geliyor. Halkın tutumu ise bütünüyle zaten farklı; birleşik ve genel bir mücadele olmasa da, başı derde giren hiç bir halk kesimi artık kaderine razı olmuyor, mücadele etmek için kimseden izin beklemiyor.
Sonuç olarak şunları söylemek gerekiyor: Gülen Hareketi’nin Amerikan istihbaratının kitle örgütü gibi çalıştığı bir gerçektir. Ama bu hareketin her mensubunun peşinen suçlu olarak kabul edilmesi kabul edilemez. Bu hukuksuzluğun kapısının ardına kadar açılması demektir. İktidarın Amerikancılığı ise tartışmasızdır. Sorunlar elbette vardır ve her sorun iktidar tarafından yeni bir iş birliği için fırsat olarak -Afganistan örneği gibi- görülmektedir. İşçi ve halk hareketi ise yeni bir canlanmanın eşiğindedir. İşçi ve emekçi halkın temel taleplerinin savunulması, gerici ve faşist güçlerin geriletilmesi, demokrasi ve özgürlükler için mücadele edilmesi, bunlar için açık ve net platformlar temelinde mücadele ortaklıklarına girişilmesi, buna gelmeyen ve katılmayan güçlerle bir süre aynı hedefe vurmanın kaçınılmaz olduğunun görülmesi, tüm bunlar içinde kendi bağımsız çizgisinin güç toplamasını sağlayacak taktik bir hatta sahip olunması son derece önemlidir. Kısacası; içinden geçilen sürecin özgünlükleri görüldüğünde, tutulacak yol da doğru bir biçimde tespit edilebilecektir.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37