İdlib'de HTŞ, Afganistan'da Taliban!
Fotoğraf: Flickr
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” açıklaması yeni bir tartışma başlattı. Bilindiği gibi ABD-NATO’nun Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Türkiye’nin Kabil’deki uluslararası havalimanının güvenliğini sağlaması konusunda oldukça istekli olan Erdoğan, bu açıklamasıyla Taliban’la anlaşabilecekleri mesajını vermek istiyordu. Bu açıklama sonrasında özellikle ulusalcı-laik çevrelerde “Türkiye, Taliban’a nasıl benzetilir” yönlü tepkiler yükseldi. Oysa Erdoğan doğru söylüyor, çünkü Türkiye’de Sünni İslam liderliği iddiasını ve cihatçı gruplarla iş birliğini yayılmacı emelleri için kullanmaya çalışan bir iktidar bulunuyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın Afganistan’da rol kapma arayışı bu politikanın bir parçası olarak gündeme getiriliyor. Dahası bu tepkileri gösterenler Erdoğan iktidarının Suriye savaşı boyunca cihatçı gruplarla ve bugün de İdlib’de HTŞ ile sürdürdüğü fiili iş birliğini unutmuşa benziyor.
Orta Asya, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu arasında bir geçiş bölgesi olması dolayısıyla stratejik bir konumda olan Afganistan uzunca bir süredir ABD, Rusya ve Çin’in başını çektiği, Hindistan, Pakistan ve İran gibi bölge ülkelerinin dahil olduğu bir egemenlik mücadelesine sahne oluyor.
ABD’nin 1979’da SSCB’ye karşı el Kaide’yi desteklemesi ve Pakistan’ın da cihatçı militanlara ev sahipliği yapması sürecinde kurulan Taliban, 1996’da Afganistan’da yönetimi ele geçirmiş ancak el Kaide’nin üstlendiği 2001 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle iktidarını kaybetmişti. Öte yandan ABD-NATO’nun 20 yıllık işgaline karşın Taliban yok edilemedi ve ABD, Katar’ın başkenti Doha’da geçen yılın şubat ayında yapılan görüşmelerde Taliban ile bir barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı.
ABD, Afganistan’dan çekilme sürecinde Türkiye’nin Kabil Uluslararası Havalimanının güvenliğini üstlenmesini ve Erdoğan iktidarının Taliban üzerinde etkili olmasını çok istiyor. Çünkü Erdoğan iktidarının orada üstleneceği rol, ABD-NATO’nun Rusya ve Çin etkisini sınırlaması bakımından büyük önem taşıyor. Özellikle Afganistan’ın, Çin’in kuşak-yol projesinin en önemli kavşaklarından biri olması, burayı ABD’nin Çin’le dünya genelinde sürdürdüğü egemenlik mücadelesinin en önemli alanlarından biri haline getiriyor.
Burada şu hatırlatmayı yapmak yerinde olacaktır. Erdoğan’ın 14 Haziran’da ABD Başkanı Biden ile yaptığı görüşme öncesinde S-400’ler başta olmak üzere iki ülke arasında çözüşemeyen sorunlar nedeniyle Biden’ın sert bir tutum alması beklentisi vardı. Ancak bu görüşme öncesinde Erdoğan iktidarı cephesinden Kabil’deki havalimanının güvenliğinin üstlenilebileceği açıklamasının yapılması, sorunlu konuların ertelenmesine ve beklentilerin tersi bir tutumunun ortaya çıkmasına yol açtı. Sadece bu durum bile bu konunun ABD için önemini göstermesi bakımından açıklayıcıdır.
Bu tablo aynı zamanda Erdoğan iktidarının Afganistan’da rol kapma konusunda neden bu kadar istekli olduğunun anlaşılması bakımından da açıklayıcıdır. Ekonomik ve siyasi olarak oldukça sıkışık olan Erdoğan iktidarı, ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistlerle ilişkileri yenilemek ve bölgedeki paylaşım mücadelesinde söz sahibi olabilmek bakımından Afganistan’da rol üstlenmeyi bir fırsat olarak görüyor. Bu nedenle Erdoğan, Afganistan’ın büyük bölümünü elinde bulunduran Taliban’a sıcak mesajlar gönderiyor.Tıpkı İdlib’de el Nusra’nın devamcısı HTŞ’yi “direnişçi” olarak görmesi gibi.
Erdoğan her fırsatta IŞİD’e karşı gerçek anlamda mücadele eden tek rejimin kendi iktidarı olduğunu söylüyor. Çünkü IŞİD ile mücadele, Suriye’de Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek ve Kürtlerin etki alanlarını sınırlamak bakımından oldukça işlevseldi. Ama aynı Erdoğan, IŞİD gibi el Kaide geleneğinden gelen Nusra’nın devamcısı HTŞ’yi “direnişçi” olarak görüyor. Çünkü HTŞ, İdlib’de Suriye rejimi ve Rusya’ya karşı Erdoğan iktidarının elini güçlendiren bir koz olarak duruyor.
Aynı iki yüzlü politikayı ABD emperyalizminin tutumunda da görmek mümkün. Kendi bölgesel dayanaklarını güçlendirmek için IŞİD ile mücadele stratejisini uygulayan ve bu temelde Kürtlerle iş birliği yapan ABD, İdlib’deki HTŞ’yi “Esad rejimi ile mücadeleye odaklanmış ve uluslararası tehdit oluşturmayan bir örgüt” olarak niteliyor. Ayrıca geçen yılın ilk aylarında İdlib’de Türk ve Suriye ordusu arasında çatışmalar yaşanırken dönemin ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in Erdoğan iktidarını Suriye ordusu ve Rusya ile çatışma konusunda teşvik edici açıklamalar yaptığı da biliniyor. Çünkü İdlib’de Türk askeri ve HTŞ’nin varlığı, Suriye’de ABD karşısında Rusya’nın elini güçlendirecek bir çözümün önündeki engellerden biri olarak duruyor.
Toparlamak gerekirse; Erdoğan, Taliban açıklamasıyla ABD ve batılı emperyalistlere iktidarının oynayabileceği taşeronluk rolü konusunda mesaj veriyor. Bu nedenle emperyalistlerle ilişkilere ve müdahale politikalarına karşı çıkılmadan ve ülke içinde de halkların birlikte yaşayabilecekleri demokratik bir düzenden yana tavır alınmadan Türkiye’nin Taliban’a benzetilmesine karşı çıkmak bir anlam taşımıyor.
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51