Yoksullaşan ülkede bayram

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Bayram ziyaretlerinin yapılmadığı günlerde de, aşılı, maskeli ve mesafeli olarak az sayıda dostları görme şansımız oldu. Oldu da, ne bir coşkulu bayram sevinci yaşayabildik, ne de ileriye ait umut ışıklarından görüntü alabildik. Milyonlarca insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken, saraylara sığınarak gizlenemezdik; nitekim, milyonlarca genç umutla bitirdikleri üniversiteden hayatın cehennemine atılırken insanın bayram yapası da gelmiyor, eğlenesi de!
Bayramlarda hep hikayeler anlatılır. Bu usule uyarak ben de bir gerçek hikayeyi sizinle paylaşmak istedim. Eski bir öğrencim çok başarılı bir iş insanı olarak, güçlü bir fabrika kurdu ve ihracat yaparak ülkeye büyük bir katkıda bulunuyor. Bu arkadaşımın her işlemi kayıt içi ve muntazam. Bayram görüşmesi için bir araya geldiğimizde fevkalade üzülerek şu durumu anlattı. Anlattığına göre, çalışma arkadaşlarına verdiği götürü bayram harçlığı nedeniyle her yılınkinden çok yüksek dozda teşekkür mesajları almış. Oysa, bu arkadaşımın olağan enflasyona ve firma kârına göre maaşlarını ayarladığını biliyorum. Fabrikasına gittim, harika işlerini gördüğüm gibi, idaresi hakkında da bana harika bilgiler verdi. Arkadaşım ihracatın da ötesinde İngiltere’de de bir şubesini açtı ve işleri pandemiye rağmen gayet iyi gidiyor.
Peki, böylesi krizden etkilenmeyen bir imalathanede düzgün bir işverenin çalışanlarına verdiği makul bayram primi karşısında çalışanların her yılınkinden çok farklı ve olağanüstü memnuniyet ifadeleri acaba neyin işaretidir? Arkadaşım da iktisatçı olarak görmektedir ki, devletin enflasyon hesabına göre yapılan maaş zammı ile yaptığı ücret ödemesi piyasanın devleti dinlemeyen enflasyonuna göre eriyince, ister istemez olağan yıllık zamlar uçar ve verilen bayram harçlığı da en sıkışık zamanda insanlara ilaç gibi gelir. Bu arkadaşım belki de zam vermeyip, çalışma arkadaşlarına olağanüstü mutluluğunu yaşatmasaydı kendisi de bu denli üzülmeyecekti. Bilemiyorum; TÜİK denen emir-kumanda altında çalışan insanlar acaba bayramı çocukları ve aileleriyle huzur içinde idrak edebildi mi!
Devletin emir kumanda sisteminde çalışan tüm kamu çalışanlarından ve halkın temsilcisi olarak parlamentoya seçilmiş ve halktan toplanan vergilerden maaşını alıyor olmasına rağmen emir-kumanda altında çalışmaya razı olan tüm vekillerden rica ediyorum, lütfen şu gerçek anlatıyı bir kez okuyunuz ve iki dakika düşününüz. Ukrayna’nın devlet Başkanı Vladimir Zelensky ülkesinin memurlarına şöyle seslenmiş: Çalışma ofislerinizde benim fotoğraflarımı değil (haşaa!), çocuklarınızın fotoğraflarını asın (ne haddine!). Karar vereceğiniz zaman o fotoğraftaki çocuklarınızın gözlerine bakın. Yaptığınız işlerden dolayı sizinle gurur mu duyacaklar, yoksa utanacaklar mı?”
Ah Zelensky, sana ne diyeyim ki, ulusundan, seçmeninden utanmayan, çocuklarından utanır mı? Çocuklar ne de olsa babalarını aileden, hatta aile büyüğü olarak görür. Bence siz de çocuklarınızdan utanma duygusunu bir tarafa bırakın da, halkınıza kendinizi bir aile ferdi olarak belletin, göreceksiniz, o denli rahat edeceksiniz ki, hatta sizin olmadığınız yerde dahi, yoksulluk ciğerine kadar işlemiş olan köleleriniz sizin usulsüzlüklerinizi öylesine savunur ki, sizin kaşanenizden dışarı çıkmanıza dahi gerek kalmaz. Avrupa’ya, Batı dünyasına adaleti, dürüstlüğü biz taşıdık diye övündüğümüze göre, sizden öğrenecek değiliz bu işleri! Hatta fethedilen topraklarda dahi daldan bir elma alındığında, hak geçmesin diye, dala bir miktar para iliştirilirmiş. Demek o zamanlar paralar dallarda saklanırmış, şimdiki gibi ayakkabı kutularında değil!
Dünkü sohbetimizde, şu ünlü şehir hastanelerini de konuştuk. Başka bir arkadaşımızın şehir hastanelerinin konumları ile ilgili söylediklerine hiç şaşırmayan iş insanı arkadaşım, tereddütsüz, o binaların ve tesislerin bizler için değil, yabancılar için yapıldığını ifade etti. Doğru, artık hastanelerimize gittiğimizde bizlere sıra gelmiyor. Nitekim, bir başka arkadaşımın annesinin yoğun bakıma yatırılması söz konusu idi, yabancılardan yer olmadığı için, günlerce bir tanıdık aramasına koyuldular ve ancak öylesine birkaç gün sonra Allah rızası için iyilik ettiğimiz yabancılardan sıra geldi de, kadını yoğun bakıma yatırabildiler ve kadın iki gün sonra ruhunu teslim etti. Bunda da şaşılacak bir şey yok ki, kapımıza dayananlara tabii ki, insanlık adına buyur ederiz. Zira, Türk milleti çok yardımsever, çok alicenaptır, ne var ki bu güzel huyumuz ihraç ürünüdür, ihracat fazlası bulunmadığından içte kullanılamaz! Bize sığınanlara biz yüz çeviremeyiz. Çeviremeyiz, çünkü onlarla beraber Batı’dan bize “stopper” parası geldiği gibi, ikinci sınıf sermaye yapısı da kayıt dışı adam kullanarak dini farizasını yerine getiriyor! Kavimler akını gibi güneyden kuzeye yürüyen “sömürülenlerin intikamı” göçüne karşı biz insanlık görevimizi yapıyoruz. Para ile değil mi; parasını verir, sömürürüm sloganını şiar edinmiş Batı’nın bizi aracı yapması bizim de işimize yaramıyor mu! Lütfen, birbirimiz aldatmayalım; yüceliğimizi ve basiretli devlet anlayışımızın tarihe geçecek söylemlerini bir tarafa koyalım da, devletimizin çürümesinin engellenmesi yollarını zorlayalım, zira başka devletimiz yok!
Evrensel'i Takip Et