‘Ayrık otu’ meselesi

Fotoğraf: Rasbak/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)

Kirvem,

Kabul edelim ya da etmeyelim, memleket sathında ayan beyan sırıtan gerçek şu ki, özellikle bugünlerde halkımızın, milletimizin ali menfaatlerini yakından ilgilendiren maddi, manevi konular hakkındaki fikirlerimizi şu veya bu yollarla ifade etmeye kalkıştığımızda; genellikle gelip dayandığımız yol kavşağında, kimilerimiz düşüncelerimizi mümkün olduğunca “Suya sabuna dokunmadan” ya da “Ne şiş yansın ne kebap” babında dillendirirken, beri yandan kimilerimiz de, tam aksine “Doğrucu Davut” kesilip, hatta söyleyecek üç kelamımız, yumurtlayacak bir çift sözümüz varsa, bunu da, kapı yerine bacadan dalıp, akabinde de illa da “Kör gözüm parmağına” tarzında terennüm ediyoruz…

Atalarımızın  buyurduğu, “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” tespitinden  yola çıkıldığında, yine anlaşılan o ki, kimilerimiz, daha önce sütten ağzımız yandığı için yoğurdu üfleyip yerken, buna karşılık bazılarımız da, bu veya benzer  konularda önceden tedbir alıp, dolayısıyla işimizi sağlam kazığa bağlamaktan ziyade, “ya herru ya merru” diyerek sorunlarımızı oluruna bırakıyoruz…

Aslında  “demokrasi”den yana nasibini bol kepçeyle alan bu bizim diyarlarda; vatandaşlarımızın neredeyse tümü, yani ben, sen, o, öteki, beriki demeden hepimiz “özgür irade”mizle oy sandıklarına attığımız damgalı, mühürlü rengarenk reylerle, demokrasiye olan aşkımızı belirtirken, bunu,  “hukuk” düzenimizin havuzlarında istediğimiz gibi kulaç atıp, gerektiğinde serbest, kurbağalama, sırtüstü ya da kelebek stillerinde yüzmemizi sağlayan “adalet” terazimizin hassasiyetine borçluyuz…

Yedisinden yetmiş yedisine varıncaya kadar cümle alem, adaletin hükmünün olmadığı ya da zıttırım gerekçelerle, keyfi nedenlerle rafa kaldırıldığı ülkelerde; tabii ki aynı zamanda da bizatihi kendi topraklarımızda da; çayır, çimen, yonca, ebegümeci, deve dikeni, pelin otu, misk otu, solucan otu, zufa otu, sedef otu, selam otu, karakafes otu, limon otu, hardal otu, kuş otu, semizotu gibi daha bir sürü otların doğru dürüst yetişmediğini bildiğimiz halde, yine de mülkümüzün, çadırımızın temel direği olan “hak, hukuk, adalet” meselesini önemsemeyip, amiyane deyimiyle bir çuval inciri farkında olmadan berbat ederken, diğer taraftan da bunun ceremesini eninde sonunda hep beraber “kadeve’siyle birlikte ödüyoruz ama, o zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor…

Nitekim iş işten geçtiğinde, yani teker kırıldıktan sonra yol gösteren politika cambazlarının ortalıkta cirit attığı ülkelerde, daha da açıkçası adaletin yerle yeksan olduğu diyarlarda; kimileri şifa kaynağı, kimileri ağız tadı niteliğindeki çeşitli otların yetişmesi hayale dönüşürken, öte yandan ülkemizin birlik ve bütünlüğünü kökünden silip süpürmek için haince didinen “ayrık otları”nın derebeyliği giderek ülkemizin sathına yayılıyorsa, ol zaman acaba kabahat kimde, işin bu faslını kendi payıma gerçekten de bilemiyorum Kirvem!

Evrensel'i Takip Et