Kendi sesinden sinemanın ‘ses’i Necip Sarıcı (3)

Fotoğraf: Mesut Kara
Çok şey yaşamış, dönemine tanıklık etmiş, döneminin değerleriyle, iz bırakmış insanlarıyla güzellikler yaşamış, anılar biriktirmiş, tüm bunları da belleğinde tutmuş, sonraki kuşaklara aktaran insanlara “yaşayan tarih-canlı tarih” deriz ya Necip Sarıcı da öyle değerli insanlardan biri. Tanıyanların “tam bir İstanbul beyefendisi” dediği ve hemen arkasından da “Sinemamıza çok emek vermiş, çok şey katmış değerli bir insan” diye eklediği Necip Sarıcı’nın yaşam öyküsünü, anılarını aktarmayı sürdürelim:
Artık para kazanmaya da başlamıştım, maaşım biraz daha arttı, dublajdan bahşişler de veriliyordu. Lale Film’de Mayıs 1958’in sonunda ses odasına geçmiştim, mesai yoğun. Mayıs 1965 senesi, Etiler’den daire aldım. Yani hesaplayın, bugünün parasıyla 30 sene çalışmak lazım bunun için. Sinemanın bereketi vardı eskiden. Sinemanın bereketi olduğu kadar kültürü de vardı. Yedinci sanat, anlatmadığı konu yok. Dünyada bir filmin anlattığı kültürü hiç bir ansiklopedi, kitap anlatamaz.
Son yıllarda sinema öğrencileriyle (eylül 2007’de) sohbetlerimiz oluyor, ‘Peki, 16 mm. ne?’ diyorum. Onu daha ‘öğretmediler’ diyorlar. Çok üzülüyorum. Film görmemiş, filmi sinemada izliyor, ama filmin, pelikülün ne olduğunu bilmiyor.
BİZ ÇOK İYİ İŞLER DE YAPTIK YEŞİLÇAM SİNEMASINDA
Sinemanın sınırsız zenginlikleri var ama anlayana tabii ki. Ben sinemanın içinde, sinemanın zenginliklerini fark ettim. Muhteşem bir kitaplığım oldu. Sinemanın boş zamanında iki şey yaptım ya sahaflara gittim ya da fotoğraf çektim. Çok zengin bir kitaplığım var, edebiyat, tarih, sinema... Sinemayı öğrenmek için de okudum. Sinema için edebiyat, tarih, divan edebiyatı bileceksiniz Öğrenmenin sınırı olmadığını gördüm. Şimdi eski sinema, Yeşilçam sinemanın akademisi, üniversitesi… Çok güzel insanlar yetiştirdi. Çok da fazla eser bıraktı. Bugün hiç bir film, o beğenilmeyen, bizim iyi niyetlerle katkılarda bulunduğumuz filmlerin yerini tutamaz.
Tamam, farklı -kendi- sinemanı da yapacaksın, yaparsın da ama sonra kendin seyretmek zorunda kalırsan… Film kutsal bir malzemedir. Ben yere düşen filmi, kaldırıp, öpüp başıma koyarım. Biz çok iyi işler de yaptık Yeşilçam sinemasında.
Yeşilçam sinemasında muhteşem İstanbul dekoru vardır, muhteşem mekanlar, çok iyi niyetli oyuncular vardır. O oyuncu, arada ekmek arası köfte verildi mi çok mutlu olurdu. Şimdi tırlarla sete gidiliyor, en üstün restoranlar, kurumlar tarafından her an kahvesini, neskafesini içiyor, öğle vakti açık büfe yemekler yeniyor. Yeşilçam’da yaya gidiliyordu, şu kostümleri al gel denildiği zaman komşudan alıp geliniyordu.
Mecidiyeköy stüdyo alanıydı. İşte; Lale, Acar, Atlas Film, 46 ses stüdyosu... Hepsi ranta kurban gitti. Hanlar yıkıldı. Ben burada (Lale Film Stüdyosu) çok şey öğrendim.
O muhterem patronumuz Cemil (Filmer) Bey, Atamızı da tanımış. Enver Paşa döneminde ilk kameramanlardandır. Kendisine ilk kamera o zaman verilmiş. İstanbul işgalinde meşhur Sultanahmet mitingi var, “Allahaısmarladık” filminde kullanılmıştır orijinal olarak. Bunu filme çeken Cemil Filmer, anı kitabına bakarsanız görürsünüz. Orada birinci konuşan Halide Hanım, ikinci Sabahat Hanım, sonra bu mitingler Kadıköy ve Üsküdar’da tekrarlanıyor. İşgalcilere karşı, işgal edilmiş ülkede belki de o tarihte dünyada en büyük toplantısı. Sultanahmet’te 100 bin kişiyi toplamak, Alemdar baskınlarının olduğu dönemde büyük cesaretti.
KENDİ İŞİMİ KURMA ZAMANI
1973’e kadar Lale Film ile geldim. 1973’te artık kendi işimi kurmaya karar verdim. Saner Film bize laboratuvarını sattı. Lale Film’de bütün yerli filmcileri, Erman Film, Arzu Film, Umut Film hep tanımıştım. Onların filmlerini yaptım. Çok da sevdiler beni, gelişmemiş şartlar olmasına rağmen onların filmlerini kötü yapmamaya özen gösterdim. Kendi stüdyomu kurunca, yaşadığım en güzel anlardan biri o oldu. Bütün Yeşilçam bize aktı.
Biz de büyük çaba ile o dönemin en büyük filmlerini, aşağı yukarı, 1000’e yakın filmi kendi stüdyo laboratuvarımızda yaptık.
Bugün TV’de izlediğiniz, işte “Lale Film’de sesleri alan Necip Sarıcıoğlu, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir”, laboratuvar elemanları yazan, o pırıl pırıl Kemal Sunal’lı, Şener Şen’li filmler...
1979’da, Sabahat Hanım’ın “Burayı Necip alırsa 500 lira eksik alırım hissemden” sözü ile burayı aldık. Gücüm yetmediği için iki arkadaş daha buldum, mülkü ile Lale Film’i aldık. Burada çok geniş laboratuvar ve dublaj salonlarımız var.
1968’de Metin Erksan’la Kuyu filmini yapmıştık. 1973’te de karşıma çok muhterem, çok asil, çok güzel bir insan çıktı; Ömer Kavur. Daha önceden de dostluğumuz vardı. Yapı Kredi’ye reklam filmleri çekiyordu. Ben de onun sesini yapıyordum. Geldi,” Necip elimde projeler var, ilgilenir misin” dedi, ben de ilgilenirim dedim. Onun “Yusuf ile Kenan” filminin yapımcısı oldum. Arkadan “Kırık Bir Aşk Hikâyesi”, ve “Ah Güzel İstanbul”u çektik. Çok ödüller aldık filmlerden, övgüler aldık. Ama çok para kazanmadık. Bugün bu bina 650 metre kare bir alan, burası sinemaya adanmış bir yer.
Arşivimizde 1000’in, belki 2 binin üzerinde senaryo var. Sahaflardan, çöplerden topladık, Bülent Oran’ın senaryolarını. Bir şeyleri saklayamazsak, koruyamasak, tarihi koruyamayız. Hâlâ çok iyi bir sinema tarihi yazılmadı. Yazılmış değerli çalışmalar var.
Çok dışlanmıştır Yeşilçam ve eski sinema. Yeni ve daha iyisini yapmaya çalışın. Daha iyisi yapılıyor işte, sinema yapılıyor, sinema çok iyi bir konuma geldi. Sinema çok pahalı bir iş, Şimdi iyi sinemayı bulduk, ama koltuklarda oturacak sinema seyircisini bulamadık. Bakın 1950’lerde, 1952- 1954’lerde çekilen bazı filmler var. İptidai şartların olduğu bir dönemde, gece karartmasının, elektrik kesintisinin yaşandığı yıllarda, Türkiye’nin nüfusunun yarısının izlediği filmler olurdu. “Vurun kahpeye”, “Çakırcalı Mehmet Efe”, -daha nicesi, şimdi belki 100 tane sayarım- 10 milyon insan seyretti. Seyredemeyenlerin ayaklarına götürüldü seyyar sinemalarla. Kahvelerde oturulur, açık havada, meydanlarda çarşaflar gerilerek filmler oynatılırdı. O kadar üniversite, sinema öğrencisi var, işte daha önce söyledik sinema sinemada öğrenilir diye. İzlenebilir filmler yapacağız o zaman. Bunun sihiri, büyüsü nedir? Onu yakalamamız çok önemli.
Evrensel'i Takip Et