Çürüme
Fotoğraf: Seyit Ahmet Eksik/AA
Türkiye tarihi bir darbeler tarihi olarak da izlenebilir belki. Yalnız Türkiye mi, Osmanlıdan el almış bir darbe geleneğinde hizaya getirilecek bir toplumun değişimini de görüyoruz her darbeyle birlikte. Yaşadığımız bu tatsız tuzsuz ama çılgınca tükettiğimiz hayatlarda Özal‘ın sorumluluğunu unutmamalı. Hepimizin zihninde başka bir teli titreten o meşhur “benim memurum işini bilir” 12 Eylül cuntasının hedefini de toplumun yaşam biçimine baktığımızda o hedefe ulaşıldığını da gösteren en önemli tanımlamalardan birisi.
Dün Ayşen Şahin’in yazısını okurken, birlikte çürüme halimizi ve bu çürümeyi önlemek için ne yapabileceğimizi düşündüm. Tüm memlekette ortak bir amaç için mücadele ettiğimiz 2013 yazı geldi gözümün önüne. Bir gece uçağından itiş kakış inen insanların arasında o yaz aylarında ağacına, parkına sahip çıkmak için yan yana duran, polis şiddetiyle gaza bulanıp gece son vapurla, son otobüsle evine dönmek üzere yola çıkan, kalabalıklar içinde birbirine yol veren, yanlışlıkla çarptığında özür dileyen, gözünün ta içine bakan, çevresini saran insanların gereksinimlerini, sıkıntılarını dert eden insanlar olmalı, dedim kendi kendime. Memlekette en az her 75 kişiden biri o ağacı kurtarmaya çalıştıysa, 200-300 kişilik bir uçakta da üçü beşi vardır mutlaka. O kısacık 2 ay bizi dönüştürmüş, yürek atışlarımızı eşlemişse, ortak bir amaç uğruna birlikte mücadele etmenin etkisini unutmamalı.
Her koyunun kendi bacağından asıldığı, her memurun kendi kurtuluşunu öncelediği bir hayattan çıkıp, ortak bir hayatı elbirliği ile kuracağımız bir toplum olmanın yolu mücadelenin ortaklaşmasından geçiyor. İki yıla yakın bir zamanda, hanidir hayatlarımızı rehin almış iktidarlardan da ötesi, ölüm korkusu ile içimize döndüğümüz bir virüs ile sınanırken, salgınla mücadele yürek atışlarımızı eşleyebilirdi. Olmadı, olamadı... İktidarların tehditkâr otoriterliğini aynı şiddette hissetmesek, hissedemesek de bu virüsün ölüm tehdidini birlikte yaşadık diye düşünmüştük başlarda ama salgın derinleştikçe ne denli sınıfsal olduğuna da tanıklık ettik. Yoksul mahallelerde ölenler kat kat fazlaydı, işçi sınıfı en az iki kat daha fazla hastalanmıştı. İşsizler ise açlığa mahkumdu. Yeni çalışma modelleriyle evden çalışmanın konforuna kapılanlar ölüm korkusunu uzak tutabildiler kendilerinden belki. Tehdidi aynı şiddette hissetmediler gerçi ama o kapatıldıkları evlerden çalışmanın düşündükleri kadar konforlu olmadığını kısa sürede fark ettiler. Esnemiş çalışma süreleriyle, kapandıkları evin dayattığı ev içi emekle, bu yeni modelin ancak patronlara yaradığını görmekte gecikmediler.
Yakanın renginden bağımsız, emekçilerin ortak mücadele alanı olabilirdi belki bu salgın. Olmadı! İktidarın gizlediği bilgiler bizi bir salgının ciddiyetinden uzak tutarken, bilgiyi gizlemenin beslediği yalanlar, her köşeden hayatımıza sızan komplo teorileriyle salgının başında kasıtlı kullandıklarını düşündüğüm sosyal mesafelerimizi de alabildiğine artırdı. Ortak bir mücadele ağı öremedik, birbirimizi hissedemedik, hissetmiyoruz.
Testlerle ilgili bilgileri çarpıtmaktan, aşıları karalamaya, maskelerin yararsızlığından zararına her kurulan komplo aslında birbirimizi hissetmemizi, birlikte yaşama irademizi yok etmeye dönük. Bize düşen bu yalan bilgileri usanmadan ifşa etmek, birlikte olmadan kurtuluş olmadığını fark etmemizi sağlamak. Bu salgınla yeniden yüreğimizi eşleyebiliriz. Aşılar bizi koruyor, biliyoruz. Hiç olmazsa hastalığı ağır geçirmemizi önlüyor. Yalnız kendimizi değil, birbirimizi de koruyoruz böylece. Uzun zamandır yaşamadığımız bir dayanışma duygusu. Koyun olmadığımızı, işini bilen memurlar olmayı reddettiğimizi hatırlatıyor hepimize, hatırlatmalı! Aşılar ağır hastalıktan korusa da çok sevdiğimiz ana babalarımızın ek hastalıkları olduğunda aşıya rağmen hastalıktan daha fazla etkilenecekleri gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Onları bu tehditle karşı karşıya bırakmamak, en yakınımızdakini düşünmek de birbirimizi düşünmenin ilk adımı olabilir. O çürümeyi durdurabilir.
Ya hep beraber ya hiçbirimiz! Çürümemek için...
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26
- TTB Afetlerde Sağlık Hizmetleri Yönetimi Akademisi (ASHYA) 22 Ağustos 2024 04:42