Tunus’ta yeni dönem
Parlamento binasına girmek isteyenlere müdahale eden Tunus askeri (Temsili görsel) | Fotoğraf: Nacer Talel/AA
17 Aralık 2010’da Tunuslu Muhammed Bouazizi’nin kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. 27 yaşındaki genç seyyar satıcı korkunç şekilde can verirken yoksulluğa, tacize, aşağılanmaya karşı isyanı birkaç hafta içinde milyonları arkasına katarak kıtaları aştı. Libya, Mısır, Suriye, Yemen, Bahreyn’de sokaklar ekmek ve özgürlük sloganlarıyla yankılandı. Kuzey Afrika, Ortadoğu’nun kaderi olduğunu sanılan rejimler, uluslararası ittifaklar sarsıldı. Kimisi kısmen, kimisi tamamen yıkıldı. Yerel, bölgesel, küresel efendiler hemen müdahale ettiler. Savaşlar çıktı, insanlar öldü, milyonlar başka diyarlara doğru yollara döküldü. Bölge tarihinde unutulmayacak bir on yıl yaşandı. Hafta başında Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in Başbakan Meşişi’yi azletmesi ve meclisin yetkilerini askıya alması bir döngünün sonuna gelindiğine işaret ediyor. Yeni dönemde Tunus’un ve bölgenin kaderi ne olacak?
Bu sorunun cevabını vermek için henüz çok erken ancak bazı ipuçlarını tespit etmek mümkün. Bunların en önemlisi Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi’nin temsil ettiği Nahda hareketinin siyaseten tasfiye olmaya doğru ilerlemesidir. Baştan beri kendini bölgedeki Müslüman Kardeşler partilerinden ayrıt etmeye özen gösterse de Nahda da kendini kardeş partilerinin kaderinden kurtaramayacak gibi görünüyor. Tabii Nahda, Mısır ya da Suriye’de tanık olduğumuz şiddete maruz kalmayabilir, ancak siyaseten iflas ettiği reddedilemez bir gerçek. Acaba bu olay nasıl bir siyasi dönüşüme yol açacak? Son on yılın çalkantısı içinde olgunlaşan yeni kuşak bu dönemden nasıl dersler çıkaracak?
Tunus diğer Kuzey Afrika ülkelerine kıyasla daha küçük, bölgesel ve küresel politikada daha etkisiz gibi görünse de çok önemli bir yere sahiptir. Kurulduğu günden beri bölgede kimi zaman bir istisna, kimi zaman bir model olarak boy gösterir. Tunus 1970’lerin sonunda bölgede neoliberalizmin, 2010’larda ise Arap isyanlarının da vitrini oldu. Halk isyanları her ülkede birer birer ezilirken Tunus demokratikleşme umudunu canlı tutmayı becerdi. Cihan Tuğal gibi siyaset sosyologlarının da vurguladığı gibi bu farkın başlıca nedeni ülkenin sendikal geleneğiydi. Siyasi parti tecrübesinin çok kısıtlı olduğu bölgede Tunus sendika ve sivil toplum örgütleriyle diğer ülkelerden ayrıştı. Bu farklılık hâlâ Tunus halkının elindeki en önemli değerdir ve geçtiğimiz on yıl içinde türlü yenilgilere rağmen büyümüş ve daha da gelişmiştir. Ülkenin demokrasi güçleri bölgede eşsiz bir siyasi tecrübeye sahiptir. Restorasyon kuvvetleri Nahda’nın iflasını vesile ederek bu değerli mirası da tasfiye etmeye çalışacaktır. Bu tehlikeye karşı tetikte olmak, bu tehdidi etkin taktiklerle savuşturmak bugün Tunus demokratlarının önündeki en tarihi görevdir.
Tunus bir kez daha bölgenin geleceğine ışık tutan gelişmelere sahne olurken özellikle Türkiye’deki demokrasi güçlerine paha biçilmez dersler veriyor. Önümüzdeki haftalarda elbette gelişmelerin bölgesel ve küresel jeopolitik boyutlarını ele alacağım. Ancak bu mesaide odağımızı her zaman demokrasi güçlerinin mücadelesinde tutmalıyız. İki gerici güç arasındaki kavgada tasfiye olmamayı ve bu kavgayı bir fırsata dönüştürmeyi öğrenmemiz şarttır.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22