28 Temmuz 2021 00:37

Gülmeden, ağlamadan, nefret etmeden, anlama gayretiyle

Pfizer-BioNTech Kovid-19 aşısı

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bilim anlamaya çalışır. Sosyal bilimler bilim insanından, kendisinden çok farklı olan, aynı düşünmeyen toplumsal kesimleri de analiz etmesini ve anlamasını bekler. Bu farklı toplumsal kesimler üzerine “gülmeden, ağlamadan, nefret etmeden, fakat anlama gayretiyle” çalışmalar yapmasını bekler. Tam da bu sayede polis şiddetinden rahatsız olan, şiddete karşı olan bir bilim insanı polis şiddetinin dinamiklerini anlamaya yönelik çalışmalar yapar. Irkçılık üzerine, yabancı düşmanlığı üzerine bilimsel çalışmalar yapanlar ırkçılıkla dalga geçmez, ırkçılar karşısında saçını başını yolmaz, onları küçümsemek yerine anlamaya çalışır. Ancak anlamaya çalışmak hak vermek demek değildir.

Bu bilimsel çalışmalar sayesinde politikacılar, örneğin ırkçılıkla mücadele için politikalar üretebilirler. Buna karşılık, anlamadan, böyle bir kaygı taşımadan üretilen politikaları görmek için çok uzağa gitmemize ve bakmamıza gerek yok. Bu tür politikalarla her gün her an karşılaşıyoruz.

Bilim, özellikle de sosyoloji bilimi insan topluluklarını homojen yapılar olarak ele almaz, onlara bütüncül yaklaşmaz. Toplumsal gruplar içindeki farklılıkları ortaya koyar. Görünen ya da örneğin medya tarafından gösterilenin gerçekte farklı olabileceğini gösterir.

Neden tüm bunları hatırlatma gereği mi duyuyorum? Bir yandan, aylardır “ırkçı faşist davarlar sürüsüne” indirgenen salgın önlemleri karşıtı protesto eylemleri düzenleyen, bu eylemlere katılan toplumsal kesimlere dair tutumları eleştirmek için. Zira, o kadar homojen bir toplulukla karşı karşıya değiliz. Diğer yandan, benzer bir biçimde “aşı karşıtlarını” “bilim düşmanı, Orta Çağ kafasına sahip kişilere” indirgeyen anlayışa karşı çıkmak için. Günlerdir Türkiye’de medya Fransa’daki eylemleri “aşı karşıtlarının” düzenlediğini bildirip duruyor. Oysa eylemler her şeyden önce sağlık pasaportunun restoranlar, kafeler, sinemalar, konserler başta olmak üzere birçok mekâna girişte zorunlu hale getirilmesine karşı yapılıyor. Sağlık pasaportu kişinin aşı durumunu, test sonucunu veya Kovid-19 geçirdiğini gösteren bir belge. Eğer aşı olmadıysanız ve son altı ay içinde Kovid-19’a yakalanıp bağışıklık kazanmadıysanız, bu durumda söz konusu mekanlara girebilmeniz için son 48 saat içinde yaptırdığınız negatif test sonucunu ibraz etmeniz gerekiyor. PCR testlerinin de eylül ayından itibaren ücretli olacağını hatırlatalım.

Eylemler, bazı kesimler için aşının zorunlu hale getirilmesine karşı da düzenleniyor, ancak esas itiraz konusu, sağlık pasaportunun kamusal yaşama katılımın geçiş kartı haline getirilmesi. Protestolar aşı karşıtlarına indirgenemeyecek kadar da farklı fikirleri içinde barındırıyor. Ama Türkiye’de basın yayın organları ısrarla itirazları aşı karşıtlığına indirgiyor. Sosyal medyadaki tartışmalar da keza öyle.

Meselenin göründüğü ve sunulduğu gibi olmadığına Fransa’nın Drôme Bölgesi örneğini vereyim. Drôme Vadisi sanatçı ve entelektüellerin yoğun yaşadığı, çok sayıda festivalin düzenlendiği solcu bir bölge. Başta senaristler olmak üzere, burada yaşayan sanatçılar festivallerde etkinliklere katılacak olanların sağlık pasaportunu gösterme zorunluluğuna karşı çıkmak için sivil itaatsizlik eylemine hazırlanıyorlar. Zira, özgürlüklerden mahrum bırakılmaya karşı bu eylemlerin köprüden önceki son çıkış niteliğinde olduğunu düşünüyorlar. Geçtiğimiz günlerde bölgedeki 15 kadar senarist bir araya gelip neler yapılabileceğini tartışmış. Libération Gazetesi’nin haberine göre, elliden fazla kişinin katıldığı kültürel etkinlikler için sağlık pasaportu ibraz etmek zorunlu olduğundan, 49 kişilik gruplar halinde etkinlikler düzenlemekten açık direnişe kadar uzanan farklı eylem biçimleri müzakere edilmiş. Bu tartışmaları yapan kişiler ne kör cahiller ne bilim düşmanları ne de Orta Çağ kafasına sahip kimseler; yasaklarla, kısıtlamalarla ve giderek otoriterleşen rejimle, “denetim toplumuyla” mücadele ediyorlar.

Fransa’daki bu farklı farklı itirazlar, HES kodunun kamu kurumlarına ve AVM’lere girişte zorunlu kılınması ve hatta toplu taşım araçlarında kullanılan kartlarla eşleştirilmesi karşısında en muhalifinin bile tek ses çıkarmadığı, kuzu kuzu itaat ettiği bir ülkede sanırım çok da anlaşılmıyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa