29 Temmuz 2021 00:48

Devrim başlatan ve bitiren ülke: Tunus

Tunus'ta sağlık çalışanları, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ağırlaştırdığı çalışma koşullarını protesto etmek için başkentteki sağlık bakanlığından başbakanlık ve diğer hükümet binalarının bulunduğu Kasaba Meydanı'na yürüdü. (Yassine Gaidi/AA)

Fotoğraf: Yassine Gaidi/AA

Paylaş

Tunus, 2011’de başlayan ayaklanma ile devrilen Zeynel Bin Abidin döneminde bile birçok açıdan Arap dünyasında farklı bir yeri olan, örnek gösterilen tek ülkeydi demek yanlış olmaz.

Tunus, Arap ülkelerinin çoğunda adı bile geçmeyen sendikal hareketlerin, sivil toplum örgütlerinin, kadın hakları başta olmak üzere birçok alanda aktivizm, siyasetle sınırlı kalmayan muhalefet anlayışı olan bir ülke.

On yıllar içinde aşınsa da bu hareketlerin, örgütlerin sırtını dayadığı anayasa ve anayasayı bütün fırtınalara rağmen korumaya çalışan köklü ve geniş örgütlenme kültürü ile bugünlere gelen Tunus bir kez daha Arap dünyasını böldü.

Konuşma tarzı ve mimiksiz yüzü sebebiyle Tunusluların Robocop dediği Cumhurbaşkanı Kays Said meclisi bir aylığına kapattı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı, başbakanı görevden aldı, ordu ülke genelinde sokağa inip bazı şehirlerde ve kamu kurumlarının bulunduğu bölgelerde konuma görevini üstlendi. Ülke genelinde kısmi sokağa çıkma yasakları kararları alındı.

Bu gelişmeler bir kez daha hem Arap dünyasını hem de bizzat Tunus’u böldü.

Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin bir kısmı bu gelişmeleri Mısır’da Mursi’yi deviren Sisi darbesi ile özdeşleştiriyor. Benzeşen birçok yönü olsa da Tunus’taki mevcut durumu anlamak ve gidişatı kestirmek için Tunus’un kendine has şartlarını ve Tunusluların motivasyonlarını göz ardı etmemek gerekiyor.

Mısır’da Mursi ile birlikte Müslüman Kardeşler iktidar olmuştu. Aslında Mısır başta olmak üzere Arap ayaklanmasının sokak çatışmalarına dönüştüğü bütün ülkelerde Müslüman Kardeşlerin ön planda olduğu artık bir sır değil.

Tunus’taki En Nahda hareketi de Müslüman Kardeşler ile bağları olan, Tunus’un devrik lideri Zeynel Bin Abidin döneminde birçok mensubunun yurt dışında yaşadığı, siyasi arenada görünür olmadığı bir yapı.

Ancak Mısır’da Sisi yönetiminin hükümete değil doğrudan Müslüman Kardeşlere açık savaş başlattığı bir süreç ile Mursi’yi deviren darbe gerçekleşti ve bu açık savaş hâlâ devam ediyor.

Arap Ayaklanması’nın başladığı ülke olan Tunus’ta ise, En Nahda Hareketi normalde aynı masa etrafında oturması bile çok zor olan siyasi hareketlerle ve partilerle uzlaşarak ülke yönetimine geçti.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in bir kesimin ‘darbe’ olarak adlandırdığı sürecin gerekçeleri arasında ‘en azından şimdilik’ Sisi benzeri Müslüman Kardeşlere yönelik bir mücadele amacı görünmüyor. Tunus’ta En Nahda ile koalisyon ortaklığı yapan bütün siyasi partiler ve taraflar da hem halkın öfkeli kısmının hem de Cumhurbaşkanı Said’in hedefinde.

Yine dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta her ne kadar Müslüman Kardeşlerin Tunus kolu olarak tanımlansa da En Nahda Hareketi'nin Tunus’un kendine has şartlarını göz ardı edemeyeceği gerçeğini kabullenerek hareket etmeye çalışıyor olduğu…

Geçtiğimiz yıllarda En Nahda, kadın hakları başta olmak üzere birçok konuda mecliste yapılan oylamalarda, kanun çalışmalarında, sivil toplum örgütleri ile müzakere süreçlerinde Müslüman Kardeşler örgütünü kızdıran ve yine örgüt tarafından ‘taviz’ olarak değerlendirilen birçok kriz de yaşadı.

Bu nedenle En Nahda’nın Tunus’un kendine has şartları ve siyaset kültürü sebebiyle Müslüman Kardeşler kimliğini törpüleyip kendini bir çeşit muhafazakar merkez-sağ hareketi olarak konumlandırmaya çalıştığını savunanlar da oldu, hâlâ var.

Buna karşılık En Nahda’nın takiye yaptığını, Müslüman Kardeşler kimliğinden asla vazgeçmeyeceğini, bu doğrultuda Mısır’da başarısız olan ‘projeyi’ Tunus’u dönüştürerek tamamlamak istediğini savunan geniş bir kitle de bulunuyor.

Ancak her halükarda Tunus’ta En Nahda hareketinin öne çıktığı koalisyon uzunca süredir halkın öfkesinin hedefiydi.

Nitekim 2011’den bu yana En Nahda’nın 217 sandalyeli Tunus Meclisi’ndeki sandalye sayısının hızla azaldığı bir gerçek. En Nahda’nın 2011’de 89 olan sandalye sayısı 2019’da 52’ye kadar düştü.

“Tunus Arap dünyasını da böldü” demiştik yazının girişinde ancak Müslüman Kardeşlere açık siyasi, finans ve zaman zaman askeri destek veren Katar gibi ülkelerin bile tepkilerinin ‘beklenenin’ çok altında olduğu söylenebilir. Mısır’da Mursi’ye yönelik darbe süreci başladığında ülkeler arası krizler kopmuş, diplomasi masaları devrilmiş, karşılıklı büyükelçilikler boşaltılmıştı. Tunus’taki onca gelişmeye karşın ‘tepkili’ olan tarafların ‘açıklama yapmak lazımdı, yaptık’ şeklinde yorumlanabilecek resmi metinleri dışında dikkat çekici bir çıkış henüz yok.

Ancak Müslüman Kardeşlere açık savaş ilan eden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri medyası Tunus’taki her gelişmeyi büyük sevinçle ve zaman zaman ‘köpürterek’ duyuruyor. Bu nedenledir ki, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in arkasında BAE ve Suudi Arabistan olduğunu söyleyenler de var.

Zaten Arap medyası Tunus’taki gelişmeler ve olasılıklar kadar Cumhurbaşkanı Kays Said’i de spot altına almış görünüyor. Anayasa profesörü olan ve siyasete dair tek tecrübesi ayaklanma sonrası dönemde yeni anayasayı yazan ekipte yer almakla sınırlı Kays Said’e dair spekülasyon çok. Bu spekülasyonları tek tek aktarmak mümkün değil ancak kısaca, “Hiç kimsenin adamı gibi görünüyor. O zaman sırtını nereye dayıyor?” şeklinde özetlenebilir.

Yaklaşık 1 ay önce Said’in ofisinden hâlâ kim tarafından, nasıl ve neden sızdırıldığı tartışılan bir tavsiye raporu gündeme gelmişti. Raporda danışmanları Cumhurbaşkanı Said’e, “Anayasa’nın 80’inci maddesi ülkeye tehdit sayılabilecek olağanüstü durumlarda meclisin askıya alınmasına ve bütün erklerin cumhurbaşkanında toplanmasına cevaz veriyor” hatırlatması yapıyor.

Tam da Said’in arka arkaya aldığı kararların sıralandığı raporda “olağanüstü durum” tanımına uyan birçok şartın ülkede mevcut olduğu belirtiliyor.

Zaten raporda sıralanan şartlar koalisyon ortakları ile birlikte En Nahda’nın da gücünü hızlı törpüleyen faktörlerdi.

Tunus’u 10 yılda 4’üncü kez IMF’nin kapısına götüren ekonomik kriz, yükselen vergiler, buna karşılık artan işsizlik, IŞİD ve kovid sebebiyle dibe vuran turizm, Zeynel Bin Abidin döneminin bakiyesi yolsuzluğun daha da derinleşmesi gösteri başta olmak üzere birçok sebep sokağa inen insan sayısı hızla artırırken gösterilerin daha da şiddetlendirdi. Mesela, son birkaç ay içinde özellikle turizm ile geçinen bölgelerde göstericilerin En Nahda ve koalisyon ortaklarının ofislerini basıp yağmaladığı birçok olay var.

Bu arada En Nahda hükümeti kovid ile mücadele konusunda korkunç bir başarısızlık örneği de sergiledi. Yaklaşık 12 milyon nüfuslu ülkede pandemi sebebiyle en az 20 bin insanın öldüğü biliniyor ki, Tunuslular bu rakamın çok daha yüksek olduğunu düşünüyor. Aşı temini ayrıca bir kriz sebebi oldu.

En Nahda hükümetinin Arap dünyasında ayaklanmayı tetikleyen ve Zeynel Bin Abidin’i deviren halkın taleplerini yerine getirmekten uzak olduğuna dair çokça eleştiri epeydir vardı.

Sonuç olarak, En Nahda da destek çağrıları yapıyor ancak görünen o ki, beklentisinin çok altında destek alıyor.

1 milyon üyesi olan ülkenin en köklü ve örgütlü yapısı olan İşçi Sendikası ise, En Nahda hareketinden memnuniyetsiz oldukları ancak Cumhurbaşkanı Said’i de ülkeyi tekrar diktatoryal sisteme döndürmesinden korktukları açıkça anlaşılan açıklamalar yapıyor.

Tunus’ta En Nahda dahil siyasi taraflar arasında müzakere sürecinin başlatılacağı ve yine Tunus’un özel şartları sebebiyle Mısır örneğinin tekrar etmeyeceğini savunanlar şimdilik çoğunlukta ancak bekleyelim görelim!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa