Tunus’un 28 Şubat’ı
Tunus | Fotoğraf: Nacer Talel / AA
Tunus’ta Cumhurbaşkanı Said, ordu desteği ile gerçekleştirdiği darbe ile yönetime el koydu ve Bin Ali benzeri bir diktatörlüğe doğru adımlar attı. Şimdilik bu el koymanın süreli olduğu ve tekrar eskiye dönüleceği açıklamaları yapılıyor. Tunus “Arap Baharı” denilen ve birbirinden çok farklı hareketlere sahne olan halk hareketlerinin başladığı ülke. “Arap Baharı’nın gerçekleştiği diğer Arap ülkelerinin hemen hepsinde bu hareketlerle emperyalizm desteğindeki darbe vb. yöntemlerle yanıt verildi ve halk hareketleri bir süreliğine de olsa “yatıştırıldı.”
Yani halk hareketlerine emperyalizmin ve Arap gericiliğinin yanıtı darbeler ve yeni diktatörlük yönetimleri oldu. Tunus’un diğer Arap ülkelerinden önemli bir farkı vardı. Hem toplumsal hareketler ve onların -işçi sendikaları vb.- örgütleri güçlüydü, hem de bu hareket içinde sonradan Tunus Emek Partisi adını alan, işçi ve emekçi halka tutulacak yol konusunda yardım edebilecek olan devrimci sosyalist bir hareket vardı. Bu hareket başlangıçta zayıf olsa da giderek küçümsenmeyecek bir güce sahip oldu ve diğer bazı partilerle güç birlikleri yaptı, parlamentoda temsil edildi, Nahda’ya karşı muhalefet içinde etkin bir yere sahip oldu. Emperyalizm ve işbirlikçi Tunus gericiliği Tunus halkı ile açıktan hesaplaşmayı göze alamamıştı. Şimdi Tunus Nahda’sının politik iflası üzerinden bunu gerçekleştirmeyi başarmış görünüyor. Ama hedefte sadece Nahda yok, bir bütün olarak halk hareketi var.
Mısır’da ayaklanma sonrasında Müslüman Kardeşler iktidara gelmişti ve bu iktidar kısa sürede halk kitlelerinin tepkisinin hedefi olmuş, kitleler yeni arayışlara yönelmiş, eskisinden daha ileriye gitme potansiyeli taşıyan yeni bir halk ayaklanmasının sinyalleri gelmeye başlamıştı. Ancak emperyalizm ve Mısır’ın siyasi gericiliği -gericilik denilince sadece dinci gericilik anlaşılmamalı- halk nezdinde prestij yitirmekte olan Mısır’ın Nahda’sını bir askeri darbe ile devirdi ve Sisi diktatörlüğünü kurdu. Emperyalizm desteğindeki siyasi gericiliğin halka verdiği mesaj şuydu: “Eğer ülkede yönetim değiştirilecekse bunu biz yaparız.” Böylece halk kitlelerinin bağımsız hareketinin önü kesilmiş oluyor, halkın politik tecrübesinin daha ileriye gitmesinin önü bir süreliğine de olsa engellenmiş oluyordu.
Said Darbesi’ne 28 Şubat benzetmesi yapmamızın nedenleri de yukarıda açıklanmaya çalışılanlarda yatıyor. Çiller-Erbakan Koalisyonu da benzer bir “yarı-yasal” süreçle -Said de anayasanın 80’ci maddesine dayanıyor- devrilmişti. Demirel ordu desteği ile Erbakan’a görev vermemiş, zamanın güçlü generallerini ifadesi ile “post-modern” bir darbe gerçekleştirilmişti. Bu darbenin etkisi “bin yıl” sürmese de 20 yıllık AKP iktidarının yolları özenle döşenmişti. Bu darbelerin dayanaklarına bakıldığında “laiklik, dinci yönetim” sorunlarının gerekçe yapıldığı görülmekte.
Müslüman ülkeler açısından soruna bakıldığında genel olarak şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalınıyor: Her ülke toplumsal, politik gelişmeler, halkın siyasi tecrübelerinin farklılığı, halk hareketlerinin örgütlenme gücü ve yeteneği ile birbirinden ayrılsa da bu ülkelerdeki hareketlere “tepeden” verilen tepki genel olarak emperyalizme bağlı olarak gelişiyor ve ülkelerin durumuna göre bu ya ABD emperyalizmi ya da diğer büyük bir emperyalist devlet -Tunus’ta Fransa gibi- oluyor. Böylece kitlelerin tepkisi ustalıkla kullanılarak en azından bir süreliğine de olsa yön değiştiriyor ve bastırılıyor, ardından daha gerici yönetimler kuruluyor.
Tunus halkının bu tür bir diktatörlüğe boyun eğmeyeceğinin belirtileri diğer Arap ülkelerine göre daha güçlüdür ve Tunus halkı yeni bir Bin Ali diktatörlüğüne geçit vermeyecektir. Kuşkusuz bu zaman alabilir ama halkın politik tecrübesi bu tür politik süreçlerde olağan durağan zamanlara göre on kat, yirmi kat daha hızlı gelişmektedir. Tunus halkı, Türkiye halkı gibi halklar emperyalizmin ülkeyi içine soktuğu kısır döngüden -siyasi veya dinci işbirlikçi gericiliklerin yönetimi- çıkarabilecek potansiyele sahiptir. Kuşkusuz bunu söylemekle burjuva muhalif parti ve hareketlerin etkisini küçümsüyor değiliz. Ama bu ülkelerin içine girdikleri ekonomik ve politik koşullar düzen içi muhalefet partilerinin “çözüm” üretebilecekleri, halkı uzun süre yatıştırabilecekleri türden boyutları çoktan aşmış bulunuyor. Kısacası, Evren, Mübarek, Bin Ali gibilerinin tarihin çöplüğünden bize baktıkları gibi, Saidlerin, Sisilerin, Erdoğanların da oradan bize baktıklarını görmek için çok uzun bir süre geçmeyecektir.
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06