31 Temmuz 2021

En büyük duvar Türkiye

Erdoğan’ın danışmanı Yasin Aktay “aç olan, açım diye bağırmaz” diyor.  Mümtaz varoluşuyla hak ettiğini düşündüğü devlet ikbalini sessizce istifleyen zenginin olmayan edebini, yoksulun suskunluğuyla telafi etmesini bekleyenler dünyanın her yerinde aynı.

Açların edebi, zengin ve imtiyazlıların kendi etrafına ördüğü bir gizli duvar, aşılmaması gereken had ve huduttur. Orada susmalı ve şanssızlıklarından dolayı hiç kimseye rahatsızlık vermemeliler.

Susuyorlar zaten. Dünyanın en yoksul yerlerinden en zengin coğrafyalarına doğru yayan yapıldak yollara düşen, bugün sayısı milyonları bulan göçmenlerin adımları konuşuyor sessizce. Bazen IMF’nin yapısal uyum programlarıyla, neoliberalizmin acımasız soygun paketleriyle, bazen topla tüfekle, işgal ve ilhakla, darbeler ve şeriatla üzerine savaş açılmış “üçüncü dünyanın” dilsiz ve sefil varlığı yapabileceği tek şeyle başka dünyaları istilaya yürüyor. Yerinden yurdundan edilen milyonlarca açtan oluşan proleterleşmiş ordu iş, aş, güvenlik talebiyle uygar dünyanın sınırlarında bir varlık yokluk savaşı veriyor.

Bu gerçekten bir savaş. Örneğin 80’li yıllarda sözde ‘emek ve sermayenin dolaşım özgürlüğü’ adına ama gerçekte ücretli köle değiş tokuşu için kapitalist uygarlığın zirvesindeki ülkelerin kendi aralarındaki vizeleri kaldırdığı Avrupa’nın dış sınırlarını zorlayan bir savaş. Avrupa sadece kendi çeperinde değil eski sömürgelerinde, kendi Misakı Milli’sinin ötesinde silahlanıyor. Bunun için Yunanistan, Kıbrıs ve Malta açıklarında göçmen püskürtmek için kurulmuş Frontex devriyelerinin ‘geri iteklediği’ Afrikalı ve Ortadoğulular, hortlayan devlet korsanlığının kasıtlı kurbanları durumunda. Devrilen botlardan her gün birkaçının ölü bedeni suya karışıyor.

Frontex’e çarpmayan duvara çarpıyor. Avrupa’nın çevresi irili ufaklı birçok utanç duvarıyla çevrili. İspanya, Macaristan, Avusturya, Slovenya, Estonya Yunanistan gibi ülkelerde alelacele dikilmiş duvarlar yoksullara had bildiriyor.

Bush’un Meksika sınırında inşasını başlattığı duvarın gardiyanları analarla çocukları ayırıyor, göçmen seçiyordu. İsrail ile Filistinlileri ayıran iki duvar dünyanın yüzkarası olmaya devam ediyor. Ama insan hareketini durdurmak, halkları bölmek için sınıra duvar yapmak bir “gelişmiş ülke” fantezisi ya da cinneti olarak kalmadı.

Pakistan, Bangladeş, Burma gibi çatışmalı bölgelerde kurulan etrafı mayın döşenmiş bariyerler; Suudi ile Yemen sınırını ayıran duvar; yine Suudilerin Irak sınırına 1000 km’lik duvar inşaatı, Kırgızistan ve Özbekistan’ın Afgan göçüne karşı, Türkmenistan’ın da Kırgızistan sınırına ördüğü derme çatma bariyerler, Botswana’nın Zimbabwe sınırına, Güney Afrika’nın da Zimbabwe’ye ördüğü elektrikli duvar, Çin’in Koreli sığınmacı akınına karşı, Kore’nin de Çinlilere karşı; İran’ın Pakistanlı göçe karşı inşa ettiği duvarlar ve nihayet Türkiye’nin Hatay’daki ve şimdi Van’da inşa edilen büyük duvarı. Doğudan Batı’ya Güneyden Kuzeye doğru gelişen hareketi engelli koşuya çevirmiş durumda.

Frontex devriyeleriyle takviye edilmiş Akdeniz ve Ege’den sonra en büyük duvar bizzat Türkiye’nin kendisi. Ülkenin jeostratejik önemi sadece soyut siyasal idealler ile değil AB’den aktarılan milyonlarca avro karşılığında içerde göçmen tutma kapasitesiyle ilişkilendi artık. Hem bu alışveriş sayesinde hem de iktidarın, komşu ülkelerin demografisinin değişmesindeki rolünün bedelini ödeyerek Türkiye, dünyanın zengin ülkelerinin güvenliği için Akdeniz’e bir kısrak gibi uzanan gövdesini duvar etmiş durumda.

Duvarın bu tarafında, zaten sinir uçları açıktaki milliyetçiliğin, Taliban, El kaide gibi cihatçı örgütlerden duyulan korkuyu kışkırtarak yaydığı hoşnutsuzluk; bir eli yağda bir eli balda göçmen ile, yoksul ve aç “Türk” arasındaki orantısız refahı gösteren uyduruk imgelerle pekiştiriliyor. Genç nüfusunun büyük bir bölümünün Batı’ya göç etmeye teşne olduğu Türkiye halkının bir bölümü, medeniyeti barbarlıktan ayıran bir duvar olmaya memur edilen ülkesinde öcünü göçmenden almayı hakkı görüyor. Duvarların olduğu dünyada başka, saraylarda başka düşünülür!

Zengin ve imtiyazlılarla açlar arasındaki gizli duvarı açık etmeyen varoluş biçimi yoksulun yoksula düştüğü kıyamettir. Farklı etnik ve dini kökenden bir benzerine yönelen öfke, yerli yoksulun en büyük kapanı. Ve hiç kimse için, başka ülkelerin ekonomisini ayakta tutmak için göçme ihtimali az değil.

Bu durumda hayaller Paris ve Berlin ise gerçekler bildirilmiş had’ler ve hudutlar.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et