30 Temmuz 2021 23:54

İklim değişimi kader mi?

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bu sorunun yanıtı bakış açımıza göre değişir. Şöyle ki, kapitalizmin insan refahını yükselttiğini, mutluluk sağladığını düşünerek bu hedefe doğru yürürsek, evet iklim değişimi, denizlerin yükselerek bazı adaları yutması ve büyük kara parçalarının eteklerinin oturulamaz hale gelmesi kaderdir!

Buna karşın, eğer kapitalizmin, bir yandan tüketici hırsını, diğer yandan zenginleşme açlığını reddeder, daha insan gibi yaşamaya çalışırsak, iklim değişimi de denizlerin yükselerek adalarınızı yutması da bu denli şiddetle kader olmaktan çıkar.

Peki, sizce bu olur mu? Her gün siyasiler halkın karşısına çıkarak kalkınacağımızı ve daha müreffeh bir yaşam süreceğimizi söylerken aklımızdan küresel ısınma ya da iklim faciası geçiyor mu? Hayır!

Değerli okuyucularım, işin sırrı salt iklim faciasında da değildir. Kapitalizm konusunda elimizde öylesine çok suç delili var ki, sisteme karşı bilinç geliştirme siyasi karşı duruş sergilemek için ne denizlerin yükselmesini ne de adalarımızın sulara gömülmesini beklememeniz gerekmektedir. Bakınız, yukarıda ne dedim ki, siyasiler kalkınacağımızı ve gelirlerimizin yükseleceğini söyleyerek, oyumuzu çalmaktalar. Evet, siyasiler gerçeği gizleyerek ve çarpıtarak kanaatimizi ve oyumuzu çalmaktalar, çünkü bize gerçeği değil, aynen hırsızların yaptığı gibi, gerçek dışılığı gösterip göz bağlayıcılığı yaparak elimizde olanı da almaktalar. Üstelik siyasileri bu aldıklarının bir kısmını kendilerine yönelttikleri halde, önemli bölümünü ise başkalarına, bizi ezenlere peşkeş çekmekteler. Peki, biz ne yapıyoruz? Hiç şöyle bir oturup da düşündük mü?

Fiyatlar almış başını gidiyor, Merkez Bankası gramla altın tartar gibi yıl sonu enflasyon tahminini 1.9 puan yükseltmiş. Ne ince bir hesaplama. Nasıl olmasın ki, bir yandan giderek kuruyan ve çöken emekliler, işsiz kalan emekçiler ve genel halk var, diğer yanda iktidardan uzaklaşmak düşüncesinden günahı kadar korkan bir siyasi yapı var. O zaman, tabii ki fiyatların baskılı tutulması gerekiyor ki, zam talepleri siyasilerin kabusları olarak, nazik kulaklarını tırmalamasın.

Şimdi denebilir ki, fiyatlar ya da işsizlik vs. ile iklim değişikliğinin ne ilgisi var. İlgisi var, hem de çok güçlü bir ilgisi var. Şöyle ki küresel ısınma ya da çok sık yaşadığımız doğal afetler kapitalizmin hain ve hırslı doğayı tüketmesinin sonucudur. Peki kapitalizm sadece doğayı mı tüketmektedir? Kapitalizm, ülke zenginliğinin yükseldiği söylendiği dönemlerde dahi insanları işsiz, aşsız ve sefalet içinde bırakıyorsa, aynı anda insanı da sömürmüş olmuyor mu? İşte, konuların düğümlendiği nokta tam da burasıdır; insanlar küresel ısınma ile ya da doğal afetler ile siyasi yapının ilişkisini yakından algılayamazlar ve siyasi tercihlerini ona göre değiştiremezler. Halbuki insanlar işsizliği, açlığı bizzat yaşadıkları için çok güçlü algılar ve siyasi tercihlerini ona göre değiştirebilirler. İnsanlar siyasi iktidarlara tercihlerini değiştirdikleri zaman sistemi anlamış demektir. Bu durum ilk aşamada gerçeklemezse dahi, bu bir başlangıç olur. 

Değerli okurlarım bu durumu size gerçek bir trajedi ile anlatayım. O trajediyi çok ünlü bir filozof yaşadı ve maalesef, sonucunu da göremeden, kendisi de yoksulluk içinde terk-i dünya etti.

Durum şöyle gelişti: Marks’tan yaklaşık bir asır öncesinde kapitalizmin kurucusu olarak bilinen Adam Smith üretimin üreticiye ait olduğunu bilimsel olarak ortaya koydu ve topluma ilan etti. Ondan bir asır sonra ünlü eserini yayınlayan Karl Marks, kitabının ilk cümlesini şöyle kurmuştur: “Kapitalizm, muazzam bir meta birikimidir.” Şimdi dostlar Marks, geriye seslenerek, demek istiyor ki, “Kapitalizm sizin döneminizde başladı ve muazzam meta, yani mal biriktirdi. Siz dediniz ki üretilen malın sahibi onu üretendir. Şimdi bir asır sonra muazzam mal üretimi yapıldığını gördüm, fakat bunları üretenleri göremedim. Bu malları üreten emekçiler sefil durumda.” Bugün de aynı durum yaşanmıyor mu?

Emekçi bu kaderi yaşarken ve nesilden nesile aktarırken suçlu kimdir? Bundan bir ya da birkaç asır öncelerini örnek almak fazla geçerli olmayabilir. Şimdi zamanımızda yazılı ve sosyal medya artık her kesi birbirine bağlıyor, her fikir ve görüşe anında ulaşıyoruz. Peki, günümüzün emekçileri hâlâ niçin ve neyi bekliyor. Şunu çok net bilmemiz gerekiyor ki, emekçileri kurtaracak olanlar ne patronlardır ne de onların siyasi ajanları olan siyasilerdir. Bu iki kesim halkın üzerine binmiş sömürücülerdir.  Emekçileri ve halkımızı kurtaracak emekçilerin ve halkın kendisidir.

Karadeniz’de sel, ülkenin başka bölgelerinde farklı afetler. Bunları salt doğa felaketi olarak görebilir miyiz? Taş kafa müteahhitlik zihniyeti ile ülkeyi olduğu gibi, kentlerimizi de mahvettiğimizi lütfen artık anlayalım. Son yangın olayları dolayısıyla halkımıza geçmiş olsun! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa