‘Göçmen kuşlar’ meselesi (1)
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/184413.jpg)
Fotoğraf: DHA
Kirvem,
Nüfusumuzun yüzde doksan dokuzu elhamdülillah Müslüman olan bu bizim diyarlarda, vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, dini ibadetlerini yerine getirmek için yeterli miktarda cami olmadığı için bu baptaki şikayetlerini zaman zaman şu veya bu vesilelerle dillendirip durdular…
Özellikle mübarek cuma günleri cemaatin bir kısmı, camilerin tavanlarından sarkan avizeler altında yan yana saf tutarken, bir kısmı da, tıklım tıkış dolu olan bu camilerin içinde yer bulamayınca, ister istemez camilerin hemen yanı başındaki kaldırımlara, sokaklara serdikleri seccadelerinin yanı sıra, keza mukavva, karton, gazete kağıtları üzerinde kıbleye dönüp imanlarını tazelerken, havaların müsait olmadığı sonbahar ya da kış aylarında, gök gürültüleriyle birlikte bardaktan boşanırcasına ansızın yağan sağanakların azizliğine uğrayıp bir bakıma çile çektiler, çekiyorlar ne yazık ki…
Atalarımız; bir vakitler “Türklerin anayurdu” denen Orta Asya bozkırlarından at sırtlarında kılıç, kalkan, ok, yay, gürz, mızrak kullanıp, daha sonraları da vardıkları yerlerde zamanla top, tüfek falan feşmekan silahlarla fethettikleri kimi gavur ellerinde; din, iman uğruna öncelikle kiliseleri camiye dönüştürmenin sevabıyla yetinmeyip, ardından da hepsi de birbirinden görkemli camilerin yapımı için ferman buyurup, fetva verip, bunun hazzını yaşadıklarını bilmeyenimiz zaten mafiş!
Nitekim onların torun torbaları da, bu konuda aynı yolu izleyip, dolayısıyla adıyla sanıyla ünlü Osmanlı İmparatorluğu’nun “parsel parsel” bölünmesinden sonra geride kalan bu hap kadar, bu “Nohut oda, bakla sofa” topraklarda, dur durak demeden yekdiğerinin peşi sıra temelini attıkları, hemen neredeyse hepsi de birbirinin kopyası olan camilerde ibadetlerini sürdürdükleri yine hepimizce malum…
Köprülerin altından akıp giden sularla birlikte, ülke sathında şimdilerde “resmi” rakamlara göre sayıları doksan bini sollayan camilerin varlığı, halkımızın ihtiyaçlarına yine de cevap vermeyince, bunun telafisi için yine kollarımızı sıvayıp, bu kez de gavur ellerinin yerine gözlerimizi din kardeşimiz ve de kapı komşumuz Suriye’deki Emevi Camii”ne diktik nedense…
Olmadı… Ankara çıkışlı bu dahiyane hesaplarımız Şam’ın şekerleriyle, hurmasıyla ünlü çarşısına dirhem, miskal kadar uymadığı gibi, tam aksine başımıza tonlarca, batmanlarca dert, kasavet açtı nitekim!
İmdi… Siyaset sahnesinde, politika arenasında kendimize özgü “deneme-yanılma” metoduyla attığımız adımlarımızın neredeyse tümü birbirinin ardından “fiyasko” veya “falso”yla noktalanmasının bedelini milletçe okkayla öderken, beri yandan bu işin, bu “kaknem” gidişatımızın içinden nasıl çıkacağımızı, sarıklarımızı önümüze koyup kara kara düşünüyoruz…
Emevi Camii’nin pırıltılı avizeleri altında namazlarımızı “eda edeceğiz” diye tutturup, sonra da; bu ham hayalden ister istemez tornistanla döndük ama, bu arada yine resmî rakamlara göre şimdilik sayıları üç buçuk milyonu aşkın Suriyeli din kardeşlerimizi acaba daha ne zamana kadar “misafir” edip, dolayısıyla fırınlarımızın önlerinde veya camilerimizin çıkışlarında dağıtılan, “askıda ekmek” bereketine yine aynı minvalde ortak mı edeceğiz, yoksa bunun yerine atalarımızın, “Misafirin iyisi gelir geçer kuş gibi, kötüsüyse oturur daima baykuş gibi…” deyiminden yola çıkıp, sonra da, bu “göçmen kuşları” geldikleri yerlere gerisin geri “kışkışlayıp” bunun zelil yollarını mı arayacağız şimdilik meçhul…
Özüme kalırsa bu iş, bu mesele daha çok su kaldırır…
Yani? Yanisiyle yahnisini, simidiyle çayını da istersen haftaya konuşalım Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et