Bir Latin Amerika ülkesi olarak Meksika
Fotoğraf: Pixabay
2002 dünya için olduğu kadar Latin Amerika açısından da kaotik bir yıla tekabül ediyordu. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ABD, ‘ya bizimle ya bize karşı’ olarak özetleyebileceğimiz Bush doktrinini ortaya koyarken, 2001 sonunda Arjantin ekonomik krizin yol açtığı sosyal patlama ve politik çöküş ile mücadele etmekteydi. Meksika’da ise 71 yıllık PRI iktidarı devrilmiş, muhafazakâr-milliyetçi PAN’ın adayı Vicente Fox Başkan seçilmişti. Ülke uluslararası arenada artık ‘demokratik’ ve istikrarlı bir serbest piyasa ekonomisi olarak sunulmaya başlanmıştı. 2002’de Monterrey’de gerçekleşecek olan zirvede Fox’un ABD başkanını kızdırmamak için Fidel Castro’yu telefonla arayarak öğle yemeğini yiyip gitmesini istemesi ise zirveye damgasını vuran skandal olmuştu. Telefon görüşmesinin medyaya yansıması ile Meksika, bölgenin en önemli iki ülkesinden biri olmasına rağmen ABD’nin bir kuklası görüntüsü vererek irtifa kaybetmeye devam edecekti.
Zaten bir süre sonra bu irtifa kaybını serbest düşüşe çevirecek bir bölgesel ortam ortaya çıkacaktı. 2004 zirvesinde ABD karşısında dakikalarca Castro’yu öven bir Venezuela, ülkesini ziyaret eden ABD vatandaşlarına mütekabiliyet ve vize uygulama tehdidini savuran bir Brezilya, artık filmin aptal karakteri olmadıklarını ve kimseden emir almayacaklarını söyleyen bir Arjantin bulacaktı. Meksika ise derin ekonomik bağımlılığının koşulladığı bir biçimde ABD’nin yanında yer almaya devam etti.
2006-2012 yılları arasında bu ekonomik ve politik bağımlılık güvenlik alanına da sıçrayacaktı. İkinci PAN iktidarı süresince uyuşturucu kartelleri ile mücadelede çerçevesinde Meksika ile ABD kolluk kuvvetleri daha tehlikeli bir yakınlaşma içine gireceklerdi. Meksika bugün bile devam eden şiddet sarmalına 2006’dan sonra ABD ile iş birliği yapmanın ve bu güvenlikçi politikaların bir bedeli olarak girdi.
2012-2018 yılında PRI tekrar iktidara gelirken Meksika’nın yine ‘yeni bir Meksika yeni bir PRI’ imajı çizmeye çalıştığı bu yıllarda ardı ardına Meksika güzellemesi yapan Batı menşeili makaleler ve analizler yayınlanmaya başlamıştı. Bu bonanza da Trump başkanlık kampanyasının çıkışı ile sona erecekti. Başkan Enrique Peña Nieto, kampanyasının ilk bölümünü göçmen karşıtlığı ve maliyetini Meksika’nın ödeyeceği bir duvar inşasına dayandıran Trump’ı daha seçilmeden ülkeye davet etmiş, seçilmemiş bir başkan adayı ile görüşen müstemleke valisi görüntüsü vererek başka bir skandala imza atmıştı. Trump seçildikten sonra da süreç benzer bir biçimde devam edecekti, stratejik ortaklığın yerini Trump’ın “NAFTA’yı iptal ederim” tehditleri alacaktı.
Meksika’nın son 18 senesine bakınca, bölgede neden yalnız kaldığı, neden ABD’nin bir kuklası gibi görüldüğü şaşırtıcı olmasa gerek. Geçtiğimiz hafta Simon Bolivar’ın doğum yıl dönümü için düzenlenen resmi bir etkinlikte konuşan Meksika Başkanı Andrés Manuel López Obrador’un konuşmasının şaşırtıcı olmaması gibi. Obrador, son günlerde yaşanan ABD menşeili Küba karşıtı ofansifi kırmaya yönelik bir konuşma yaparak, 60 yılı aşkın ekonomik ve politik bir ambargo altında bulunan Küba halkının Dünya Mirası listesine alınması gerektiğini, dünyadaki hiçbir toplumun böyle bir baskıya karşı egemenliğini bu biçimde savunamayacağını söyledi. Obrador, ABD’nin yeni yönetimine çağrıda bulunurken, Latin Amerika ülkelerini ABD güdümündeki Amerikan Devletleri Örgütü yerine yeni bir mekanizma oluşturmaya davet etti. Bununla da yetinmeyen Meksika, Küba’ya petrol ve tıbbı malzeme taşıyan bir yardım konvoyu da yollamış bulunuyor.
Bir iki gün sonra ise Peru’da yemin ederek görevine başlayan Pedro Castillo’nun başkanlık töreninde Meksika Dışişleri Bakanı Marcelo Ebrard ile eski Bolivya devlet başkanı Evo Morales arasındaki görüşme öncesi, Morales, Ebrard’ı gazetecilere hayatımı kurtaran adam diye takdim ediyordu. Gerçekten de 2019 darbesinde Meksika hem Morales ve yardımcısı Linera’nın hayatını kurtaran hem de daha sonraki seçim sürecini belirleyen kritik bir hamle yapmıştı. Bugün aynı hamleyi Küba için gerçekleştiriyor. Yemeğini ye ve git politikasından bugünlere gelmenin az buz bir gelişme olmadığı açık. Meksika bölgeye tüm ağırlığı ile dahil oluyor ve bu sefer ABD’nin bir uzantısı olan Kuzey Amerika ülkesi olarak değil, Bolivar’ı referans gösteren, Küba’ya yardım gönderen, aşırı sağ darbelere karşı çıkan bir Latin Amerika ülkesi olarak.
- Milei’in birinci yılının ardından 16 Aralık 2024 04:39
- Uruguay’da Geniş Cephe’nin iktidara dönüşü 02 Aralık 2024 03:57
- İkinci Trump dönemi ve Latin Amerika 18 Kasım 2024 04:20
- Bolivya: Morales, Arce’ye karşı 04 Kasım 2024 04:21
- Venezuela’da iktidar içi yeniden yapılanma 21 Ekim 2024 04:08
- Meksika'da feminist dönem 07 Ekim 2024 04:28
- Fujimori’nin mirası 23 Eylül 2024 04:15
- Kolombiya’da oligarşinin müdahalesi 09 Eylül 2024 04:21
- Meksika'da yargı reformu tartışmaları 26 Ağustos 2024 04:11
- Venezuela'da seçim sonrası durum 12 Ağustos 2024 04:30
- Çanlar Maduro için mi çalıyor? 27 Temmuz 2024 04:01
- Trump’a suikast, küresel sağa gaz 22 Temmuz 2024 04:50