04 Ağustos 2021 23:49

Hangi enflasyon?

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temmuz ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK’in hesabına göre Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) temmuzda aylık yüzde 1.80; yıllık yüzde 18.95 artmış. Geçtiğimiz ay son 18 yılın en yüksek enflasyonu yaşanırken üretici enflasyonunun (ÜFE) yüzde 44.92 olması önümüzdeki dönem için endişe verici. Üreticilerin maliyetlerdeki artışı fiyatlara yansıtmasıyla enflasyonda yukarı yönlü hareketin devam etmesi bekleniyor.

TÜİK’in aksine Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) aylık enflasyon artışını yüzde 4.89, ocak-temmuz döneminde enflasyon oranının ise yüzde 25.14 olduğunu açıkladı. TÜİK’in ve ENAG’ın açıkladığı rakamlar arasında bu kadar fark olması normal değil. Günlük yaşamında hayat pahalılığını yakından hisseden milyonlar için TÜİK’in verilerine olan güvensizlik artarak devam ediyor.

TÜİK’in enflasyon sepetinde yer alan ürünlerin fiyatlardaki değişimin halkın hissettiği gerçek enflasyonu ne kadar yansıttığı tartışılırken, son yıllarda ‘TÜİK’in enflasyonu’ diye bir ifade ortaya çıktı. Bu nedenle ‘TÜİK enflasyon rakamlarını açıklamış’ denildiğinde herkesin kafasında ‘Hangi enflasyon?​’ sorusu beliriyor.

Resmi enflasyon ile halkın mutfakta, çarşı pazarda karşılaştığı enflasyon arasındaki makasın giderek açılması özellikle ücretli emekçiler, işsizler, gelir düzeyi düşük olanlar, ücretini zamanında alamayanlar, geçimlerini sürekli borçlanarak sağlayanlar açısından yaşam koşullarının giderek kötüleştiğinin en somut sonuçlarından birisi.

Açıklanan resmi enflasyon verileri, toplumdaki tüm gelir gruplarının genel ortalamasını yansıttığı için toplumun büyük bölümü tarafından doğru ve gerçekçi bulunmuyor. Çünkü gelir düzeyi farklılaştıkça, farklı gelir gruplarının tüketim harcamalarında yaşanan değişim nedeniyle hissedilen enflasyon açıklanan rakamlardan farklı oluyor. Bu nedenle ülke nüfusunun büyük bölümünü oluşturan emekçilerin yaşadığı hayat pahalılığı ile TÜİK’in açıkladığı resmi veriler arasında bu kadar belirgin fark olması hiç şaşırtıcı değil.

Ülke nüfusunun büyük bölümünü oluşturan emekçiler gelirlerinin büyük bölümünü gıda, barınma, ulaşım vb. gibi zorunlu ihtiyaçları için harcıyorlar. En temel gıda harcamalarını bile yapmakta zorlanan milyonlarca insanın karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar ve iliklerine kadar hissettikleri hayat pahalılığını simgeleyen enflasyon ile orta ve üst gelir gruplarında yer alanların hissettikleri enflasyonu aynı çerçevede değerlendirmek doğru değil.

Türkiye’de işçi, memur ve emeklilerin yıllık zam oranları, Merkez Bankasının yıllık enflasyon hedeflerine göre belirlendiğinden açıklanan oranlar büyük önem taşıyor. Kamuda ve özel sektörde yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinde zam oranları hedeflenen enflasyona göre ayarlandığından emekçilerin ücretleri yıllardır deyim yerindeyse mum gibi eriyor. Memur ve emekliler açısından altışar aylık dönemlerde gerçekleşen enflasyon, hedeflenen rakamın üzerine çıktığında ‘enflasyon farkı’ ödense de milyonlarca emekçi yıllardır reel olarak bırakalım zam almayı, satın alım gücü her geçen yıl azaldığı ve TL sürekli değer kaybettiği için giderek yoksullaşıyorlar.

Salgın, ekonomik kriz, doğal afetler ve son olarak ülkenin dört bir yanında yaşanan orman yangınları karşısında ne yapacağını bilemez durumda kalan tek adam rejiminin ülkede yaşanan sorunları görmezden gelme ya da hafife alma yaklaşımının yarattığı bedellerin ağırlığı giderek artıyor. Bu durumun sadece ekonomik değil, toplumsal ve siyasal açıdan da sarsıcı etkilerini göreceğimiz yeni bir döneme giriliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa