‘Dakik ve Kat’i Kehanetler’den olimpik serbest çağrışımlar

Terry Pratchett ve Neil Gaiman’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Good Omens (Kıyamet Gösterisi) dizisinin en sevdiğim sahnesidir. 1656 yılında Cadı avcısı Binbaşı Pulsifer, Lancashire’da cadı olduğundan şüphelenilen Agnes Çatlak’ın peşindedir. Arkasına azgın köy halkını takarak Cadı’nın evine doğru ilerlerken bir yandan da suçlama ve “kanıt”ların üzerinden geçerler:

-Duyduğuma göre kimse onu kovalamadığı halde koşuyormuş.

-Evet. Her sabah bir kadına yakışmayacak şekilde köyün etrafında koşmak sağlığına iyi geliyormuş.

-Vahşilik! Belki de görünmez iblisler kovaladığı için koşuyordur.

-Hayır, sağlığa iyi geliyor diyor. Daha fazla lifli gıda tüketmeliymişiz. Ona taşları ayıklamak yeterince zor dedim.

-Evet, kesinlikle delirmiş.

Tabii tarihin en isabetli kehanet kitabı ‘Cadı Agnes Çatlak’ın Dakik ve Kat’i Kehanetleri’ni yazan biri için sporun sağlığa faydalı olduğunu bilmek zor bir şey değil. Ancak ahalinin bir kadının spor yapmasına verdiği tepkinin yüzlerce yıl sonra dahi aynı kaldığını görmek can sıkıcı.

Mesela neler demişti modern Olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Coubertin: “Olimpiyatlar erkeklere özel olmalıdır”, “Kadınların Olimpiyatlara dahil edilmesi uygulanamaz, yavan, yanlış, estetik dışıdır”, “Kadının şanı ürettiği çocuğun niceliği ve niteliğiyle ölçülür.” Daha önce Alice Milliat’nın hikayesini anlattığımız yazıda buralara bol bol değinmiştik o yüzden tekrara düşmeyelim. Ancak kaynağını 1896 Atina’nın maratonuna sızarak ilk olimpik aktivist olan Stamatha Revithi’den, 1908 Londra’da golf sahalarına “Bize oy hakkı yoksa size de golf yok” diyerek kazma kürek dalan Süfrajetlerden alan bir serüven var ve bunun itici gücü siyasal mücadele.

***

2020 Tokyo pek çok açıdan kadınların damga vurduğu bir Olimpiyat oldu. Öne çıkan atletlerin yaptırdığı çağrışımlar, bu “siyasal mücadele”nin kazanımlarını göstermesi bakımından çok çarpıcı.

Örneğin Etiyopya’dan mülteci olarak geldiği Hollanda adına yarışan Sifan Hassan, 10 bin ve 5 bin metrede altın, 1500 metrede bronz madalya kazanarak 1948 Londra’dan sonra bireysel koşu branşlarında üç madalya kazanan ilk atlet oldu. 1948 Londra’daki o isim bir başka Hollandalı  “Uçan Anne” Fanny Blankers-Koen’di. Koen, “Kısa şortla koşmasına izin verilmemesi”, “Evde oturup çocuklarına bakması gerektiği” gibi sayısız taciz mektubuna rağmen gittiği 1948 Londra’da piste çıktığı her branştan altın madalyayla dönmüş, tarihte bir Olimpiyatta 4 altın madalya kazanan ilk kadın olmuştu. Yine de ülkesine geldiğinde Amsterdam halkı ona “Artık koşmasına gerek kalmasın diye” bisiklet armağan etmişti! (İç sesim: Kadın dünyanın gelmiş geçmiş en iyi koşucusu yahu, kadın koşmak istiyor!)

“Uçan anne”nin yaptığı çağrışımla 2020 Tokyo’nun bir başka efsanesine, Allyson Felix’e geçelim. 2018’deki hamileliği sonrası Nike tarafından yeni sözleşmesinde yüzde 70 indirime gitmesi ve başarı güvencesi vermesi istenen Felix bunun üzerine spor tekeliyle ipleri koparmıştı. ABD tarihinin en başarılı atletlerinden Felix’in bu dayatmayı medyaya taşıması Nike’yi sporcuların ücret ve haklarını 18 ay boyunca garanti altına alan yeni bir “hamilelik politikası” belirlemeye zorlamıştı. Felix, o günden bu yana kariyerini aynı zamanda anne sporcuların hakları için mücadele eden bir aktivist olarak sürdürüyor. Ve 2020 Tokyo’da kazandığı madalyayla Carl Lewis’i geçerek ABD Olimpiyat tarihinde atletizmde en çok madalya kazanan sporcu oldu.

Sporun köşebaşlarını tutan kodamanların Binbaşı Pulsifer’in anlayışının çok da ötesine geçmediğini rol çalan hocalardan, Nike gibi patronlardan, istenen sonuç gelmediğinde gerçek yüzünü gösteren siyasilerden, gazetecilerden biliyoruz. Cadı’nın Dakik ve Kat’i Kehanetleri’nde bu da yazıyor muydu bilmiyorum ama 2020 Tokyo’nun esas kazananları kesinlikle kadınlar oldu. Yukarıdaki kodamanlar listesinin gediklileri için çanlar çalıyor!

Evrensel'i Takip Et