Üçüncü seçenek için ne yapmalı, nasıl yapmalı?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/191294.jpg)
Fotoğraflar: AA
Ekonomik kriz ve siyasi açmazları nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunları halkta beklenti yaratarak çözme yeteneğini giderek kaybeden tek adam iktidarı, kendi ‘beka’sı ve kader birliği yaptığı tekelci burjuva güçlerin çıkarlarının korunması için faşist bir rejim inşa etmek istiyor. Yaşam koşulları giderek kötüleşen ve her türlü hak arayışları terörize edilen işçi sınıfı ve halkın daha geniş kesimleri ise artık bu iktidardan kurtulmanın zamanının geldiğini düşünüyor. Ancak yeni rejimin kuruluş sürecinden başlayarak ülke siyasetinin iki burjuva blok arasındaki-cumhur ve millet ittifakı-mücadele eksenine oturtulmuş olması, bugün de tek adam iktidarı ve onun ‘cumhur ittifakı’ndan kurtuluş için millet ittifakının tek adres olarak görülmesine/gösterilmesine yol açıyor.
Oysa öncesi bir tarafa, anayasaya aykırı olduğu halde milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘evet’ diyerek iktidarın siyasi operasyonlarının önünü açan bugün bize kurtarıcı olarak gösterilen bu muhalefet değil miydi?
Peki, sonradan pişman olsalar da 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘Yenikapı ruhu’ adı altında ve demokrasiyi savunma adına iktidara destek vererek OHAL ve KHK’lar üzerinden fiili tek adam rejimi kurulmasının yolunu açanlar kimlerdi?
Sonra Irak ve Suriye’ye yönelik savaş tezkereleri lehine el kaldırarak iktidarın “beka” ve “milli güvenlik” adı altında sınır ötesi operasyonlar yapıp yayılmacı emeller peşine koşmasına fırsat verenler kimlerdi?
Aynı şekilde iktidar partisi ve ortağının HDP’yi hedef yapıp Kürt sorununu terörize etmeleri karşısında tutarlı bir demokratik tutum alamayıp sessiz kalanlar kimler?
Yine bugünkü rejime dayanak yapılan 16 Nisan 2017 referandumunda iki buçuk milyon mühürsüz oyun yasalara aykırı bir biçimde geçerli sayılması ve birçok şaibeye karşı halkın öfkesini yatıştırıcı bir rol oynayan ve bugün de halk güçlerinin ne zaman sokağa taşan bir tepkisi gündeme gelse provokasyonlara gelmeme ve seçimleri bekleme söylemi üzerinden aynı rolü sürdürenler kimler?
Ya işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri ciddi bir ekonomik yıkım yaşarken ekonomik programları yabancı sermaye yatırımları için uygun koşulları yaratmaktan, ihalelerde tüm sermaye gruplarına eşit davranmaktan öte gitmeyen; emekçi halk kitlelerine yolsuzlukla mücadele ve iş alımlarında liyakatten öte bir vaat bile veremeyenler kimler?
Uzatmadan söylersek; iç ve dış politikadan ekonomiye her kritik konuda bize kurtarıcı olarak gösterilen millet ittifakının da iktidarla benzer genetik kodlara sahip olduğunu ve aynı sınıfsal reflekslerle hareket ettiğini görüyoruz.
Buraya kadar söylenenlerden yanlış bir sonuç çıkartılmaması için şunu da vurgulamak gerekiyor: Bu iki blok arasındaki ortak genetik kodlar ve aynı sınıfın çıkarlarını savunuyor olmaları, ülkedeki demokrasi ve özgürlük mücadelesi bakımından en gerici ve saldırgan olandan kurtulmanın önemini azaltmadığı gibi bu temelde taktik bir tutum alınmasını da dışlamaz.
Ancak ülkedeki siyasi gidişat bakımından kritik önem taşıyan her mesele işçi sınıfı ve halk güçlerini aynı soru/sorun ile karşı karşıya bırakıyor: Bu iktidarın gitmesiyle yetinmek ve bize vaat edecek bir şeyi olmayan bu sistemin restore edilmesine razı olmak zorunda mıyız?
Bu soruya yanıtımız ‘hayır’ ise, yapılması gereken bize dayatılan bu ikilemin ötesinde kendi çıkarlarımızı savunan talepler etrafında yeni bir seçenek oluşturmaktır. Adını ne koyarsak koyalım, bu seçenek işçi sınıfı ve halklarımızın kendilerine dayatılan ikilemin ötesinde ülkedeki siyasi gidişata müdahalesini sağlayacak; onların taleplerinin kararlılıkla savunulup birlik ve mücadelelerinin ilerletilmesine hizmet edecektir.
Peki, böyle bir seçeneği yaratmak için ne yapmalı?
Öncelikle işçi sınıfı ve halk güçlerinin etrafında birleşeceği, ülkedeki siyasi gidişata kendi çıkarları temelinde müdahalelerini sağlayacak acil talepler belirlenmelidir. Ülkedeki siyasal gidişat; işçi sınıfı ve halk güçlerinin karşı karşıya kaldıkları saldırı ve tehditler aslında bu taleplerin ne olduğu/olması gerektiği sorusunun yanıtını da veriyor:
• Bütün halk kesimlerinin katılımına dayanacak bir kurucu meclis ve demokratik anayasa; devletçe atanmış yerel makamların kaldırılması ve yetkilerinin seçilmişlere devredilmesi,
• Kürt sorununun tam hak eşitliğine dayalı çözümü,
• Dış politikada yayılmacı-savaşçı politikaların terk edilmesi ve emperyalistlerle yapılan anlaşmaların iptali,
• Irkçı örgütlenmelerin yasaklanması ve halka karşı örgütlenmiş özel savaş aygıtının (MİT, Kontrgerilla, koruculuk vs.) dağıtılması,
• Gerçek bir laiklik için dinin devletten ayrılması ve eğitim alanındakiler dahil devletin bütün din kurumlarının feshedilmesi,
• Yargı organlarının demokratik bir temelde yeniden örgütlenmesi; düşünce, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması,
• Yasalarda ve toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
• Eğitim ve sağlığın parasız, kamusal, nitelikli ve anadilinde verilen hizmetler haline getirilmesi,
• Asgari ücretin insanca yaşam koşulları dikkate alınarak belirlenmesi; esnek ve güvencesiz her türlü çalıştırma biçiminin yasaklanması.
Burada ana başlıklar halinde özetlediğimiz bu talepler mücadelenin dönemsel ihtiyaçlarına göre sadeleştirilebilir (bu taleplerin biri ya da birkaçı öne çıkabilir) ya da daha kapsamlı bir mücadele programı haline getirilebilir.
İşçi sınıfı ve halk güçlerinin siyasete kendi çıkarları temelinde müdahalelerini sağlayacak bu acil talepler, mücadelenin güncel görevlerini de tarif ediyor: İşçilerin, emekçilerin, sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin bu taleplerini kararlıca savunacak, birlik ve mücadelelerini ilerletecek demokratik bir ittifak oluşturmak; kendi devrimci-demokratik seçeneklerini yaratmak!
Burada can alıcı soru, böylesi bir ittifakın nasıl yaratılabileceği sorusudur.
Bu köşede daha önce Korkut Boratav Hoca ile yürütülen tartışmada da işaret edildiği gibi, mücadelenin bu görevinin yerine getirilmesi, böylesi bir ittifakın kurulması konusunda kendilerine ‘sosyalistim’ diyen parti ve örgütlere özel bir sorumluluk düştüğü açıktır.
Ancak bu sorumluluk bugün kendilerini sosyalist olarak tanımlayan bazı parti ve örgütlerin kendi örgütsel ihtiyaçlarını mücadelenin ihtiyaçlarının yerine koymalarına yol açıyor. Çünkü bu partiler mücadelenin sosyalistlere yüklediği bu özel sorumluluğu, ‘sosyalistlerin birliği’ sorununa indirgiyor ve bu temelde bir birlik ve ittifak politikasında ısrar ediyorlar. Oysa sosyalistlerin görevi, mücadelenin ihtiyaçları karşısında kendi örgütsel ihtiyaçlarını dayatmak ya da bu temelde koşullar öne sürmek değil; bu demokratik görevin başarısı için böylesi bir ittifak içinde yer alabilecek bütün güçlerin birleştirilmesi için özel bir sorumlulukla hareket etmektir.
Unutulmamalıdır ki; sosyalistler, demokrasi mücadelesinin en tutarlı savunucuları olarak mücadelenin bugün kendilerine yüklediği görev ve sorumlulukları yerine getirmeden sosyalizm mücadelesinin başarısı için gerekli koşulları da yaratamazlar!
Evrensel'i Takip Et