Aşı karşıtlığı cinayete dolaylı da olsa dahil olmaktır
Fotoğraf: Emrah Yaşar/AA
Aşı ve sosyal güvenlik sistemlerinin toplumlar açısından ortak bir yönü vardır: Dayanışma.
Aşı olarak salt kendimizi korumayız hastalıklardan. Aynı zamanda aşıya ulaşım sorunu olanların hastalığa yakalanma riskini de azaltırız.
Pandemi koşullarında aşı olmak TTB’nin de belirttiği üzere “tarihi bir yükümlülük” olmasının ötesinde “ahlaki bir sorumluluk”.
Pandemide aşı reddi, olası toplu ölümlerden sorumlu olmaktır. Salt korona ölümlerinden değil aynı zamanda önlenebilir çocuk ölümlerinden de sorumlu olmaktır. Sahi bir cinayete dolaylı da olsa dahil olmakta ne farkı var?
Pandemi çeşitli etmenlerle çocukluk aşılarının ulaşılabilirliğimi de olumsuz etkiledi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu bağlamda kızamık hastalığının son 23 yılın en yüksek seviyesine ulaştığını belirtmekte. Denebilir ki COVID-19 aşısını reddedenler dünyanın herhangi bir yerindeki kızamığa bağlı çocuk ölümlerinde de pay sahibi.
COVID-19 aşısı olmayı reddeden veya öteleyenlerin oranı ne yazık ki çok yüksek. Bunun sonu yeni dalga hastalık ve ölüm demek. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) için bu ciddi bir önlenebilir yük. Şimdi birileri çıkıp korona aşısı olmayı reddedenler bu hastalığa yakalandığında SGK bağlamında kapsam dışı olsun, cepten ödesinler dese ne diyeceğiz? Ya da pandemi nedeni ile prim borcu olanların da birinci basamak sağlık hizmetleri ile acillerde ücretsiz sağlık hakkı aşı olmayanlar için kapsam dışına alınmasını istediğinde ne yapacağız?
Elbette sözümüz, özümüz değişmez: “Herkese eşit, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık hakkı”. Ama bu sözün toplumsal karşılığı, etkisi kısmen aşınır.
Yakın zamanda basına da yansıyan bir araştırma “Mart 2020’den bugüne COVID-19 tedavisi görenlerin kamu bütçesine maliyetinin 10-11 milyar lira” olduğunu gösteriyor. Bu hastaların “günlük tedavi maliyeti ise 4 bin 500 lira” civarında. Bu nedenle SGK aşı karşıtlığını kırmak adına daha aktif olmalıdır.
Peki aşı karşıtlığı bu pandemide de neden nüksetti? Öncelikle Sağlık Bakanlığı ve diğer sorumlu kamu kurumlarının vebali büyük. Topluma güven veren kurumlarla işbirliği yerine tek taraflı “hasım” olmayı yeğlediler. Misal TTB (Türk Tabipleri Birliği). Yine çok sayıda belediye kayyum atayarak yerel dinamiklerin salgın ve kampanyalardaki olumlu etkisini yok ettiler.
Bu bağlamda yakın zamanlı bir basın paylaşımında TTB şöyle demekteydi: “Kamu otoritesinin aşılama konusundaki sorumluluğunu yerel unsurları dikkate alarak o bölgenin kültürel özelliklerini olası tereddütleri, erişim uygulama sıkıntılarını dikkate alarak yerel yönetimler, sağlık meslek örgütleri, toplum temsilcileri ile birlikte çözümlemek için çaba göstermesine yaşamı koruyacak önlemleri almalarını bir arada yaşama hukukunun gereğini yapmalarını talep ediyoruz” diyordu.
Biliyoruz ki önlenebilir her ölüm bir cinayettir. Pandemide yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Ve şimdi aşı vakti!
Aşı reddi bireysel bir insanlık suçudur. Unutmayalım.
Aşı olun, sağlıcakla kalın.
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29
- Tombul kentler tombul insanlar yaratır 16 Eylül 2024 04:55
- Barış belediyeciliği: Didim 09 Eylül 2024 04:02
- Şifa kurumundan biyo-ahlak mekanına: Hastaneler 02 Eylül 2024 05:29