13 Ağustos 2021

Alacaklılar kimler?

Halk kendi kaderine terkedilmiş olarak alevlerle boğuşurken, tüm dünya daha farklı, daha yakıcı bir yangının patlayıcı maddelerini biriktirmiş durumda.  Doğaya, çevreye vahşi yağması ile onarılamaz hasarlar veren kapitalist sistem dünyanın işçi ve emekçi halklarının geleceğini de ipotek altına almış durumda. Tüm dünyada borç ve borçluluk sorunu giderek büyüyor ve yaygınlaşıyor. Borç sorunu yaklaşık beş yıl önce hatırlanacağı gibi Yunanistan için gündeme gelmiş, dönemin başbakanı Çipras ağırlıklı olarak AB ülkelerine olan borçların ödenip, ödenmeyeceği sorununu referanduma götürmüş, Yunan halkı ödenmemesi üzerine ağırlığını koymuştu. Ama buna AB yetkililerin verdiği yanıt hâlâ hatırlardadır: Onlar “borcun referandumu mu olur” diyerek son noktayı koymuş, Yunan hükümeti de sonunda boyun eğerek borçları ödemeye başlamıştı. Yunanistan’ın mevcut ekonomisiyle bu borçları asla ödeyemeyeceği, alacaklıların yeni borç vermek için onu silah almaya zorlaması gibi gelişmeler ise ayrı bir hikayenin konusu.

Geçtiğimiz günlerde Birgün’de Hayri Kozanoğlu dünya borçluluğu üzerine ayrıntılı bir makale yazdı. Buraya oradan alınan bazı verileri kullanacağım. Dünyadaki borçluluğu izlemek için en yetkili kaynak sayılan Uluslararası Finans Enstitüsünün (IIF) raporlarına göre 2021 1’inci çeyrek itibarıyla küresel borçlar 289 trilyon doları, dünya GSYH’sının yüzde 360’ını bulmuş durumdadır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu “yükselen ülkeler” grubunun borçları ise 86 trilyon doları aşarak yeni bir rekor kırmış. Bu durumu dikkate alan Dünya Bankası uzmanları, diğer uluslararası mali kuruluşlar küresel borç krizinin patlayabileceği yönünde uyarılarda bulunuyorlar. Durum 2007-2009 krizi ile kıyaslanmaya başlanmış vb…

Durumun daha açık anlaşılabilmesi için burada bazı rakamları aktarmak gerekiyor: Reel sektörün “gelişmiş ülkelerde 47.4, “yükselen ülkelerde 37.1, küresel düzeyde ise 84.6 trilyon dolar borcu bulunuyor. Bu arada tüm dünyanın GSYİH 84 trilyon dolar olduğu hatırlatmakta yarar var. Finansal sektörün borçları ise sırasıyla 54.0 ve 12.6. Toplam olarak ise 67.5. Hükümetlerin borçları ise sırasıyla 63.3, 20.2, 83.4. Hane halkı borçluluğu ise yine sırasıyla 37.0, 16.3, 53.3’tür. Böylece “gelişmiş ülkeler toplam 185.1, “yükselen ülkeler 74.6 ve toplam olarak 259.7 trilyon dolar borca sahipler.

Rakamlardan anlaşılacağı gibi görünüşte borçlu olmayan kesim yok! Ama asıl soru şu: Alacaklılar kim, ya da kimler? Bu sorunun cevabını aramak için uzun uzun düşünmeye ve araştırmaya gerek var mı? Gazetelerin ekonomi sayfalarına düşen bazı rakamlar bu konuda bizlere yeterince açık bir fikir veriyor. Bu izi takip ederek bu alacaklıların dünya nüfusunun yüzde 1’inin oluşturup, dünya zenginliklerinin büyük çoğunluğuna sahip olanlar olduğunu tespit edersek yanlış bir şey söylememiş oluruz. Rakamlar gösteriyor ki, dünyanın en zengin 42 kişisinin mal varlığı, dünya nüfusunun yarısını oluşturan 3.6 milyar insanın mal varlığına eşittir. Pandemi döneminde bunlar servetlerini kat kat artırdılar. Üst sınıfların borçluluğu kimseyi yanıltmasın. Örneğin sömürücü egemen sınıfın kan emici farklı kesimlerinden olan finans sektörünün borçluluğunda durum muhtemelen küçük bankaların büyüklere olan borçlarını yansıtmaktadır. Bizim “beşli çete” dahil hemen hemen tüm inşaat şirketlerine kredi açan “yerli” bankalar da finansmanı dışardaki büyük bankalardan karşılamaktadır. İşin içine benzer ilişkiye sahip “enerji” tekellerini de kattığımızda, bunun “döviz” sorununun krizin en önemli halkalarından birisi haline nasıl geldiğini açıkladığını anlayabiliriz.

Sorunun başka bir yönü ile devam edecek olursak: reel sektör ise kendi başına bağımsız değil, finans olarak bankalar vb. ile iç içe girmiş bir sektördür. Tekelci kapitalizm koşullarında daha farklı olması mümkün değildir. Bütün bu borçlulukların kanıtladığı temel gerçeklerden birisi şudur: tekelci kapitalizm çürümekte, kokuşmakta ve daha fazla asalaklaşmaktadır. Bu borçlar kar topu gibi büyüyecektir. Dünya ekonomisinin bu borçları çevirecek bir canlılığa, yeni yatırım ve üretimlere sahip olmadığı ve olamayacağı açıkça görülmektedir. Dolayısıyla bu borçlar ödenemez ve ödenemeyecektir. Bunun sonu tüm sektörleri içine alan dünya çapında derin bir ekonomik krizdir.

Dünya halkları ve uluslararası işçi sınıfı, bu çöküşün tüm faturasının üzerlerine yıkılacağı tek kesimdir. İşçi ve emekçi kitlelerde sonuçta tüm faturanın kendilerine kesildiği bu çürümenin içine çekilmiş durumdadırlar. Ama her çürüme, kokuşma ve asalaklık kendi içinde çözüme giden koşuları da olgunlaştırır ve su yüzüne çıkarır. Sonuçta olacak olan da budur. Bunu engellemek için emperyalist devletler daha fazla saldırganlaşıyorlar, çelişkileri kışkırtıyorlar, gerilim ve çatışma noktalarını artırıyorlar. Yeni ve büyük yıkımlar karşılığında eskiyi yeni baştan inşa etmek kapitalist emperyalist sistemin krize karşı bulduğu çözümdür. Ama halklar ve işçi sınıfının başka bir çözümü var ve bu çözümün etkisi ve gücü ilk dalga yenilgiyle sonuçlanmış olsa da tarihsel deneyimlerle kanıtlanmış durumda. Dünya yeni bir devrime gebe ve ebe bu doğumun gerçekleşmesi için sessizce ve derinden çalışıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et