Göçle yönetmek

Mülteciler | Fotoğraf: DHA
Afganistan’dan göçenler ile birlikte Türkiye’deki göçmen sayısının 5 milyona yaklaştığı hesaplanıyor. Binlerce kilometreyi tırlarda, kamyon kasalarında veya yürüyerek geçen insanları sınırda düzenli bir sınıflandırmaya tabi tutarak göçmen sorunlarına ve sorularına yanıt veren istasyonlara aktaracak bir mekanizma yok. Türkiye’ye girişlerinde kaydı tutulmayan büyük bir kitle kayıtsız ekonominin cehennemine doğru yol alıyor. Bu devasa proleterleşme dalgası, işsizliğin bir önceki aya göre yüzde 2.5 gerileyerek 10 milyon civarına indiğini iddia eden TÜİK’in şişirilmiş rakamlarına rağmen bile istihdamdaki istiap haddini çoktan aştı.
Ekonomisi göçmüş, gelir kaynağı Taliban’ın yürüttüğü uyuşturucu ticaretine mahkum bir ülkeden kafilelerle çıkan Afganlar, AKP Genel Başkanı Yasin Aktay’ın deyimiyle güya Türkiye sanayisini çökmekten kurtarmaya geliyorlar. Bir sınıf disiplininden ve mücadele birikiminden yoksun, işgalci ABD’ye veya Taliban’a biat etme ikilemine zorlanmaktan ahlaki erozyona maruz kalmış bu yetişmiş genç nüfusun profili, yerli emekçiler arasında bir endişe konusu. Büyükler göçmenler olmazsa sanayinin direği çökeceğini buyurduğuna göre, yerli emekçi kendi varlığının pek takdir edilmediğini düşünüyor.
Yerli emekçilerin statülerindeki erimeyi, yoksulluğunu artışını, onca didinmeye rağmen çözülemeyen geçim derdini üstü örtük pazarlık konusu yaparken onlardan işlerini kaybetmemek için sonsuz itaat ve taviz talep eden iktidar ve muhalefet mensupları, işverenler ve medya, troller ve kışkırtıcılar bu kaygıyı döndüre döndüre işliyorlar. Sahilde keyif yapan, kafelerde nargile tüttüren, milletin sırtından asalak geçinen, kadınlara sarkan, yetmiyormuş gibi geldiği ülkenin bayrağını göndere çeken bir göçmen imgesiyle yaratılan heyula birikmiş korkunun lümpen hedefi haline geldi. Öylesine yaygın ki Ankara Altındağ’da patlayan nifak başka yerlere de her an bulaşabilir.
ABD ile yapılan ve içeriği Erdoğan dışında kimsenin malumu olmayan Afganistan anlaşması iktidarın yardımına tam zamanında yetişti. Yoğun bir göçü tetikleyeceği önceden belli olan bu anlaşma sayesinde, 20 yılın sonunda çürüme noktasına ulaşmış bulunan iktidar kendi korkularını telafi edebilecekti çünkü. Böylece toplusözleşmedeki sıfır zam şiddetine, işsizlik belasına, EYT oyalamasına, her gün söylenen yalanlara, mafya ile ilişkileri açığa çıktıkça yıldızları dökülen bürokrat ve bakanların varlığına tahammül sınırına gelmiş olan nüfusun meşru tepkisine ırkçı-milliyetçi bir beden kazandırabilmek imkanını bir kez daha buldu. Oturduğu sitedeki Fetöcülerin listesini çıkararak yeni bir hamleye hazırlandıklarını söyleyen Sevda Noyan’ın, güneydeki yangın sırasında yol kesip, kimlik soran benzerleri bu tepkinin hangi bedene bürüneceğinin örneklerini vermişti. Altındağ olayları bir tatbikat oldu.
Toplumun, onun adına eyleyen güruh tarafından kaşınan açık yaraları, sınıf mücadelesini çarpıtan imgelerle sarılmaya her zaman müsait. Göçmenin bütün kötülüklerin temsili olarak üretildiği bir fabrikasyon süreç bu. Toplum şimdi harlandıkça harlanıyor; araziye, otele, ormana madene ve meraya el koyma hikayeleri döküldükçe emekçi de kendi küçük maaşına, emekliliğine, geleceğine ve işine göz diken sistemle değil göçmen imgesiyle meşgul olacak biçimde yönlendiriliyor. Göçmen öfkenin saptırılmış hedefi. Kendi örgütlü gücüyle koruyamadığı maddi varlığını vatan millet Sakarya edebiyatına sarmaladıkça göçmenden daha büyük davaların hesabını sorabileceği vaat edilen yoksul için yolsuzluk rejiminin intikamının nesnesi de o.
Toplumu göçmen düşmanlığını körükleyerek yozlaştırmak, bölüp yeniden örgütlemek, emek mücadelesini hedefinden saptırmak için göçmen elzem bir figür. Ve böylece ancak ahlaken çürümüş bir ortamda yüzdürülebilecek iktidar gemisine insan acılarından, linçten ve düşmanlıktan oluşan bir safra yüklemek mümkün olabiliyor.
Göçmen sorununu yaratma konusunda Türkiye yalnız değil. Burada yoğunlaşan insani sorun AB ve ABD’nin kendi sorunlarını çözme biçiminin de ürünü sayılır. Sayılır değil ta kendisi aslında. Yerli ve göçmen halkları birbirine düşman hale getiren gelişmeler iktidarın bunlarla yaptığı anlaşmalarla mümkün oldu. Biden ile yapılmış Afganistan anlaşmasının detaylarını halka açıklamaya tenezzül etmeyen iktidar, el altından göçmenlere yönelik tutumları örgütlüyor; güçleri düzenliyor, kontrollü kaosa yol veriyor.
Bu anlaşmalar feshedilmeli. Çünkü göçmenler bir pazarlık konusu olamaz. Türkiye’nin bir depo ülkesi, göçmenin içerde ve dışarıda bir pazarlık metası olmaktan çıkarılması için göç sorunu uluslararası kurumların meselesi haline getirmek gerekir. Sınırdan geçen herkesin kaydının tutulması, göçmen merkezlerinin kurulması, gelenlere uygun statülerin belirlenmesi, sınır dışı edileceklerin tespit edilmesi gibi bir yöntem uygulamak çok zor değil. Böylece kafilelerin arasındaki silahlı çetelerin oluşturduğu tehdidi ve halktaki korkuyu da gidermek mümkün olabilecektir. Sınır içindeki göçmenlere karşı kültürel ve ahlaki çatışma noktalarında organize olabilen lümpen çetelerin boşalan dizginlerinin sıkıştırılması da ülkeyi yöneten partilerin sorumluluğundadır.
Gerisi ateşle oynamaktır.
Evrensel'i Takip Et