14 Ağustos 2021 23:37

Seller, yangınlar ve Akbelen direnişi

Burdur'da orman yangını

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Sellerin Karadeniz'de Kastamonu, Bartın ve Sinop'u alt üst etmesinden bir gün önce Muğla'da yanan orman alanlarını gezdik. Ülkenin kuzeyi aşırı yağışların meydana getirdiği sellerle boğuşurken, güneyinde ise kuraklık ve iklim krizinin tetiklediği yangınlar hâlâ sürüyordu.

İklim krizinin bu seller ve yangınlardaki etkileri neredeyse bütün bilim insanları ve uzmanlar tarafından kabul ediliyor artık. Tabii küresel ısınma da denilen bu olgunun "gökten zembille inmediği" gerçeğiyle birlikte.

Kastamonu'nun Bozkurt ilçesini adeta ikiye bölen ve şu ana kadar resmi rakamlarla 38 vatandaşın ölümü, onlarcasının kayıp olduğu sel felaketi sonrası hükümetten yine bildik tepkiler, sözler geldi. Bu yaşananlar bilmem kaç yılda bir olan doğal afet olarak olağanlaştırılmak istendi. 

Selin bu kadar yıkıcı olmasının nedeni olarak gösterilen HES ise sorunun kaynağı değil mağduru ilan edildi! İlçedeki evlerin önemli bir kısmının dere yatağına inşa edilmesine izin verilmesi gibi tamamen devlet kurumlarına ait ihmallere hiç değinilmedi. Resmi Gazete’de sel ve yangınlar karşısında yardım kampanyası başlatılacağına dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Yani yine halka IBAN verildi!   

DOĞA VE HALK AĞIR YARALI

Orman yangınlarından payını fazlasıyla alan Muğla'nın Milas ilçesinde ise doğa ve halk ağır yaralı! Binlerce hektarlık ormanın yandığı bölgede yangın köylerden evlere sıçramadan durdurulmuş ama bir köylünün deyimiyle evler dışında her şey yanmış. 

Onlarca yılın emeği zeytin ağaçları, meyveler, yıllardır gözleri gibi korudukları çamlar, arı kovanları...

Arı kovanlarındaki zayiatın çok büyük olduğu, bunun yanı sıra bölgede orman kalmadığı için Muğla'nın ünlü çam balı üretiminin de büyük bir darbe aldığı dile getiriliyor.

Orman varlığının önemli bir kısmını yangınlarda kaybeden Muğla Milas'ı gezerken, yıllardır faaliyetini sürdüren Yeniköy-Kemerköy termik santralinin ormanlara en az yangın kadar zarar verdiği gördük. Hektarlarca ormanı yok edip, kömür ocağı ya da kül depolama sahası yapan şirketin iki yıldır gözünü diktiği Akbelen ormanı özellikle İkizköy'lülerin direnişi nedeniyle şimdilik kurtarılabilmiş durumda. İki yıldır süren mücadele şirketin ağaçları gizli gizli kesmek istemesi üzerine son 20 gündür orman kıyısına kurulan çadır nöbeti ile sürüyordu. 

Jandarma ormanları koruyan köylüleri, orman yangınları için çıkarılan valilik emrini bahane ederek gece yarısı sürükleyerek orman dışına çıkardı. Ormanlar cayır cayır yanarken, ellerinde birçok olanak, alet-edavat bulunan asker, kışlasından burnunu uzatmazken, ne hazin ki ormanını şirketin şerrinden korumak için nöbet tutan köylülere karşı şahin kesilmişti. Jandarma kendi yurttaşını, birçok yerde olduğu gibi döve döve şirketten yana bir tutum almıştı.

"Emir kulu onlar, ne yapsınlar" sözlerinin burada hiçbir anlamı olmadığını düşünmüyorum. Anayasal haklarını kullanarak çevrelerini, yaşam alanlarını koruyan köylülere karşı verilen bu "hukuksuz" emrin uygulanmaması gerekiyordu.

YANGIN ZAMANI GÖRÜNMEYEN ASKER, KÖYLÜNÜN KARŞISINDA ŞAHİN KESİLDİ

Jandarma, Akbelen'de köylünün önünde barikat kurarak orman dışına çıkarırken köylüler,  "müdahale" tehditlerine karşı sırf jandarmaya bahane yaratmamak için geri adım attılar. Ormanın hemen yanı başındaki tek bir ağacın bile bulunmadığı köylülerinden birisine ait bir buğday tarlasına çadırlarını taşıdılar. Güneşin alnında da olsa, Akbelen'deki nöbeti bırakmamakta kararlılıklarını ortaya koydular. Nitekim, bizim ziyaretimizden bir gün sonra 1. ve 3. Muğla İdare Mahkemelerinden gelen yürütmeyi durdurma kararlarını sevinçle karşıladılar ama mahkemeler sonuçlanıncaya kadar nöbete devam edeceklerini açıkladılar. Bu ülke şirketlerin mahkeme kararlarını takmayıp doğaya hunharca saldırmalarının onlarca örneği ile doluyken çok da doğru bir karardı verdikleri.

AKBELEN GÖZLEMLERİ

Akbelen'de birkaç saatlik gözlemlerimizde şunlara tanıklık ettik;

*Direniş büyüyor, ülkenin dört bir yanından yaşam savuculuları ve ekoloji mücadeleleri Akbelen'le dayanışmak için bölgeye ziyaretler gerçekleştiriyor.

*Jandarma, bir gün önce kendisinin önerdiği anlaşmayı yine kendisi bozdu. İlk nöbet alanından köylüleri zorla çıkaran jandarma ertesi gün bu alanda 6-8 kişilik bir grubun nöbet tutması, asıl nöbetin ise ormanın yanında başka bir alanda, ya da köyün içinde sürmesi önerisini getirmiş, İkizköylüler de bunu kabul etmişti. Biz ordayken jandarma bir gün önceki teklifini yok sayarak, köylüleri ağaçların gölgesinden daha açık bir alana, bir tarlaya sürdü.

*İkizköy Çevre Komitesi ve İkizköylüler jandarmayla karşı karşıya gelmemek için nöbet alanını, yaklaşık 50 metre ileride yine Milas-Ören karayolu yanındaki ağaçsız bir tarlaya taşımayı kabul ettiler. "Bizim tek derdimiz ormanımızı korumak" dediler.

* Öte yandan görünüşte jandarmanın bu olumsuz tavrına karşı çıkan, ancak İkizköy Çevre Komitesi'nin aldığı kararları da boşa düşürecek şekilde "bireysel" olarak başına buyruk hareket edip ortamın gerilmesine neden olan kişilerin de olduğunu gözlemledik. Hem örgütlü mücadeleye, hem günlerdir öznesini köylülerin oluşturduğu bir direnişe zarar verebilecek bu "bireysel" çıkışlara orada bulunan köylüler ve destek için gelenler tepki gösterdi. Kararların köylülerin çoğunlukta olduğu 8-10 kişilik direniş komitesince değil direnişe katılanlarca forum şeklinde alındığı bir ortamda alınan kararlara uymamak mücadelenin geleceği açısından ciddi bir sorun teşkil edebilir. 

Karadeniz'de seller, Akdeniz bölgesinde yangınlar... 

Türkiye iklim krizinin yıkıcı etkileriyle her geçen gün daha da yüzleşiyor. Bir avuç ormanı korumak için Akbelen'de günlerdir süren direnişi, ülkenin diğer yerlerindeki bu ekolojik felaketlere karşı ve her şeyden önemlisi tüm bunların kaynağı iklim krizinin baş sorumlusu sermaye iktidarlarına karşı daha da büyütmek zorundayız.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa