"Kavun, Karpuz" meselesi...

TBMM'de kavga eden milletvekilleri | Fotoğraf: DHA
Kirvem,
Senin de bildiğin üzere ülkemizde, cennet vatanımızda şu veya bu nedenlerle canımızı sıkan, durduk yere tepemizin tasını attıran saçma sapan kimi olaylar karşısında milletçe hep birlikte efkarlanıp hüzünlenirken, öte yandan halimiz ahvalimiz her bakımda yolunda, tıkırında gittiğinde, şimdilik nüfusu seksen dört milyonu varan vatandaşlar olarak tabii ki yerden göğe kadar sevinip, bir bakıma bayram ediyoruz…
Bayram ediyoruz, seviniyoruz çünkü demokratik, laik cumhuriyetimizin şu an yürürlükte olan “nizam, intizam” kurallarına göre, halkımızın oylarıyla seçildikten sonra, “Ankara Marşı” eşliğinde yüce Meclisin yolunu tutan “vekil”lerimizin; memleketimizin, milletimizin yüksek menfaatlerini her daim, her yerde koruyup kollayacaklarına dair “yemin billah” eder etmez, anında, derakap işe koyulup tıpkı bal arıları gibi çalışmaları hepimizin göğsünü fazlasıyla kabartıyor…
Namus, şeref, haysiyet kavramlarıyla donatılmış bu bereketli, bu bol soslu yemin faslının ardından, milletin vekilliğini resmen üstlendiklerini yakalarına iliştirdikleri cafcaflı “rozet”leriyle kanıtlayıp, bunun gururuyla yola revan olan bu zevatın atacakları tüm adımların, çizecekleri tüm yolların yanı sıra, keza sulayacakları bilumum tarlaların “hayırlara vesile” olacağını dillendirip, akabinde de, verdikleri sözlerin daha tükürüğü bile kurumadan kollarını sıvamaları, birer “sokaktaki vatandaş” olarak hepimizi mutlu ederken, aynı zamanda da gözlerimizi bir kez daha “nurlu ufuklar”a doğru çevirip, dolayısıyla umutlarımızı sil baştan tazelemeleri ne güzel, ah ne güzel…
Hangi dağın ardında veya hangi samanlıkta gizlendiğini henüz bir türlü çözemediğimiz bu “nurlu ufuklar”ın peşi sıra tazı misali koşuşturup durmamıza rağmen, bu konuda her defasında, “Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı…” şarkısını çaresizce dillendirip durduğumuza bakılırsa; anlaşılan o ki, bu baptaki yolumuz, sevdamız şimdilik maalesef başka baharlara kalacak…
Ancak, hani çok çok pardon, hani affedersiniz benzetmek gibi olmasın ama, sanki birer karpuz misali hafifçe pat patlayıp, hesapça özenip bezenip tek tek seçerek yüce Meclise özel ulak postaladığımız bu vekillerimizin içinden, kimileri gerçekten de sözlerine, “ahit”lerine harfiyen sadık kalırken, beri yandan kimileri de; işin namus, şeref, vatan, millet falan feşmekan faslını bir kalemde es geçip, bunun yerine, öncelikle üzerine tir tir titredikleri kadife keselerini, maroken derili çantalarını, körüklü bavullarını bir an önce doldurmanın yollarını aradıklarına göre, o zaman yine anlaşılan o ki, milletçe karpuz seçme konusunda atalarımızdan miras kalan bu metod, demode!..
Çünkü karpuzları pat patlayarak, kavunların diplerini koklayarak bugüne kadar elde ettiğimiz bu babayani yöntemlerle hesapça karpuzların kırmızısını, kavunların tatlısını sözde ararken, tam aksine çoğunlukla kabak olanlarına tosluyorsak, demek ki bu işte, bu hususta acemi olduğumuzu açıkça beyan edip, bu inatçı huyumuzdan vazgeçip, dolaysıyla içinden çıkamadığımız meseleler karşısında illa da suçu ona buna yüklemek yerine, en azından şu kavun, karpuz seçme konusunda hiç olmazsa fazlasıyla acemi olduğumuzu mertçe, dürüstçe kabullenip, böylece bundan böyle “usta”lığımızı acaba başka kulvarlarda mı aramamız gerekir, bilemiyorum Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et